2007 yılından bu yana özellikle durağan ve kapalı denizlerde ortaya çıkmaya başlayan ve artarak Marmara Denizi'nin yanı sıra Karadeniz, Akdeniz ve Ege Denizi'nde de görülen müsilaj yoğunluğu iklim değişikliğinin yanı sıra birçok faktörün bir araya gelmesiyle arttı.
Müsilaj oluşumu, özellikle denizin derinliklerindeki hareketsiz canlıların üzerini sararak yaşamlarını tehdit ediyor. Denizin yüzeyinde görülen tabakalar ise altlarında yer alan deniz canlılarının oksijen almalarını engelleyerek ölmelerine sebep oluyor.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Deniz Bilimleri ve Teknoloji Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Ayaz, Ocak ayından bu zamana kadar Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı'nda görülen müsilaj (deniz salyası) için “Büyük şehirlerin özellikle arıtılmadan denize boşalttığı atık sular, kimyasal ve diğer fabrikaların suya attığı atıklar, onun dışında tarlada iyi tarım uygulaması yapmayıp, aşırı gübreleme sonucunda yağmurla birlikte Marmara Denizi'ne akan bu sular müsilajı tetikliyor” dedi.
Prof. Dr. Adnan Ayaz, “Müsilajın olduğu bölgelerde yapışkan olduğu için insanlar denize girmek istemeyecek. Müsilajın da etkili olduğu yer şu anda Çanakkale Boğazı'nın olduğu bölgeden itibaren, Tavşan Adaları ve oradan Bozcaada açıklarından Limni Adası'na doğru giderek oradan dağılıyor. Lodos estiği zaman, akıntı ve yukarı sularının etkisiyle de Saros Körfezi'ne giriyor.” dedi.
Müsilajın derin sularda sularda balıkçılığı etkilediğini kaydeden Ayaz, “Tabii şu an boğaza yakın bölgelerde Marmara Denizi'nde sürekli bir tahliye olduğu için dalış turizmini olumsuz etkiliyor” diye konuştu.
Deniz salyasının yoğun olduğu bölgelerde dalış gerçekleştirdiğini belirten Prof. Dr. Ayaz, “Şimdi bunun maddesinin şeker olduğundan bahsettiğimiz için vücuda hiçbir etkisi yok. Ben de geçen hafta dalış yaptım ve müsilajın içerisinde yüzdüm. Tabii kötü bir görüntüsü var. Kimse o halde suya girmek istemez” dedi.
Marmara Denizi'nde hiçbir balıkçılık faaliyetinin yapılamaz hale geldiğini kaydeden Ayaz “Müsilaj konusunda 4'üncü aya giriyor maalesef balıkçılığımızı felç etti. Balıkçılar sezonu erken kapattı ve aşırı şekilde balıkçılığımızı etkiledi” dedi.
Karadeniz'den Ege Denizi'ne doğru suyun altından 15 metrelik bir müsilaj akıntısı olduğuna dikkat çeken Ayaz, “Müsilaj aslında Çanakkale Boğazı'nda görülüyor ama siz görmüyorsunuz. Suyun üzerindekiler, rüzgarın etkisiyle suya basıldığı için görmüyorsunuz. Esasında bunun suyun üzerindeki değil, altındaki kısmı önemli. Yani suyun üzerinde görünenler çürüyerek, parçalanıyor ve suyun üzerine çıkarıyor. Bu da köpüklenmeye neden oluyor. Karadeniz'den gelen akıntıyla Ege Denizi'ne doğru komple akıyor” diye konuştu.
Büyük şehirlerdeki atık suların Marmara Denizi'ne karışmasının müsilajı tetiklediğine dikkat çeken Ayaz, “Müsilaj yoğun olmadığı zamanlarda balığa zarar vermez ama aşırı yoğunlaştığı zaman net olmamakla birlikte bazı balık türlerine zarar verdiğine dair görüntüler var. Gümüş balıklarına zarar vermiş, kıyı da komple balık ölümlerine dair görüntüler var. Yine çok yoğun olduğunda dip balığını önüne katarak başka bölgelere sürdüğünü ve uzaklaştırdığını düşünüyorum. Balığın göç yolunu değiştirebilir” değerlendirmesini yaptı.
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi ve Enstitü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu “Gerçekten müsilaj çok yaygın. Sadece gördüğümüz deniz yüzeyinde değil, bütün deniz su kolonunda da jelimsi bir yapı hakim. Bu derece bir durumla hiç karşılaşmamıştık. Oksijen seviyeleri ciddi bir şekilde azalmış durumda hızla önlem almamız gerekiyor. Müsilaj ilk defa olmuyor evet ama bu kadar yaygın bir biçimde ilk defa” diye konuştu.
“ARITILMADAN GİREN DEŞARJLAR ÇOK ETKİLEMİŞ”
Arıtmanın üst seviyelerde yapılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Barış Salihoğlu,” Özellikle deşarjlardan arıtılmadan giren deşarjlar çok etkilemiş. Havzadan nehirlerden giren tarımsal girdiler olsun, endüstri girdileri olsun bunlar çok etkilemiş. Gördüğümüz kadarıyla bu besin tuzu dediğimiz bu kirliliğin en azından hızla yarı yarıya azaltılması lazım. Hızla yarı yarıya azaltılırsa 5-6 yıllık bir süreçte o oksijendeki eşik değerleri biraz aşmaya başlarız. Biraz iyileşmeye başlar. Sabır gerekiyor, hızlı önlem almak gerekiyor” diye konuştu.
Atık suların özellikle boğazda boğaz alt suyuna deşarj verildiğini anlatan Salihoğlu, “Bunların Karadeniz’e gideceği varsayılıyor. Alt su Karadeniz’e geçiyor ama bunun ciddi bir kısmı üst suya karışıyor ve Marmara’ya geri dönüyor. Biz hem bakanlıkla hem de belediyelerle yakın çalışıyoruz. Nerelerde arıtmalar var biliyoruz, hangi seviyede arıtıldığını biliyoruz” diye konuştu.
Sadece deşarjlar değil nehirlerin de çok önemli olduğun belirten Salihoğlu, “özellikle Susurluk havzasındaki tüm akarsularda onların kirlilik oranlarını düşürmeye yönelik çalışmalar yapılmalı. Bunlar önerilerimiz arasında” dedi.
ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Yücel ise, “”Müsilajın yani salyanın ana nedeni olan oksijensizleşme gibi başka ekosistem sorunlarını doğuran fazla azot ve fosfor yükü var. Marmarada olması gerektiğinden fazla bir besin tuzu var. Salya buzdağının görünen yüzü gibi bir şey oldu. Sorun büyük” dedi.
Yücel, Marmara’da artan bir oksijensizleşme bulduklarını kaydederek, “Bu oksijensizleşmenin ana nedeni de aslında salyaya neden olan şeyle aynı; azot ve fosfor yükleri. Bizim yaptığımız model ve hesaplamalara göre bu oksijensizleşme sadece Türkiye kaynaklı karasal, son 20-30 yıldır denize girmiş yükler” dedi.
Azot ve fosfor arıtılmadan gelen havzalardan sızan yükler ve bu yükler sonucu aşırı biyolojik üretimin müsilaja neden olduğunu söyleyen Yücel, “Çözüm önerilerimizin en başında da karasal kaynaklı bu atıkların kesilmesi gerekiyor. Biz model simülasyonlarımızda 5-6 yıl içerisinde Marmara’yı bu kriz koma halinden çıkartabileceğimizi elimizde veriler ve modeller gösteriyor. Önlemler sürdürülebilirse denizin sağlıklı hale gelmesi 10-12 yılda olur” ifadelerini kullandı.
Geçmiş dönemin salya patlamalarının şu an hala denizin içinde oksijen tüketen organik yükler olarak dolanmaya devam ettiğine dikkat çeken Yücel, şu andaki biyolojik olayın da yıllarca oksjini tüketmeye devam edeceğini vurguladı.
Yücel, “Müsilaj salya yapısı toksik midir? Bu ne kadar ortalıkta dolandıkça o kadar zararlı türleri içinde barındırmaya devam edebilir. Toksik etkileri olacaktır diye düşünüyorum. Bu müsilajın özellikle liman gibi yerlerde çok yoğun biriktiğini görüyoruz. Bunların hızlı çürümesiyle de hidrojensülfürü gibi metan gibi bazı gazlar balık için hatta çok yakındaki halk için bile toksik olacaktır. Özellikle müsilajın parçalanmış hali solungaçları tıkıyor, lokal olarak oksijensizleşme yaratıyor. Bütün bunlar balık ölümlerinin başladığını bize gösteriyor” dedi.
Fiziki olarak denizin üstündeki malzemenin toplanması gerektiğini; ancak bunun buzdağının gönünen kısmı olduğunu söyleyen Yücel, “Buz dağının görünen kısmı bu sarı uydudan bile görünen kısım ama buzdağının içi denizin içindeki o organik yükü ortadan kaldırmanın hiçbir fiziki yolu yok. Fiziki bir yolla bunu çözmeniz mümkün değil. Tek çare bir an önce önlemleri başlatmak” dedi.
Yücel, “Karasal atıkların kontrolü için sabırla çok disiplinli bir şekilde bunu uygulamamız gerekiyor. Sonuçlarını denizde izlememiz gerekiyor. Bizim ilk önerimiz; evsel atıkların hemen kontrol altına alınması, var olan tesislerimizin hemen devreye girmesi, var olan kapasitemizin hemen kullanılmaya başlanması. Derhal bu yatırımların planlanarak bu ileri arıtma biyolojik arıtmanın uzmanların da görüşüne başvurularak uygulanması gerekiyor. Eksik yatırımların tamamlanıp, bir an önce planların alınması gerekiyor” dedi.
Salyanın diğer denizlere bulaşma riskini biraz uzak gördüğünü kaydeden Yücel, “Çünkü salya patlamasına neden olan şeyler Marmara’ya epey özgü. Fazla azot, fosfor yükü, oksijen azlığı, bu baskı Marmarada çok yüksek. Diğer denizlerimizde bu baskı daha az. Düşük bir risk; ama izlemek gözlem yapmak gerekiyor. Oralarda Marmara’daki gibi bir patlamayı hemen beklemiyoruz. Ama bu gidişatla belki 10 yıl sonra.” değerlendirmesini yaptı.
Müsilaj hakkında her şey: Marmara Denizi'nde ne oluyor?