Gözünüzde canlandırmaya çalışın: 2000'li yılların başlarıydı... Miami Beach'te pırıl pırıl bir gündü... Okyanus kıyısındaki en şaşaalı otellerden biri olan Eden Roc'un kapısının önünden Bentley gidiyor, yerine bir Mercedes geliyordu. Araçlardan inenler zenginliklerini göstermek istercesine ceplerinden deste deste para çıkarıp valelere 50 dolarlık bahşişler saçıyordu.
Ve bütün bu zenginliği yaratan aslında tek bir kişiydi... O, otele lüks bir otomobille değil eski püskü bir Lincoln'la gelmişti. Üstelik şirketinin bünyesinde çalışanların zenginliklerini böyle bir gösteriye dönüştürmesinden dolayı da oldukça öfkeliydi. Hatta yanındaki bir yöneticiye dönüp, "Servetleriyle gösteriş yapmamalılar" diyordu.
O adam dünyanın dört bir yanında ve Türkiye'de şubeleri olan Subway sandviçlerinin kurucusu ve CEO'su Fred DeLuca'ydı. DeLuca'yı öfkelendirenler ise ABD'nin dört bir yanındaki Subway restoranlarının imtiyaz sahibi işletmecileri ya da Subway diliyle söylemek gerekirse "gelişim ajanları"ydı.
SERVETİNİN 3 MİLYAR DOLAR OLDUĞUNA KİMSE İNANMAZDI
DeLuca sadece bayilerinin zenginliklerini insanların gözüne sokmasından rahatsız olmuyordu. Kendisi de oldukça tutumlu bir hayat yaşıyor, tasarımcı elinden çıkmış takım elbiseler giymiyor, uçak biletlerini ekonomi sınıfından alıyor ve hatta süpermarkete alışverişe gittiğinde biraz daha fazla para ödeyip organik ürünler satın alan gelinini azarlıyordu. DeLuca'nın bayiler toplantısındaki sinirini gören birkaç Subway ailesi üyesi dışında hiç kimse bu adamın net servetinin 3 milyar dolar olduğuna inanmazdı.
DeLuca tutumlu bir insandı belki ama alçakgönüllü olduğunu söylemek de pek kolay değildi. Subway'i küçük bir sandviç zincirinden, 27 bin şubesi ve dünya genelinde 17 milyar dolara varan satış rakamları olan bir deve dönüştürmüş ve bu sırada yetkilerini paylaşmayı kesinlikle reddetmişti. Şirketin faaliyetlerini bir demir yumrukla yönetiyor, etrafını kendisini seven ve kendisinden korkan çalışanlarla dolduruyordu. Her zaman son sözü kendisinin söyleyeceği bir sistem kurmuştu. Bu arada Insider'a konuşan bazı kaynaklara göre, kimi bayilerin eşleriyle zamparalık yapmaktan geri durmuyordu.
Ve ne yaparsa yapsın, yanına kâr kalıyordu. DeLuca, Subway evreninin merkeziydi. Çalışanlar ve bayiler onu bir tanrı gibi görüyordu. Sırlarla dolu bir şirket yapısı oluşturmuş ve hiç kimsenin Subway'de olan biteni kendisi kadar iyi bilememesini sağlamıştı. Zaten ne olduysa da bu yüzden oldu...
FRED DELUCA ÖLDÜ, SUBWAY BOŞLUĞA DÜŞTÜ
2015 yılında 67 yaşındayken vefat edince DeLuca'dan geriye çok büyük bir boşluk kaldı. Dünyanın en büyük restoran zinciri haline gelen Subway'in bir aile şirketi olarak kalmasında ısrar etmiş ancak kendisinden sonra yerine kimin geçeceğini belirlemeyi ihmal etmişti. Ölümünden sonra CEO'luk koltuğuna kız kardeşi oturdu. 1980'lerden beri şirketin işlerine dahil olmayan eşi milyar dolarlık şirketin yüzde 50 sahibi haline geldi. Subway'in içinde olup biteni bilenler ise DeLuca'nın plansızlığından ötürü şaşkınlığa sürüklendi.
DeLuca'nın ölümünden bu yana geçen altı yılda şirket birçok çalışanını işten çıkarıp şubelerini kapatmaya başladı. Her şeylerini Subway'e yatırmış olan yüzlerce bayi bütün varlıklarını kaybetti. Son olarak DeLuca'nın dul eşi Elisabeth ile Subway'in kurucularından Peter Buck'ın nakit ihtiyacı içinde olduğu ve Subway'i satışa çıkardığı söylentileri yayıldı. Insider, Subway'in çalışanları, ortakları ve DeLuca'nın arkadaşlarından oluşan 20 kişilik bir grupla yaptığı görüşmelerle, neden ailenin henüz vakit varken sahneyi terk etmeye hazırlandığını araştırdı.
FAKİR İŞÇİNİN OĞLU GENÇ GİRİŞİMCİ
Dilerseniz hikayenin en başından başlayalım. Subway ilk kurulduğunda küresel bir dev olabileceği kimsenin aklında yoktu. DeLuca, liseyi yarıda bırakmış bir fabrika işçisinin oğlu olarak New York'un Bronx bölgesinde bulunan toplu konutlarda büyümüştü. 1965 yılında 17 yaşındayken liseden mezun oldu. Üniversiteye gitmek istiyordu ama okul masraflarını nasıl karşılayacağına dair bir fikri yoktu.
Bunun için ailesinin arkadaşlarından nükleer fizikçi Peter Buck'ın kapısını çalıp tavsiye istedi. Aslına bakılırsa "Start Small, Finish Big" (Küçük Başla, Büyük Bitir) isimli kitabında anlattığı üzere, Buck'ın kendisine okul parasını vereceğini ümit ediyordu ama öyle olmadı. Buck birlikte bir sandviç dükkanı açmayı teklif etti. DeLuca restoranı yönetecek Buck da finansman sağlayacaktı. Hemen anlaştılar ve DeLuca Buck'ın yanından elinde 1000 dolarlık bir çekle ayrıldı.
Tuhaf bir ikili olmuşlardı: 35 yaşındaki içine kapanık bilim insanı ile tedarikçilerle görüşmelere annesiyle birlikte giden fazla uzun boylu bir ergen. Connecticut'ta kurulan restoran zincirinin adı önce "Pete's Super Submarines" oldu. Sonra "Pete's Subway" en sonunda da sadece Subway kaldı. DeLuca Subway'in kârıyla Bridgeport Üniversitesi'nin masraflarını karşılamış, bir öğrenci birliğine katılmış ve daha sonra evleneceği lise aşkı Elisabeth'le beraberliğine devam etmişti.
BAŞTA İŞLER KÖTÜ GİTTİ, 10 YIL SONRA TOPARLANDI
Her pazartesi Buck akşam yemeği için DeLuca'ların evine gidiyor, Fred'in annesi Carmela'nın özel tarifiyle yaptığı köfteli makarnayı yiyordu. O sırada iş konuşuyorlar ve her hafta aynı sonuca varıyorlardı: Satışlar kötüydü ve gittikçe de kötüye gidiyordu.
Mali sorunlarına rağmen DeLuca ve Buck, 10 yılda 32 restoran açma kararlarını uygulamayı başardılar. Marka tanındıkça işler de düzelmeye başladı. Ancak Subway'in bayilikler vermesi ve iki ortağın hızlarını alması 70'lerin ortasını buldu. İkili bağımsız iş sahipleriyle Subway markası altında kendi restoranlarını açma anlaşmaları yapıyor, karşılığında da bayilik ücreti ve yüzde 8'lik isim hakkı payı alıyordu.
Bayilik sistemi sayesinde Subway restoranlarının sayısı katlanarak arttı. 1982'de 200 olan sayı 1988'de 2000'e ulaştı. 2010'da dünya genelinde 33700 restoranı bulunan Subway, McDonalds'ı geçerek restoran sayısında zirveye yerleşti.
AKLINA KOYDUĞUNU YAPAN BİR LİDERDİ
1980'lerde Subway bünyesine katılan eski bir çalışan, DeLuca'nın yeni restoran açma konusunda takıntılı olduğunu söyledi. Bu çalışanın söylediğine göre, şirketin yıllık plan dosyalarının kapaklarına "1994'e kadar 10000 restoran" gibi notlar yapıştırılıyordu. "Bu notları görünce gülmeye başlıyorduk. Ama kötü anlamda değil. Birbirimize 'Yok artık, delirmişler!' diyorduk. Ama o yıl sonunda 10000 restorana ulaşıyorduk" diyen çalışan DeLuca'yı başarılı yapanın da bu olduğunu söyledi: Hedefleri belliydi, bunları kağıda döküp çalışanların önüne sürüyordu ve insanlar da dediğini yapıyordu.
Subway büyüyor ve herkesin bildiği bir marka haline geliyordu ama DeLuca şirketi aile şirketi olarak yönetmeye devam ediyordu.
İlk zamanlar bayilik verilenler DeLuca'nın arkadaşları ve aile üyeleriydi. Onlar da kendi aile üyeleriyle çalışıyordu. Örneğin DeLuca'nın kız kardeşi Suzanne, Subway'lerde zeytin doğrayarak büyümüştü. Hem o hem de DeLuca'nın eşi Elisabeth, şirketin büyüme dönemlerinde Subway bünyesinde çalışmıştı. Suzanne zamanla ilerleyip ar-ge ekibinin başına geçerken, Elisabeth, 80'lerde emekli olmayı tercih etti.
ŞİRKET YÖNETİCİLERİ TAKVİM İÇİN ÇIPLAK POZLAR VERDİ
Şirkette çalışanların çoğu için Subway, DeLuca'nın reisi olduğu büyük bir aileydi. Sık sık Subway aileleri için sosyal etkinlikler düzenleniyordu. Hatta DeLuca'nın oğlu Jonathan 2005'te evlendiğinde, Boca Raton'daki düğüne davet edilen 200 kişiden 150'si Subway'le bağlantılıydı. Tabii ki listeyi Fred DeLuca oluşturmuştu.
Ancak bu kadar büyük bir zinciri, küçük bir aile işletmesi gibi yönetmenin dezavantajları da çoktu. DeLuca ile zaman geçiren varlıklı gelişim ajanları, kararlara etki edebiliyordu. Dahası bazı kaynaklara göre, birlikte zaman geçirmek zaman zaman profesyonel sınırları aşan ve çalışanlara rahatsızlık veren boyutlara ulaşabiliyordu.
Örneğin 2000 yılında çalışanlara bazı erkek yöneticilerin yarı çıplak fotoğraflarıyla süslü takvimler dağıtıldı. DeLuca'nın kendisi de kameraya çapkınca baktığı fotoğrafıyla ocak sayfasını süslüyordu.
"ETEK GİYİP NABZI ATAN HERKESİ KOVALIYORDU"
Günümüzde Subway büyüklüğünde bir şirket için bir halkla ilişkiler faciası anlamına gelecek bu takvim, DeLuca'yı tanıyanlar için şaşırtıcı olmadı. Çünkü bir iş arkadaşının ifadesiyle De Luca, "Etek giyiyorsanız ve nabzınız atıyorsa, peşinizden koşardı". Hem bu kişinin hem de bir başkasının dediğine göre, DeLuca'nın peşinden koştuğu kadınlar arasında Subway bayilerinin eşleri de yer alıyordu.
Adı açıklanmayan kaynak, "Bayi toplantılarında her zaman her kadına yanaşabileceğini hissederdi çünkü bu kadınların eşlerinin başarı hikayelerini kendisinin yazdığını düşünüyordu" diye konuştu.
90'ların başında Connecticut bir kişisel gelir vergisi uygulamasına geçince DeLuca vergi ödememek için Florida eyaletinin Fort Lauderdale şehrine taşındı. Eşi ise Connecticut'ta Orange'da bulunan mütevazı evlerinde yaşamaya devam etti. Eski gelinleri Ana DeLuca'nın dediğine göre, kadın hiç milyarder eşi gibi yaşamıyordu. "Kendine hiç bakmıyordu. Ne cilt bakımına gidiyordu ne de maniküre..."
BAŞKA BİR KADINLA ÇOCUK EVLAT EDİNDİ
Ana DeLuca, kayınpederinden kız arkadaşlarını kendisinin ve çocuklarının yanına getirmemesini istediğini çünkü Elisabeth'e saygı duyduğunu da anlattı. "Zavallı Liz" diye konuştu, "O, Fred'in yanından ayrıldığı anda diğer kadınlar geliyordu". Hatta Ana'ya göre DeLuca uzun süre birlikte olduğu sevgililerinden Cindy Mattson ile bir çocuk da evlat edinmişti. Çocuğun adını Luca koymuşlardı. Böylece hem DeLuca'nın soyadı onurlandırılmış hem de babanın kimliği fazla açık edilmemişti. Bu gerçeği Ana'ya 2012 yılında Mattson'ın kendisi açıklamıştı.
Insider'ın ulaştığı mahkeme belgelerine göre, 2015'te DeLuca öldüğünde, Mattson bir dava açarak mirastan pay istedi. Mattson'a göre DeLuca resmen olmasa da Luca'yı evlat edinmiş ve anne ile oğluna 20 milyon dolarlık destek sözü vermişti. Jonathan ve Elisabeth DeLuca iddiaları reddetti. 2016 yılında Mattson mahkemeye bir daha başvurarak anlaştıklarını ve iddiasını geri çektiğini bildirdi.
Ana DeLuca, eski kayınpederinin sadakatsizliğinin sorun edilmediğini çünkü başarısının ve zenginliğinin kendi ailesi içinde bile her şeyi unutturduğunu söyledi ve ekledi: "Fred canının istediği her şeyi yapabilirdi ve herkes ona hak verir kafasını başka yöne çevirirdi."
ORTAĞINA OFİS BİLE VERMEMİŞTİ
Subway 1973 yılında şubelikler vermeye başladığında, Buck sessiz ortak konumuna geldi. DeLuca kendisine şirket binasında bir ofis vermeyi bile reddetmişti.
DeLuca ise etkisini gittikçe artırıyordu. 1990 yılına kadar şirketin bütün çeklerini şahsen imzaladı. Tatile çıkmak yerine başka ülkelere gidip yeni restoran açma ihtimallerini araştırıyordu. Alınan her kararda son sözü o söylüyordu. Subway'in tarihi hakkında yazılan bir metnin bile son düzeltmelerini kendisi yapmıştı.
Yetkilerini ve gücünü paylaşmayı reddeden DeLuca, Subway'i sadece kendisinin ve kurmaylarının yönetebileceğine inanıyordu. 2000'li yıllarda dışarıdan bir yönetim kurulu başkanı işe almayı değerlendirdiği dönemde bayilik uzmanı John Haynes, vaktini boşa harcamamasını söylemişti.
DeLuca'nın kitabını birlikte kaleme aldığı kişi olan Haynes, "Fred'e, 'Kimse Subway için iyi bir yönetim kurulu başkanı olamaz çünkü iyi bir başkanın sana karşı çıkması gerekir. Ama sen sana karşı çıkacak birini istemiyorsun. Sen senin lafınla hareket edecek birilerini arıyorsun' dedim" diye konuştu.
GÜNDE 1 MİLYON DOLAR KAZANIYORDU
DeLuca 2000'li yılların başında sırf isim hakkı anlaşmalarından günlük ortalama 1 milyon dolar kazanç elde ediyordu. Bunu söyleyen hem bankacısı hem de sevgilisi olan Fran Saavedra'ydı. Saavedra'ya göre her hafta pazartesi günü DeLuca'nın hesabına 7 milyon dolarlık "isim hakkı ikramiyesi" yatıyordu.
Florida'ya ilk taşındığında 2 yatak odalı bir apartman dairesinde yaşamaya başlamıştı. Daha sonra 2000 yılı civarında kötü bir emlak yatırımı sonucu dev bir malikane sahibi oldu ve kısa süreliğine buraya taşındı. Ev o kadar iddialıydı ki rap müzik yıldızı Diddy, malikanenin merdivenlerinin fotoğrafını albüm kapağı yaptı. Ancak DeLuca, 7 milyon dolar değerindeki eve bir televizyon bile almamıştı.
Tutumluluk onun için bir yaşam biçimiydi. Ekonomi sınıfı uçuyor, biletini business'a yükseltmeyi bir israf olarak görüyordu. Bir keresinde fazla pahalı olduğu için 2 dolarlık bir şişe suyu almaktan vazgeçmişti. Bir keresinde de fiyatına bakmadan bir takım elbise denemiş, daha sonra 450 dolarlık etiketi görünce "sanki biri kendisine ateş ediyormuş gibi" tepki vermişti. Yanındaki bir iş arkadaşı olayı, "Ceketi sanki yanıyormuş gibi üzerinden attı. 'Buna 400 veremem' dedi. Sanki günde 1 milyon dolar kazanmıyormuş gibi" sözleriyle anlattı.
EVDE DE İŞTE DE 'AZ HARCA'
Eski gelini Ana da DeLuca'nın organik ürünler aldığında kendisine kızdığını ve Whole Foods'un ailenin alım gücünün üzerinde olduğunu söylediğini belirtti. Hatta Ana ve Jonathan'ın evi küf olduğunda, DeLuca tamirat parası vermeyi reddetmişti.
Ana, DeLuca'nın cimriliğinin kontrol merakından kaynaklandığını belirterek, "Kendi de keyfini çıkarmıyordu çünkü kendi evi de rahat değildi. Evi eskiydi. Uçağın en arkasında seyahat ediyordu. Evini termitler basmıştı. Bizim evimizde de küf vardı. Ve Fred bir milyarderdi" ifadelerini kullandı.
Aslına bakılırsa DeLuca'nın az harcama mantığı Subway'in iş modelinin de temelini oluşturuyor. Zira Subway aslında binlerce restoranın hiçbirinin sahibi değil. Böylece yemek ve çalışan maliyeti gibi masraf kalemleriyle uğraşmıyor. Bayilerin kazancını kendi satışları belirlerken, merkezin aldığı ücret sabit kalıyor.
AŞIRI BÜYÜME ZARAR GETİRMEYE BAŞLADI
Restoran sayısı arttıkça DeLuca ve Buck'ın kârı ve isim hakkından pay alan gelişim ajanlarının kazancı da artıyordu. Restoranların satışı azalsa da kâr azalmıyordu.
Ancak DeLuca zenginleştikçe bayiler zarar görmeye başladı. Çok yakın mesafede açılan Subway'ler birbirlerinin müşterilerini çalıyordu. Birçok kişi DeLuca'nın uzun vadeli yatırım ve menü planlamadan çok büyümeye önem verdiğini düşünüyordu. Ancak imzaladıkları sözleşme gereği tepki verme şansları da yoktu. (Subway'in bayilik sözleşmesi bu alandaki en kötü koşullara sahip metin olarak biliniyor.) Yine de giriş maliyeti düşük olduğundan imzalamayı kabul ediyorlardı. 90'larda bayilerin yarısını göçmenler oluşturuyordu ve bu insanların bazıları İngilizce bile bilmediklerinden ne imzaladıklarından habersiz işe giriyordu. DeLuca ise dilediğini bıçakla kesip ayırır gibi aileden koparabiliyordu. Bütün bunlar insanları korkutuyor, kimse sesini çıkaramıyordu.
2013'TE LÖSEMİ TEŞHİSİ KONDU
2013 yılında Kanada'daki bayileriyle görüşürken DeLuca fenalaştı. İlk müdahaleyi yapan doktor lösemi teşhisi koyunca hava ambulansıyla Connecticut'a götürüldü.
DeLuca'nın hastalığı Subway için en kötü zamana denk geldi. Satışlar düşüyordu, bayiler aşırı büyümeyi ve 5 dolarlık sandviç kampanyasını suçluyordu. Halkla ilişkiler kâbusları ise peş peşe geliyordu.
2013'te Avustralya'da bir genç, zincirin uzun sandviçinin iddia edildiği gibi 12 inç olmadığını ortaya atarak bir tartışma başlattı. Bir sonraki yıl bir yemek blogger'ı Subway'in ekmeklerinde yoga matlarındaki bir malzeme kullanıldığını iddia etti.
REKLAM YÜZÜ HAKKINDA ÇOCUK PORNOSU SUÇLAMASI
Bir de ünlü Jared Fogle vakası yaşandı. Fogle Indiana Üniversitesi'nde öğrenciyken Subway'in sandviçlerini yiyerek yaklaşık 100 kilo vermişti. 2000'de Subway 22 yaşındaki genci şirket sözcüsü olarak işe aldı ve reklamlarında oynattı. Fogle sayesinde satışlar yüzde 20 arttı hatta Subway CMO'su Tony Pace 2013'te yaptığı açıklamada 1998'den o tarihe uzanan büyümenin yarısının Fogle sayesinde olduğunu söyledi.
DeLuca ise Fogle'dan pek hoşlanmıyor, özellikle para istemesini can sıkıcı buluyordu.
İlişkiler Temmuz 2015'te aniden koptu. O tarihte güvenlik güçleri Fogle'ın evine baskın düzenlemiş ve çıplak çocuk fotoğrafları ve çocuklarla yazışmalar bulmuştu. Ağustos 2015'te FBI Fogle'a çocuk pornosu yaymak ve reşit olmayan kişilerle ilişkiye girmek için seyahat etmekten suçlamalarını yöneltti.
Subway, Fogle'ın yaptıklarına dair bilgisi olmadığını açıkladı ama adamın eski eşi Kathleen McLaughlin, şirkete dava açtı. Dava dilekçesinde Subway'in Fogle'ın çocuklara ilgi duyduğuna dair üç kez uyarıldığı ama harekete geçmediği iddia edildi. Yargıç davayı alanı olmadığı gerekçesiyle düşürdü ancak eski bir Subway bayii olan Cindy Mills 2015'te Insider'a yaptığı açıklamada, şirketin pazarlama biriminden dört kişinin Fogle'ın çocuklara ilgisinden haberdar olduğunu ve bir şey yapmadığını söyledi.
BİR AY SONRA DELUCA HAYATINI KAYBETTİ
Fogle tutuklandıktan bir ay sonra Fred DeLuca hayatını kaybetti. 20 yıllık bir bayinin deyişiyle, "Fred modelini Fred'siz yürütmek" zorunda kalmışlardı ve "kimsenin ne yapacağına dair en ufak bir fikri yoktu". Şirketi yönettiği yıllar boyunca da iki yıllık hastalığı süresince de DeLuca kendinden sonra ne olacağını planlamamıştı.
DeLuca hastalandığında, kız kardeşi Suzanne Greco yönetim kurulu başkanlığına yükseltildi, öldüğünde ise CEO koltuğuna oturdu. Çünkü DeLuca şirketin ailede kalmasını istiyordu ve şirkette kız kardeşi dışında aileden kimse yoktu. (Oğlu Jonathan bir yazılım şirketi kurmak için aileden ayrılmıştı.)
20'li yaşlarında kısa bir süre dans öğretmenliği yapmış olan Greco'nun Subway dışında iş tecrübesi yoktu. Birçok kişi tarafından hazırlıksız ve yetersiz görülüyordu. Bir bayi Greco'yu "Fred'in zavallı bir kopyası" olarak nitelendirdi ve ekledi: "Fred'in neden sevdiği bir şeyi öldürdüğünü hiç anlayamadık."
TOPLANTIDA KIZLARINA KONSER BİLETİ ALIYORDU
Eski çalışanlara göre Greco toplantılarda telefonuyla oynuyor konuşulanları dinlemiyordu. Hatta bir keresinde kızlarına Miley Cyrus konseri biletleri almak için toplantıyı yarıda bırakarak çıkmıştı.
DeLuca öldükten kısa süre sonra Buck ve Elisabeth DeLuca liderliğindeki yönetim kurulu bir danışmanlık şirketiyle anlaştı. Greco da aynı zamanda McDonald's ve Coca Cola gibi sektör devlerinde çalışmış yöneticileri işe aldı.
Yeni gelenlerle eskiler arasında çatışmalar yaşanıyor, moraller gittikçe bozuluyordu.
Subway'in restoran sayısı 2015'te zirveye çıktı ardından yavaş yavaş azalmaya başladı. Bazıları Greco'yu suçluyor, bazıları bayiler arasındaki rekabetin yarattığı sorunları yeniden gündeme getiriyordu. Greco, Nisan 2018'de Wall Street Journal'a restoranları parlak modern bir dekorla yenilemek istediğini ancak Buck ile Elisabeth DeLuca'nın bu fikre sıcak bakmadığını söyledi.
Bir ay sonra Buck ile Elisabeth DeLuca, Greco'nun emekli olmasının zamanının geldiğine karar verdi ve yerine geçici CEO olarak 2006'dan beri Subway'de çalışan Trevor Haynes getirildi. Ama işler yine düzelmedi.
Satışlar düşmeye, şubeler kapanmaya devam etti. New York Times, Haziran 2019'da gelişim ajanlarının "tetikçi" gibi hareket ettiğini, küçük bayileri yerlerinden kovup kârlı lokasyonlara el koyduğunu duyurdu.
YENİ CEO CHIDSEY OLDU
Aynı yılın sonlarında Subway, Burger King'in eski CEO'su John Chidsey'i kalıcı CEO olarak işe aldı. Emekliliği bırakıp sektöre dönen Chidsey, bayiler tarafından soğuk ve mesafeli bulundu. Tek iletişim kanalı arada bayilere gönderdiği videolu mesajlardı ve elbette hiç kimsenin bu mesajlara yanıt verme şansı yoktu.
DeLuca'nın ölümünden kısa bir süre sonra dul eşi Elisabeth hisselerini devraldı ve kârı Buck'la yüzde 50-50 paylaşmaya başladı. 2015'teki yıllık 17 milyar dolarlık satış rakamı 2020'de 13 milyar dolara gerilemiş olsa da ikili hala sadece isim hakkı üstünden bile yüz milyonlarca dolar kazanmaya devam etti. Buck, Elisabeth ve oğulları 2018'de şirketi yeniden yapılandırdı. Bugün de perde arkasından yönetimde söz sahibi olmayı sürdürüyor.
Bir bayi ise "Chidsey'i işe aldıkları anda ortadan kayboldular. Hiç ilgilenmiyorlar, kendilerinden hiç haber alamıyoruz. Şirketin sahibi olduklarına dair bile bir kanıt yok" diye konuştu.,
SUBWAY SATILACAK MI? AİLELER SESSİZ
Buck kendi sağlık sorunlarıyla uğraşırken Elisabeth ise müteveffa eşinin adını taşıyan ve DeLuca öldükten sonra çok büyük bir hayır kuruluşuna dönüşen Frederick A. DeLuca Vakfı'nı yönetiyor. Eşi öldükten sonra Florida'ya taşınan Elisabeth, geçen yıl da kendi adına bir vakıf kurdu.
Chidsey'in gelişi satış söylentilerini de kuvvetlendirdi. Sektör analistlerine göre hem Burger King'in şemsiye kuruluşu Restaurant Brands International, hem de Arby's'in şemsiye kuruluşu Inspire Brands, Subway'le ilgileniyor. Subway satılık olmadığını açıkladı, kurucuların aileleri ise sessizliklerini koruyor.
Geçtiğimiz günlerde bayiler kaleme aldıkları açık mektuplarla Elisabeth DeLuca'yı hedef tahtasına oturttu. İmzacılardan biri Insider'a, Elisabeth'in para muslukları kontrol eden kişi olmasına rağmen gölgede yaşadığı için hedef alındığını söyledi.
Bu mektupların ardından durumun daha da kötüye gittiğini söyleyen bayiler, Subway'i herhangi bir ortam ya da platformda karalayacak herhangi bir açıklamayı yasaklayan, merkezin çalışma saatlerinden ürün fiyatlarına her şeyde daha sıkı kontrol sahibi olmasını sağlayan bir anlaşmayla karşı karşıya kaldı. Bunu imzalamayanların ödeyeceği isim hakkı payı ise yüzde 10'a çıkarıldı.
'TEK YOL SATIŞ' DİYORLAR
Insider'a konuşan eski yöneticiler ve bayilere göre, Subway'in kurtulmasının tek yolu satılmak ve DeLuca'ların yükü olmadan yoluna devam etmek. DeLuca öldükten sonra şirkete dahil olan bir eski yönetici, Subway'in Elisabeth DeLuca ve Buck'ın zenginliğini sürdürmeye odaklı olduğunu söyledi. Eski yönetici Elisabeth DeLuca ve Buck başta olduğu müddetçe yatırım yapmayacaklarını bu şekilde de Subway'in eski günlerine dönmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Mektubu imzalayan bayi ise Buck'ın Subway'i bir gelir kaynağı dışında hiç önemsemediğini belirterek, "Subway'i takan tek kişi Fred'di. Onu çok özlüyoruz. Otokrat tavırlarını sevmiyorduk ama en azından işe yarıyordu. Şu an başımızda bir otokrat yok. Şu an başımızda işten anlayan kimse yok" ifadelerini kullandı.
(Sevin Turan /Hürriyet)