Uluslararası Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch'in EMEA bankacılık sektörüne yönelik uzmanlığı ile tanınan Kıdemli Direktörü Lindsey Liddell, faiz indiriminin bankacılık sektörüne etkilerine ilişkin sorularını yanıtladı.
Merkez Bankası'nın faiz indiriminin Türk bankalarının net faiz marjlarını yakın vadede destekleyebileceğini belirten yönetici, "Yükümlülükler varlıklardan daha hızlı yeniden fiyatlama yapıyor, bu durum karlılıkları destekleyebilir. Azalan faiz oranları aynı zamanda TL bazında borçlananların borç servis kapasitesini (değişken faizlilerde) de arttırarak kısmen varlık kalitesi baskılarını azaltabilir. Bununla birlikte TL'de değer kaybı gibi ikincil etkiler bankaların kredi profillerine ilişkin aşağı yönlü riskleri arttırır. Bu durum bankaların döviz cinsi kredi portföylerinde döviz cinsi borçlananlar açısından (Temmuz ayı sonu itibarıyla toplam borçlanmaların %36'sı civarında) borç servis maliyetlerini yükseltir. Aynı zamanda bu durum bankaların sermaye yeterlilik oranlarında da (döviz riski ağırlıklı bazdaki varlıkların enflasyonu dikkate alındığında) regülasyon rahatlatma adımlarının uzatılmış olmasına rağmen erimeye neden olabilir. Rahatlatma adımlarının uzatılması ise etkiyi kısa vadede kısmen azaltabilir.
Liddell, TL'de karar sonrası yaşanan değer kaybının bankacılık sektörüne kısa vadeli etkileri konusunda ise şu değerlendirmeyi yaptı:
TL'de değer kaybı Türk bankacılık sektörünün yüksek döviz borçluluğu ve yatırımcı güvenine etkisi değerlendirildiğinde bankaların refinansman risklerini arttırıyor. Türkiye bankacılık sektöründe mevduatta dolarizasyon da ayrıca yüksek ve TL'de değer kaybı bunu daha da arttırarak mevduat tarafında istikrarsızlık halinde döviz likiditesi risklerini yükseltebilir. Bununla birlikte Türk bankaları son yıllarda
Merkez Bankası'nın faiz indiriminin Türk bankalarının net faiz marjlarını yakın vadede destekleyebileceğini belirten yönetici, "Yükümlülükler varlıklardan daha hızlı yeniden fiyatlama yapıyor, bu durum karlılıkları destekleyebilir. Azalan faiz oranları aynı zamanda TL bazında borçlananların borç servis kapasitesini (değişken faizlilerde) de arttırarak kısmen varlık kalitesi baskılarını azaltabilir. Bununla birlikte TL'de değer kaybı gibi ikincil etkiler bankaların kredi profillerine ilişkin aşağı yönlü riskleri arttırır. Bu durum bankaların döviz cinsi kredi portföylerinde döviz cinsi borçlananlar açısından (Temmuz ayı sonu itibarıyla toplam borçlanmaların %36'sı civarında) borç servis maliyetlerini yükseltir. Aynı zamanda bu durum bankaların sermaye yeterlilik oranlarında da (döviz riski ağırlıklı bazdaki varlıkların enflasyonu dikkate alındığında) regülasyon rahatlatma adımlarının uzatılmış olmasına rağmen erimeye neden olabilir. Rahatlatma adımlarının uzatılması ise etkiyi kısa vadede kısmen azaltabilir.
Liddell, TL'de karar sonrası yaşanan değer kaybının bankacılık sektörüne kısa vadeli etkileri konusunda ise şu değerlendirmeyi yaptı:
TL'de değer kaybı Türk bankacılık sektörünün yüksek döviz borçluluğu ve yatırımcı güvenine etkisi değerlendirildiğinde bankaların refinansman risklerini arttırıyor. Türkiye bankacılık sektöründe mevduatta dolarizasyon da ayrıca yüksek ve TL'de değer kaybı bunu daha da arttırarak mevduat tarafında istikrarsızlık halinde döviz likiditesi risklerini yükseltebilir. Bununla birlikte Türk bankaları son yıllarda
TL'deki baskılara rağmen fonlama piyasalarına makul erişimlerini korudular. Bunun kanıtlarını sendikasyon kredileri ve eurobondlarda yüksek çevirme oranları olarak görülüyor. Bankaların seküritizasyon piyasalarına erişimi de devam etti.
Bankacılık sektörünün kısa vadeli dış borcu ilk yarının sonunda 84 milyar dolar seviyesinde bulunuyordu. Dış borçlanma piyasalarına erişimde kapanma durumunda bankaların kısa vadeli borç servis ihtiyacının 45-50 milyar dolar aralığında olacağını tahmin ediyoruz.
Bankacılık sektörünün kısa vadeli dış borcu ilk yarının sonunda 84 milyar dolar seviyesinde bulunuyordu. Dış borçlanma piyasalarına erişimde kapanma durumunda bankaların kısa vadeli borç servis ihtiyacının 45-50 milyar dolar aralığında olacağını tahmin ediyoruz.
Sektörün ilk yarı sonu itibarıyla döviz likiditesinin ise 98 milyar dolar civarında olduğunu hesaplıyoruz. Bu durumda bankaların döviz likiditesinin kısa vadeli dış borç servisine ve döviz mevduatlarında ılımlı çıkış ihtimaline karşı yeterli olduğu görüşündeyiz. Ancak piyasalara erişimde uzayan bir kapanma, döviz mevduatı çıkışları ile birleşirse bankaların döviz likiditesi açısından ciddi bir test olabilir. Ayrıca son 2 yılda Türk bankalarının döviz likiditesine erişimleri de TCMB'ye daha bağımlı hale geldi. Bu ortamda bankaların döviz likiditelerini piyasada baskı oluştuğu ortamda kullanmaları, Merkez Bankası'nın halihazırda zayıf olan döviz rezervlerini azaltarak dış finansman risklerini kötüleştireceğinden belirsiz diye düşünüyoruz.