Yazdır

Yale’in ödüllü mezunu Karacan, Facebook’u ve başarılarını anlattı

Tarih: 20 Eylül 2021 - 07:45

Zeynep Karacan, eğitim hayatı birinciliklere örülmüş, Yale’den onur derecesiyle mezun olmuş. Dünya devi Facebook’ta a staj için giriyor, yazılım mühendisi olarak yürüyor. Başarının formülünü anlatıyor: Odaklı olmak, risk almak, çok çalışmak

VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER

Türkiye’deki eğitim hayatında hep birinci oldu, Yale Üniversitesi’ne 260 bin dolarlık burs kazanarak gidip orayı da onur derecesiyle bitirdi. Üniversite sırasında Facebook’ta iki yıl süper star stajyerlik yaptı. Diplomasını alınca da yine Facebook’ta yazılım mühendisi olarak işe başladı. Harika gencimiz Zeynep Karacan bunları yapan, şimdi de “Kazandıran Sohbetler”e ABD’den katıldı.

BİLGİSAYAR MÜHENDİSLERİ, YAZILIM MÜHENDİSLERİ VE DATA MÜHENDİSLERİNE LİDERLİK

- Sayın Karacan, önce şu birincilikleri ve başarıları sırasıyla sizin ağzınızdan dinleyelim isterseniz…

- Öncelikle, “Kazandıran Sohbetler”e beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
Kısaca anlatayım. Bakırköy Taş İlköğretim Okulu’nu -Tarık Akan'ın okulu diye de bilinen- birincilikle bitirdim. Daha sonra seviye belirleme sınavlarında Türkiye birincisi olarak girdiğim Galatasaray Lisesi'nden de birinci olarak mezun oldum. ABD’de Yale Üniversitesi’ne gittim ve bilgisayar mühendisliği bölümünü en başarılı öğrenciler arasında tamamlayarak bu öğrencilere verilen Magna Cum Laude adlı onur ödülünü aldım.

Son iki sene yaz aylarında Facebook'ta staj yaptım. İlk yılımda Facebook'un CTO'su Mike Schroepfer ile tanışma imkanım oldu. Staj projem çok beğenildi ve stajın sonunda onunla birebir bir sunum yapma fırsatı yakaladım.

İkinci senede de normal stajımın yanı sıra Facebook'un içindeki bir kodlama yarışması olan Hackathon adlı proje yarışmasına katıldım ve orada sekiz kişilik bir ekibi yönettim. Bu ekipte benim dışımda iki tane stajyer vardı ama altı kişi Facebook'ta tam zamanlı olarak çalışan bilgisayar mühendisleri, yazılım mühendisleri ve data mühendisleriydi. Bu bana hem liderlik deneyimi kazandırdı hem de ortaya güzel bir proje çıktı. Projemizin amacı, Facebook'ta çalışma ortamında insanların fark etmeden kullandığı -yanlış anlaşılmaya sebep olabilecek- kelimeleri düzeltecek bir kullanıcı ara yüzü yaratmaktı.

Bu projeyle Facebook'ta yazışanların birbirleriyle daha etkili iletişim kurabilmesine ve fark etmeden yapılan hataları düzeltmeyi amaçladık. Mesela Amerika'da insanlar, eğer kendilerini kadın ya da erkek olarak nitelendirmiyorlarsa başka bir zamir kullanıyorlar. Yani He veya She dışında They kullanıyorlar. Ama buna dikkat etmeyen birçok insan var. Biz de bunları uyaracak ama bir anlamda insanları daha fazla bu konularda düşünmeye itecek bir ara yüz yarattık ve bununla da Facebook'taki proje yarışmasında birinci olduk. Facebook'taki takımlarla çalışarak bu projeyi stajımın sonunda ürüne dönüştürdük. Benden sonra da bir sene boyunca başka bir takım, daha fazla çalışarak bunu tam bir ürün haline getirdi. Bu sene geri döndüğümde artık bu Facebook'un içinde yer alan bir uygulamaydı. Normal Facebook App’inde değil ama Facebook'un çalışanlarının içerisinde olduğu bizim Internal Facebook dediğimiz alanda kullanılan bir proje oldu.

“SÜREKLİ İNİSİYATİF ALMAK VE KENDİ KONFOR ALANININ DIŞINA ÇIKMAK ASLINDA KENDİNİ GELİŞTİRMEYE GİDEN EN KISA YOL BENCE”

- Zeka, akıl, yetenek çok önemli ama bu başarının başka sırları da olmalı, değil mi?

- Birçok insan, başarılı olmanın bir şablonu takip etmeye bağlı olduğunu düşünüyor. Bize küçük yaşlardan beri söylenen de bu. Sınava gir, iyi not al, güzel bir okula gir. Bence başarı tek bir şablonu takip edilerek gelmiyor, gelmemeli de. Herkesin yetenekleri ve özellikleri, hayattan beklentileri ve gitmek istediği yol birbirinden farklı ve özel. Kişisel olarak kendi hedefinizi tanımladığınızda, kendi yolunuzu oluştururken başarının formülü çok basit (ve bir o kadar da takip etmesi zor): odaklı olmak, risk almak ve çok çalışmak. Daha kısa veya kolay bir yolu yok.

Benim kişisel yolculuğumda ise işe yarayan şeylerden en önemlisi yapabildiğimin maksimumunu yapmak oldu. Yani ilkokuldayken yapabileceğimin en fazlası neydi? Dersleri iyi dinlemek, öğrenmek, sosyal faaliyetlere (kulüplere) gitmek, okul dışı aktivitelerde bulunmak. Daha sonra liseye geçtiğimde bu tabii Galatasaray, inanılmaz bir derya deniz. Galatasaray'da en çok önemsediğim şeylerden biriyse ilginç insanları dinlemek. Onların ilgi alanlarıyla ilgilenmeyi, onlardan yani büyüklerden ve arkadaşlarımdan çok şey öğrenmeyi de her zaman çok önemsedim. Galatasaray gibi özel bir yerde de bana herkesin çok şey katacağını düşündüm ama dediğim gibi proaktif olmak aslında beni başarıya götüren en önemli etkenlerden biriydi. Bu şu anlama da geliyor, sürekli inisiyatif almak. Kimsenin size bir şey getirmesini beklememek. Dershaneye gitmeyi beklememek, Amerika'dan bir anda kabul gelmesini beklememek, sürekli kendi yolunun dışına çıkıp bunun dışında kendimi nasıl geliştirebilirim diye bakmak. Örnek vermem gerekirse, Galatasaray'da kendimi Fransızca alanında geliştirmek için fazladan çok kitap okudum.  Sosyal faaliyetler için kulüplere gittim sonra da orada öğrendiklerimin üstüne kendim de bir şeyler koyup izlemeye, okumaya ve sürekli okul dışında da kendimi geliştirmek için çaba harcadım. Sürekli inisiyatif almak ve kendi konfor alanının dışına çıkmak aslında kendini geliştirmeye giden en kısa yol bence.

Bence bilmediğimi bilmek, nerede eksik olduğumu bilmek ve sonrasında da bunu aktif olarak tamamlamak için çalışmak da bence önemli bir unsurdu. Yani kendinize karşı dürüst olun ve iyi yaptığınız alanları da bilin ve onlardan gurur duyun. Bununla mutlu olun.

Bir anlamda bunların hepsini yaparken şikayetçi olmamak, olumsuz düşünmemek ve pozitif olmak bende çok etkili oldu. Burada ailemin de bana verdiği eğitimin çok etkisi var. Bana her zaman “Kibar olursan ve pozitif olursan hiçbir şey kaybetmezsin ama kaba ve negatif olursan çok şey kaybedebilirsin çok şey riske edebilirsin” dediler. Beni her zaman başkaları için de en iyisini düşünmeye sadece tek başıma başarılı olmaya değil de birbirimizin elinden tutarak grup olarak başarılı olmaya ittiler. Bu benim için çok önemliydi çünkü Galatasaray'dan çok az kişi Amerika'ya başvuruyor ama başvururken ben hiçbir zaman yarıştığımızı hissetmek istemedim. Her zaman bir şeyi beraber yaptığımızı, takım olduğumuzu düşündüm. Bu aynı şekilde müzik için de geçerli. Hiçbir zaman bir konserde birinci olarak çalmak için yarışmak gibi bir bakış açısında olmadım. Başkalarından birçok şey öğrenerek birbirimizi geliştirerek, tatlı rekabet dediğimiz birbirinin elinden tutup birbirini iyiye götüren ama bir anlamda birbirini çalışmaya motive eden, kamçılayan arkadaşlık ilişkileri, grup ve müzisyen ilişkileri kurduğumu düşünüyorum. Yani insanlardan çok şey öğrendim ve birbirimize karşı olumlu, birbirimizi geliştirecek durumdayken ben başarılı olduğumu hissettim. Kısacası benim için sosyal ve insani faktör burada çok önemliydi

Bir de şundan bahsetmek istiyorum kendime karşı her zaman dürüst oldum. Her zaman iyi yaptığım şeyleri ve iyi olduğum yönleri bildim ve bunları söylemekten, dile getirmekten korkmadım. Ama aynı zamanda da eksik olduğum yönleri de bildim ve eğer bir şey eksikse veya bir şeyi yanlış yapıyorsam hep kendime şunu sordum: Tamam bu konuda şu anda henüz iyi değilim, bu benim kendi kişiliğim ya da öğrenme becerimle ilgili bir şey değil. Şu anda sadece bu konuda iyi değilim. Şimdi bunu geliştirmek için ne yapabilirim?

Bence bilmediğimi bilmek, nerede eksik olduğumu bilmek ve sonrasında da bunu aktif olarak tamamlamak için çalışmak da bence önemli bir unsurdu. Yani kendinize karşı dürüst olun ve iyi yaptığınız alanları da bilin ve onlardan gurur duyun. Bununla mutlu olun. Ama bir yandan da eksik olduğunuz yerleri de bilip sürekli onları geliştirmek ve bir şekilde törpülemek için çalışın derim.

“ÖNEMLİ OLAN NEREDE OLDUĞUNUZ DEĞİL SİZİN ORADA KENDİNİZE NE KADAR FAZLA ŞEY KATABİLDİĞİNİZ”

- Yale günleri nasıl geçti? Facebook’ta stajda neler oldu?

- Dört seneyi birkaç dakikada röportaja aktarmak biraz zor. Ama şöyle diyebilirim, Yale beni her açıdan geliştirdi. Belki daha teknik okullar, benim teknik geçmişime ve teknik ilgi alanlarıma daha uygun olabilirdi ama Yale benim kişiliğime en uygun okuldu çünkü benim hem bilim yapmamı hem de onun dışında müzik, sanat, felsefe gibi alanlarda ders alabilmeme ve zihnimi o alanlarda geliştirebilmemi de sağladı. Dünyanın en iyi üniversitelerine gitse de insanın yine de çok inisiyatif alması gerekiyor. Bilgisayar bilimine sıfırdan başlayıp okumak büyük bir riskti çünkü dünyada ve olimpiyatlarda birinci olmuş en başarılı öğrenciler geliyor. Olabildiğince egosuz davranıp öğrenmeye, sürekli kendinizi geliştirmeye açık olmanız gerekiyor. Hiçbir zaman soru sormaktan, aptal görünmekten korkmamak gerekiyor, ben de korkmadım ve bu yüzden de aslında Yale’de yapabileceğimin en fazlasını yaptığımı düşünüyorum. İnisiyatif alarak bölümümde, katıldığım kulüplerde ya da ders dışı kendi yan projelerimde Yale’in okul sisteminin bana verdiğinin çok üstünde kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. “Verilen dersler bana yeter zaten” gibi bir kafa yapısında olmadım çünkü zaten dünyanın birçok yerinde benzer dersler, konular çalışılıyor. Önemli olan nerede olduğunuz değil sizin orada kendinize ne kadar fazla şey katabildiğiniz. Yale’de benim yapabileceğim şeyler farklıydı, bir müzik grubunda da çalabildim aynı zamanda girişimcilik adına yan projelerimi de yapabildim. Herkese gittiği okullarda yapabileceklerinin en fazlasını yapmalarını öneririm.

 

İş hayatını daha çok sevmemin sebebi hem çalışıp, tamamen bütün sorumluluğu üstüme alıp, birçok projeyi kendim yapabildiğim gibi bir yandan da yaptığım şeylerin direkt geri dönüşünü almak. İnsanların bu projelerden yararlanması, bunları ilginç bulmaları beni çok mutlu ediyor.

“KENDİMİ BİR DE GİRİŞİMCİ İNSAN OLARAK NİTELENDİRİYORUM”

- Tam anlamıyla iş hayatı başlayalı ne kadar oldu? Öğrenciliğe göre iş hayatını nasıl yorumluyorsunuz?

- İş hayatına başlayalı altı hafta oldu ve bunu öğrenciliğe göre çok daha fazla seviyorum. Bunu stajlarda da fark etmiştim çünkü öğrenmeyi çok seven bir insanım. Benim için en güzel tatil, yeni bir şehre gidip yeni bir kültürde bilmediğim şeyler öğreneceğim bir tatildir. Öğrencilikte hep bir hesap verme, sınava girme ve bir sisteme uygun yaşama sorumluluğu hissediyorsunuz. O yüzden de öğrenme biçiminizde yeteri kadar esnek olamıyorsunuz yani bir dersi seçiyorsunuz, o dersi öğrenmek ve onun sınavlarından iyi not almak zorundasınız. Ben sınavların iyi bir öğrenme ölçütü olmadığını da düşünüyorum. Bir sınavda iyi yapmanın birkaç belli başlı yolu var. Etüt saatlerine gidilecek. Sınav sorularına çalışılacak. Ondan sonra sınava girilecek. Bir noktadan sonra bence bu artı değer katmayan bir süreç oluyor. Özellikle akademik eğitimde. O yüzden de iş hayatını daha çok sevmemin sebebi hem çalışıp, tamamen bütün sorumluluğu üstüme alıp, birçok projeyi kendim yapabildiğim gibi bir yandan da yaptığım şeylerin direkt geri dönüşünü almak.  İnsanların bu projelerden yararlanması, bunları ilginç bulmaları beni çok mutlu ediyor. Sınava girmekten çok daha sosyal bir süreç gibi geliyor ama aynı zamanda da yine hızlı bir şekilde öğrenebiliyorum. Sadece işimde değil başka alanlarda da kendimi geliştirmeye vakit bulabiliyorum. İstediğim alanları seçebiliyorum. Bu yüzden de şu anda iş hayatında bana verilen projeleri daha çok sevdiğimi söyleyebilirim ama tabii henüz yeni başladım. Bana belki bu soruyu bir altı ay sonra sormanız da güzel olabilir.

Kendimi bir de girişimci insan olarak nitelendiriyorum. Yani sadece bana verilen ve söylenen şeyi değil de onun üstüne ekstra koymayı zaten hep çok sevdim. Öğrencilikte de bunu çok seviyordum. Yani derste verilen bir şeyi sadece sınavı geçmek için öğrendiğim zamanlar da oldu ama eğer bir şeyle çok ilgileniyorsam ve çok ilgimi çekiyorsa ders dışında da saatlerce o konuyla ilgili okuduğum, düşündüğüm yani çok içselleştirdiğim konular oldu. İş hayatının girişimcilik ruhuma daha uygun olduğunu düşünüyorum. Bir şey istediğimde ve yaptığım zaman -tabii buna Facebook'un ortamı da etkili- “ben bu projeyi alacağım, başından sonuna kadar ben yapacağım” dediğimde bu bana büyük bir haz ve mutluluk veriyor. Birçok farklı şapka takabiliyorum ve bu ortam farklı açılardan düşünmeme olanak sağlıyor hem de yaptığım şeylerin somut bir sonucu oluyor. Bunun da insanı çok daha ödüllendiren bir süreç olduğunu düşünüyorum.

“TÜRKİYE'NİN AVRUPA’DA VE ORTA DOĞU'DA BİR İNOVASYON LİDERİ OLABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”

- Bir röportajda “Türkiye’de Silikon Vadisi’ni kuranlardan biri olmak istiyorum” demişsiniz. Başka hedefler var mı?

- Evet, Türkiye'de Silikon Vadisi'ni kurmak istiyorum. Kurabileceğimizi düşünüyorum çünkü Türkiye'de inanılmaz bir yetenek havuzu olduğuna inanıyorum. Bunun iyi eğitimle ve sistemle inovasyon alanına çok hızlı bir şekilde geçirilebileceğini ve Türkiye'nin Avrupa’da ve Orta Doğu'da bir inovasyon lideri olabileceğini düşünüyorum. Bunun için tabii ki çok çalışmak ve çok iyi bir ekip lazım, buna da aktif olarak çalışıyorum. Kendi arkadaş çevrem olsun, Amerika'da, Türkiye’de ve Silikon Vadisi’nde tanıştığım mentorlar (yol göstericiler) dahil bu konuyla ilgili fikirlerimi herkese açıyorum, nasıl bir yol izlemem gerektiğini konuşuyorum. Şu anda başka hedeflerim de var ama yeni işe başlamış bir insan olarak öncelikle biraz gözlemlemem ve keşfetmem gerektiği görüşündeyim. Silikon Vadisi'ne geleli henüz altı hafta oldu ve bu sürede bile dünya görüşüm ve kariyerle ilgili düşüncelerim çok değişti. O yüzden kesin olarak şunu yapmak istiyorum diye bir zaman çizelgem yok. Özellikle şimdi kendime bir yıl zaman veriyorum. Bir yıl sadece işimle değil ama Silikon Vadisi ortamında insanların kültürünü tanımak, deneyimlemek, ne istediğimi görmek için kendime biraz zaman tanıyorum. Ama mutlaka inovatif şeyler yapmak ve tamamen sahipleneceğim projelerde çalışmak istiyorum. Bu ne şekilde olur onu henüz bilmiyorum. Aynı zamanda da sürekli kendim işimin yanı sıra projeler yapıyorum. ‘Product Hunt’ dediğimiz bir site var, orada sürekli yeni ürünleri takip ediyorum. Özellikle e-ticaret alanına çok ilgiliyim ve bu sektörde yapay zekanın kullanımıyla ilgili çalışmalar üzerine sürekli beyin jimnastiği yapıyorum. Kendi uygulamalarımı (App), kendi eklentilerimi (Plug-in) üretiyorum. O yüzden de şu anda yaratıcılığımı kullanabileceğim şeyleri zaten işimin dışında da yapıyorum. Bunları bir noktada kariyerime nasıl entegre ederim? Onu henüz bilmiyorum ama zaman gösterecek. Şimdi biraz Silikon Vadisi’ni deneyimliyorum, insanları izliyorum. Bu ortamla ilgili daha derin bir kültürel birikime sahip olmaya çalışıyorum. 

Benim her zaman hem büyük hedeflerim oldu, mesela ileride Silikon Vadisi'ni kurmak ama aynı zamanda hep küçük ve daha ulaşılabilir hedeflerim de var. Mesela bu ay onları da yazıyorum. Bu hafta üç tane en önemli şey yapmak istiyorum bunlar neler? Benim için üç tane öncelik, olmazsa olmaz ne var? Önce onları yazıyorum. Ondan sonra günlük de aynı şekilde kendimi planlıyorum. Yani bugün yapmak istediğim en önemli üç şey ne? Önce onları yapıyorum ondan sonra diğerlerine geçiyorum. Mesela bu ay bulut sisteminin nasıl çalıştığını öğrenmek istiyorum gibi temaları da koyuyorum. İşimden, dersimden, hayatımdan bağımsız bir şey bu. Benim kendimi, eğitimimi ve ilgi alanımı geliştirmem. Bir sonraki ay mesela pilateste şu hareketleri yapmayı öğrenmek istiyorum, bunun için ne yapabilirim? Yani hep böyle aylık, haftalık, günlük küçük hedeflerim var.

Her zaman hepsini gerçekleştiremiyorum ama bunları gerçekleştirdikçe kendimi daha iyi hissediyorum. Kendimi hesap verilebilir tutuyorum bir noktada. O yüzden de şu anda tam olarak nereye gitmek istediğimi bilmesem de hep kendimi geliştirmeye uğraştığım hedeflerim var.

“TEKNOLOJİDEN BAĞIMSIZ BİR DÜNYA GÖREMİYORUM, YAZILIM OKUMASANIZ BİLE BU ALANDA KENDİNİZİ EĞİTEBİLECEK KAPASİTEDE OLMANIZ LAZIM”

- Gençlere meslek ya da yüksek öğrenim seçerlerken ne tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

- Gençlere tavsiyem, ilgi alanları ve gelecekte potansiyeli olan alanların kesişiminde bir şey yapmak. İnsanlara mühendislik okuyun ya da yazılım okuyun ya da şunu okuyun demek istemiyorum. Teknolojik konularda birlikte çalıştığım ve yazılım okumamış çok fazla da insan var.  Bu yüzden de onların bakış açıları da en az yazılımcılarınki kadar önemli. Mesela tasarımcılar, grafik tasarım okumuş insanlar ya da ürün yöneticileri ama edebiyat okumuş ve çok iyi yazı yazıyor, bir şey anlatmada bir konuyu özetlemede, insanları da ikna etmede çok iyi. Bu yüzden insanlara şunu okuyun ya da şu meslekler ileride önemli olacak demek bana çok doğru gelmiyor. Yeteneklerini aslında keşfetmesi yani yeteneklerine göre bir alanda ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum. Çok iyi yazar olacak bir insana, “yazılım geleceğin mesleği sana da yazılım öğretelim” demek bana çok anlamlı gelmiyor.

yazılım okumasanız bile bu alanda kendinizi eğitebilecek kapasitede olmanız lazım. Yazılımda bir şey yazmanın belki detaylarını bilmeniz gerekmiyor ama teknoloji nasıl işliyor, büyük sistemler nasıl işliyor, hayatımızı nasıl değiştirecek, insanları nasıl değiştirecek gibi soruları artık her gencin ve her insanın düşünmesi gerektiğine inanıyorum.

Eğer bir şeyler ortaya çıkarmayı seviyorsanız, kendi kendinize projeler yapmayı seviyorsanız bir yazılım tecrübenizin olması bunu ileride başka alanlarla birleştirmeniz açısından size rahatlık sağlar. Ben hukukun bile artık teknolojiden bağımsız olabileceğini düşünmüyorum. Üstelik hukuk gibi insanlar arasında düzeni sağlayan en insani alandan bahsediyoruz. Bu konuya da teknolojinin çok dahil olacağını düşünüyorum yani teknolojiden bağımsız bir dünya göremiyorum. Örneğin, felsefe okuyacak olsanız dahi, medya felsefesi, insanların teknolojiyle etkileşime geçme felsefesi konularının ileride çok artacağını düşünüyorum. Bu yüzden yazılım okumasanız bile bu alanda kendinizi eğitebilecek kapasitede olmanız lazım. Yazılımda bir şey yazmanın belki detaylarını bilmeniz gerekmiyor ama teknoloji nasıl işliyor, büyük sistemler nasıl işliyor, hayatımızı nasıl değiştirecek, insanları nasıl değiştirecek gibi soruları artık her gencin ve her insanın düşünmesi gerektiğine inanıyorum.

“TEKNOLOJİ LİDERLERİNİ HAK EDİYORUZ VE ONLARDAN BİRİ OLMAK İSTEDİĞİM İÇİN DE İLERİDE BU KONULARDA, İNSANLIĞA VE DÜNYAYA FAYDA SAĞLAYACAK İŞLER YAPMAK İSTİYORUM”

- Sosyal sorumluluk projeleri ve Sultani Piano Quartet için de bir şeyler söylemek ister misiniz?

- Müzik alanında tabii ki çok şey söylemek isterim. Müzik benim çalışma disiplinim olsun, yaratıcılık olsun, alçak gönüllü olmak olsun, risk almak olsun, bu alanlarda hayatımın en önemli temalarını geliştirdiğim yer oldu. Konservatuar eğitimi almak bana inanılmaz bir disiplin, yaratıcılık ve farklı düşünme becerisi kazandırdı. Müziksiz kendimi düşünemiyorum, herhangi bir problem karşıma çıktığı zaman mutlaka müzikle bir analoji kurmaya çalışıyorum. “Bu müzik problemi olsaydı ben bunu nasıl çözerdim, şimdi onu öyle çözeyim” diye bakıyorum. Benim kişiliğimi şekillendiren bir şey müzik. Kendimden ve kişiliğimden bağımsız düşünemiyorum. Bu yüzden sürekli bununla mesleğimi ve gündelik hayatımı birleştirebilecek analojiler, felsefeler, düşünme şekilleri arıyorum.

On yaşındayken Bakırköy Müzik Konservatuvarı’ndan mezun oldum. Bir sürü seviyeyi atlayarak en genç mezun olanlardan biriyim. Ondan sonra liseye ilk girdiğim yıl İngiltere'deki bir konservatuvar olan Royal Akademi'yi bitirdim. Daha sonra da ‘Sultani Piyano Quartet’i kurduk ve İstanbul'un farklı yerlerinde sosyal sorumluluk projeleri için konser verdik ve bu bana takım çalışmasını öğretti. Aynı zamanda severek yaptığım bir uğraşıyı dünyaya fayda sağlayacak bir amaç için kullanmak beni çok mutlu etti. Bu konserlerden elde ettiğimiz gelirleri, özellikle Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi kuruluşlara, başka genç kadınların Türkiye'de okuması için bağışlamak benim için çok anlamlıydı. Bu aynı zamanda benim yapmak istediklerimi de şekillendirdi. Fark ettim ki doğa olsun, farklı insanlar ve farklı topluluklar olsun dünyaya fayda sağlayacak bir şey üstüne uğraşmak beni çok mutlu ediyor. Kendimi çok daha büyük bir amacın parçası gibi hissetmeme sebep oluyor. O yüzden bu tarz temaları ve bu tarz düşünce biçimlerini hep kullanarak hareket ediyorum. Bizim jenerasyonumuzun daha sorumlu, bu tip sosyal konuları önemseyen, farklı alanlarla ilgili sorumluluk sahibi düşünebilen daha iyi teknoloji liderlerine ihtiyacı var. Böylesi teknoloji liderlerini hak ediyoruz ve onlardan biri olmak istediğim için de ileride bu konularda, insanlığa ve dünyaya fayda sağlayacak işler yapmak istiyorum.

Bizim jenerasyonumuzun daha sorumlu, sosyal konuları önemseyen, farklı alanlarla ilgili sorumluluk sahibi düşünebilen daha iyi teknoloji liderlerine ihtiyacı var. Böylesi teknoloji liderlerini hak ediyoruz ve onlardan biri olmak istediğim için de ileride bu konularda, insanlığa ve dünyaya fayda sağlayacak işler yapmak istiyorum.

“FACEBOOK EN FAZLA RİSK ALAN VE HIZLI HAREKET EDEN TAKIMLARA SAHİP OLAN BÜYÜK BİR ŞİRKET”

- Son zamanların öne çıkan ekonomik simgesi startuplar, büyük şirketlere göre daha mı şanslılar, bu konuda düşünceleriniz neler?

- Büyük şirketler kullanıcı kitlesini kaybetmemek ve marka adının çok dışına çıkmamak için fazla risk almıyor. Facebook gözlemlediğim kadarıyla en fazla risk alan ve hızlı hareket eden takımlara sahip olan büyük bir şirket. Startuplar ise, henüz kullanıcı kitlesi oluşturmadıkları için risk alabiliyorlar ve daha hızlı ilerleyebiliyorlar çünkü bürokrasiden uzak ve henüz bir itibarları kullanıcılar arasında oluşmamış durumda. Yani bir uygulama ya da ürün kullanıcı kitlesi tarafından beğenilmediğinde onu hızlıca geliştirebiliyorlar ya da yeniden tanımlayıp ona göre pozisyon alabiliyorlar. Büyük ve kurumsallaşmış şirketlerin bunu yapması daha yavaş oluyor.

Ülgen: Dijitalle tanışan müşteri sayısı hızla yükseliyor

Köksal’dan sihirli formül: Bütçe, tasarruf, birikim, yatırım, sepet

Prof. Dr. Gökçen Orhan: Kovid aslında bir pıhtı hastalığı

Erdem: Kripto para madenciliği bir tür bankacılık

Prof. Dr. Helvacı: Kripto varlık düzenlemesi sınırlı, kapsamlı değil

Ahmet Aras: Bodrum'un imara değil koruma planlarına ihtiyacı var

Ünlü bankacı Halisdemir, modern köy kuruyor: Nefes Assos

Binnur Zaimler: 2022 bolluk ve bereket yılı

Fatih Savaş: Kurbanı ehil olanlar kesmeli

Cisco Genel Müdürü Duru: Türkiye, dijital dünyada çok ileride

Gürhan Çam: Dijital bankacılıkta dünya birincisiyiz

Ali Yüce: Çip krizi 100 milyar dolara mal olabilir

Haluk Levent: Pandemi mağduru sanatçılar için seferber olduk

Türk futbolunun en önemli derdi menajer ücretleri ve yüksek maaşlar

Dr. Cem Kınay: Turizmin acil reçetesi aşı oranının artması

30 yıllık 'Escort Teknoloji' tecrübesi yeni bir dünya için gençlere rehber oluyor

'Altın kahini' Sağman'dan portföy uyarısı: Varlık dağılımı önemli!

Dünya boya devi Jotun'da zirveyi Türkler yönetiyor

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/yalein-odullu-mezunu-karacan-facebooku-ve-basarilarini-anlatti/1602731