VOLKAN KARSAN – FINANSGUNDEM.COM / KAZANDIRAN SOHBETLER
“Kazandıran Sohbetler” dizimizin bu kez konuğu, eski bankacı, portföy yöneticisi, günümüzün ünlü finans danışmanı ve ekonomisti Bilgi Üniversitesi öğretim görevlisi ve de Sagam Strateji Danşmanlık Kurucusu Murat Sağman...
“PARA YÖNETMEK ZOR BİR İŞ, ÜLKEMİZDE DAHA DA ZOR”
- Galatasaray Lisesi ve Paris Sorbonne'dan sonra yaklaşık 15 yıl bankacılık, borsa ve finans kurumlarında deneyim, 5 yıl süren bir portföy yönetimi şirketi girişimi ve yabancılara satışı, sonra kendi işiniz ve danışmanlık... Sistemin neresi daha keyifli? Sizin yaptığınız işe paradan para kazanmak mı demek daha doğru, yoksa paranın alım gücünü korumak mı?
- Finans sektörünün çeşitli alanlarında çalıştım. Hem Türkiye'de, hem ABD'de hem de Fransa'da portföy yönetim şirketleri, aracı kurumlar ve bankalarda... 2011'de, 15 yıllık profesyonel hayattan sonra bir portföy yönetim şirketi kurduk değerli iki ortakla... Daha sonra 2015'te onu İtalyanların en büyük bağımsız portföy yönetim şirketi olan Azimut'a sattık. Yaklaşık beş yıldır de Sagam Strateji Danışmanlık'ın kurucusuyum ve holdinglere, uluslararası firmalara danışmanlık, yönetim kurulu damışmanlığı yapıyorum. Bazı şirketlerde de yönetim kurulu üyesi olarak bulunuyorum. Finansın çeşitli alanlarında çalışınca, daha kolay 360 derece bakabiliyorsunuz. İşin para ve portföy yönetimi çok önemli. Zor bir iş. Bankacılıkta, özel bankacılık deneyimlerinde daha çok müşterilere yönlendirme ve tavsiye veriyorduk. Tabii o da kolay bir şey değil ama, parayı yönetmek daha zor bir şey, sonuçta sorumlusunuz. İnsanlar birikimlerini getiriyor ve onları siz değerlendiriyorsunuz. Tabii bu birikimler herkes için çok önemli, tasarruf sahiplerinin çocukları, gelecekleri ve de emeklilik günleri için... İşin keyifli yanı, birçok yere dokunuyorsunuz, birçok rapor okuyorsunuz, birçok bilgi sahibi oluyorsunuz ve özellikle de getiri sağladığınız zaman sizin için bir başarı kriteri oluyor. Para yönetmek zaten zor bir iş üstelik ülkemizde daha da zor. Hep verdiğim örnek, Norveç'te, İsveç'te bir yılda yaşananları biz belki bir günde yaşıyoruz. Gece yarısı bir kararname ile sabah başka şartlara uyanabiliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse, Türkiye'de finansal araçlarla para yönetmenin ne kadar zor olduğunu şöyle anlatabiliriz: 19 Mart'ı 20 Mart'a bağlayan gecede Sayın Naci Ağbal görevden alındı. Dolar/TL 19 Mart'ta 7,20 civarında kapatmıştı. Pazartesi günü ise yaklaşık 8,30'a doğru çıktığını gördük. Yani bir gece de yüzde 10 değer kaybı, ama bir de tahvil taşıyorsanız (ki yabancılar da Naci Bey döneminde Türkiye'ye daha da olumlu bakmaya başlamışlardı) yaklaşık tahvilde de kayıp yüzde 20 gibi oluyor, (faizler yüzde 15'lerden yüzde 19'lara geldi) böylece bir gecede yüzde 30 gibi bir kayıp yaşıyorsunuz. Onun için özellikle bizim gibi ülkelerde para yönetmek daha da zor.
Parayı yönetmek daha zor bir şey, sonuçta sorumlusunuz. İnsanlar birikimlerini getiriyor ve onları siz değerlendiriyorsunuz. Tabii bu birikimler herkes için çok önemli, tasarruf sahiplerinin çocukları, gelecekleri ve de emeklilik günleri için.
“VARLIK DAĞILIMINIZIN YÜZDE 91'İ SİZE GETİRİYİ SAĞLIYOR”
- Yani bu bağlamda paradan para kazanmaktan çok paranın alım gücünü korumak demek daha mı doğru oluyor, portföy yönetimi için?
- Özellikle enflasyon karşısında, para yönetmekteki ana amaç herkes için parayı korumak olmalı. Çünkü enflasyonun yüksek olduğu bir ülkedeyiz. Özellikle enflasyonun üzerinde bir getiri sağlamak gerekiyor. 2011'de portföy yönetim şirketini kurduğumuzda basınla bir araya geldik ve bize sordular: “Kuralınız nedir?” Ben de Warren Buffet'ın önemli sözünden yola çıkarak “İki kuralımız var” dedim. “Birincisi parayı kaybetmemek, ikincisi de birinci kuralı unutmamak.” Önemli olan varlığınızı enflasyona karşı korumak ve mümkün olursa üzerine bir getiri sağlamak. Her zaman söylediğimiz bir şey var; tasarruf edenler, parasını yönetenler için, varlıklarınızı dağıtmanız gerekir diyoruz. Bazı çalışmalara göre, varlık dağılımınızın yüzde 91'i size getiriyi sağlıyor. Aslında getirinin yüzde 91'i sizin yaptığınız doğru dağılım ile şekilleniyor. Tek bir enstrümana ya da tek bir hisse senedine, tek bir yere yatırım yapmak yerine varlıklarınızı dağıtmanız gerekiyor, böylece riski de dağıtmış oluyorsunuz.
- Küçük yatırımcıdan da önemlisi, büyük yatırımcıların, sanayicilerin de tasarrufları üzerinden daha sağlıklı bir gelecek planı yapabilmeleri bunlara bağlı değil mi?
- Elbette. Sonuçta söylediklerim şirketler için de geçerli. Ben FODER (Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği) yönetim kurulu üyesiyim. Biz orada şunu yapmaya çalışıyoruz. Öncelikle tasarruf yapmak çok önemli ve sonra da onu değerlendirmek. Böyle bir dönemde, işsizliğin yükseldiği, enflasyonun yüksek olduğu bir ortamda ise tasarruf yapmak çok kolay bir şey değil. O tasarrufları doğru yerlerde değerlendirmek ancak varlık dağılımı ile olabilir.
Önemli bir pandemi geçiriyoruz. Birey de olsanız, şirket de olsanız eğer bir birikiminiz olmazsa, onu iyi değerlendirememişseniz böyle bir dönemde, zorluk çekebilirsiniz. Gelirlerin çok azaldığı, kapanmaların yaşandığı ortamda, yavaşlayan sektörlerin olduğu dönemde böyle tasarrufların yardımcı olduğunu görebiliyoruz.
Ekonomide kahin denecek kimse olamaz. Sadece doğru tahminler olabilir. Ben, yaptığım tahminlerimin altını dolduruyorum. Söylediğim şeyin mutlaka bir sebebi oluyor. Biraz tecrübe, belki 360 derece bakabilmem, belki de çok fazla okumam, bu tahminleri getiriyor.
“ALTIN İLE İLGİLİ 1600 DOLARLIK TAHMİN YAPTIĞIMDA DÜNYADA BÖYLE BİR ÖNGÖRÜ YOKTU”
- Hoş bir yakıştırma var... Size "Ekonominin Kahini" denilmesi hoşunuza gidiyor mu? Kimler neden böyle bir yakıştırmayı yaptı? Bu durum sizden beklentileri çok yükseltip stres yaratmıyor mu?
- Şöyle özetleyeyim. Başlangıç noktası şu: O zamanlar Vatan gazetesinde çalışan Ufuk Korcan, bu yakıştırmayı yaptı. Basında bazıları bunu tekrar ettiler. Ben o zaman Vatan gazetesine verdiğim tam sayfa röportajda altın fiyatları ile ilgili bir tahminde bulunmuştum. Yaklaşık 700- 800 dolar olan altın fiyatları ile ilgili 1.600 dolarlık bir tahmin yapmıştım. O günlerde Türkiye'de ve dünyada böyle bir öngörü yoktu. Neredeyse iki katı kadar, çok ciddi bir tahmindi. Benim bir çalışmam vardı, çok rapor okuyordum, bu teknik bir çalışmaydı. Dalgalarla birlikte altının 1.600 dolar hatta üzerine gidebileceğini öngören ciddi bir çalışmaydı. Tabii bu yayınlandığında çok sansasyonel bir etki yapmıştı. Sonra altın 1.600 doları gördü, hatta 1.900 dolara kadar çıktı. Tekrar 1.100'e indi. Aynı dönemde dövizle ilgili, Dolar/TL ile ilgili bazı tahminlerimde doğru çıkınca, sağolsun Ufuk Korcan, bir haber daha yapıp böyle bir yakıştırma yaptı. Kimse kahin değil, ama bazı tahminler çıkabilir. Bu tahminler çok da dillendirilmeyen, farklı tahminler olunca daha fazla ses getiriyor. Mesela Nouriel Roubini, 2008'deki krizin daha 2002'de, 2003'te geldiğini söylemeye başladı. 2008'de gerçekten çok ciddi bir finansal kriz geldi. Ona da kahin dendi. Ekonomide kahin denecek kimse olamaz. Sadece doğru tahminler olabilir. Ben, yaptığım tahminlerimin altını dolduruyorum. Söylediğim şeyin mutlaka bir sebebi oluyor. Biraz tecrübe, belki 360 derece bakabilmem, belki de çok fazla okumam, bu tahminleri getiriyor. Her tahminin çıkması da mümkün değil. Bazı iddialı tahminler karşılık buluyor. O zamanki altın tahmini belki de hiç bir yerde dillendirilmediği için, ben de üzerine basa basa söylediğim için, o dönemde böyle bir yakıştırma oldu. Buradan da Ufuk Korcan'a selamlarımızı gönderelim.
“HEM ARZ ŞOKU, HEM TALEP ŞOKU YAŞIYORUZ”
- Bütün dünyada bir ekonomik mutsuzluk var sanki... Bunun nedeni dünyanın nüfusunun aşırı artması mı? Niye çok sayıda ülkede yönetenler ekonomik birçok zorlukla karşılaşıyor?
- Pandemi bütün dünyayı etkiledi. 100 yılda bir olan bir şeyden bahsediyoruz. Hem arz şoku yaşıyoruz, hem talep şoku yaşıyoruz. Hem de tedarik zincirleri etkileniyor. İnsanlar evlerinde oturuyorlar, daha az talep ediyorlar. Bunları üst üste koyduğumuzda mutsuzluk da artıyor. Hastalığın kendisi de zaten mutsuzluk nedeni. Ben Kovid geçirmiş bir kişi olarak şunu söyleyebilirim. Bir belirsizlik var, etrafınızda vefat edenler var, çok ağır geçirenler var. Bunlar ekonomiye de yansıyor onu net olarak görüyoruz. Evine ekmek götüremeyenler var. Bazı ülkelerde destekler çok daha iyi durumda, o destekler sayesinde ayakta kalabiliyorlar. Biz de destekler göreceli olarak biraz daha az olduğu için mutsuzluk da daha fazla olabiliyor. Pandemi sonrası, hastalığın da etkisi azalınca, ekonomiler toparlanmaya başlayınca umarız kötü günleri geride bırakıp daha mutlu ekonomilere kavuşacağız.
- Şöyle devam edersek, eğer pandemi olmasaydı dünya ekonomisi bu kadar mutsuz olmazdı mı demek istiyorsunuz?
- Pandemi olmasaydı böyle olmazdı ekonominin durumu. Dünyada da her şey iyi gidiyordu demek de yanlış. Bir balon oluşmaya başlamıştı sermaye piyasalarında. Borçluluk oranları çok artıyor, bugün ülke ekonomilerinin büyüklüğünün üç katı kadar borçluluk artmış durumda. Evet bir mutluluk vardı ama bu daha çok borçla gelen bir mutluluktu. Bir krize yol açabilirdi bu. Bir balon oluşursa bu patlayabilir. Bütün balonlar bir yerden sonra patlıyor zaten. Onun etkileri olabilir. Bizim ülkemize bakarsak, pandemi öncesi her şey yolundaydı diyemeyiz. Türkiye ekonomisinde zaten sorunlar vardı. Ekonomide yavaşlama vardı, enflasyon bu kadar yüksek değildi belki ama yine de vardı. İşsizlik de yüksekti. Maalesef pandemiden sonra daha da sıkıntıya girmeye başladık. Kamu bütçesi bozuldu, bütçe açığı artmaya başladı. Merkez Bankası'nda rezervler daha da erimeye başladı. Daha önce yedek akçemiz vardı, pandemiden önce bu Hazine'ye aktarılmıştı, böyle bir dönemde bu meblağ çok işe yarayabilirdi. Üst üste koyduğumuzda, var olan sorunların pandemi nedeniyle daha da arttığını görüyoruz.
“MUHTEMELEN DÜNYADA ENFLASYON ARTMAYA BAŞLAYACAK, MUHTEMELEN FAİZLER DE ARTACAK”
- Pandeminin ekonomiye etkileri, dünyadaki bu balonun patlama zamanlamasının değişmesine neden olabilir mi?
- Pandemi ortaya çıktığında piyasalar çok kötü etkilendi, sanki balon patlıyor gibi bir hava oluştu. Evet ekonomiler küçüldü, tüm ekonomiler tarihi çeyrek küçülmeler yaşadı. Onu hepimiz gördük, fakat bunun ardından merkez bankaları çok ciddi bir likidite yarattı. Çok ciddi para bastılar. Böylece, pandemi de belki başka bir balon yarattı. Bir balonu söndürürken yeni bir balon ortaya çıktığından da söz edebiliriz. 2008 krizi sonrası Amerikan Merkez Bankası (FED), 800 milyar dolar bilançosunu 4.2 trilyon dolara yükseltti. Yani para bastı. 2020'nin Mart ayından önce bu bilançoyu 3.7 – 3.8 trilyon dolara indirdi. Bugüne geldiğimizde bu rakamın 7 trilyon doların üzerine çıktığını görüyoruz. Sadece Amerikan Merkez Bankası'nda değil, Avrupa, İngiltere, Japonya merkez bankalarında da ve bizde de ciddi parasal genişleme görüyoruz. Bu kadar para yaratıldığı zaman dünyada, arkasından enflasyonist bir etki gelebilir. Amerika'da bunu görmeye başladık. Yüzde 4'lerin üzerine çıkan bir enflasyon verisi var. Bu önemli bir veri. Muhtemelen dünyada enflasyon artmaya başlayacak. Bununla beraber muhtemelen faizler de artacak. Hem uzun vadeli tahvil faizleri, hem merkez bankalarının faizleri. İşte bütün bunlar belki o piyasalarda gördüğümüz köpüğün azalmasına neden olacak. Açıkçası gelecekte ben bunu bekliyorum.
Evet ekonomiler küçüldü, tüm ekonomiler tarihi çeyrek küçülmeler yaşadı. Onu hepimiz gördük, fakat bunun ardından merkez bankaları çok ciddi bir likidite yarattı. Çok ciddi para bastılar. Böylece, pandemi de belki başka bir balon yarattı. Bir balonu söndürürken yeni bir balon ortaya çıktığından da söz edebiliriz.
Bir tahmin vermek gerekirse, piyasalarda bir yerden sonra çok ciddi bir bozulma olacaktır diye düşünüyorum. Bu yeni balonun patlaması faizlerin çok ciddi yükselmesi ve tüm dünyada enflasyonun artması ile olacaktır. Ne zaman olur derseniz? Belki de bu yılın ikinci yarısında başlayabilir. Ama gelecek yıl dahil balonun patlamasını bekliyorum. Bu yılın son çeyreğinde de başlayabilir. 2022 önemli bir tarih. Çünkü FED'in tekrar faiz arttırma beklentisi 2023. 2022'de vergi likiditesinin azaltması var. Yani FED her ay verdiği 120 milyar doları 2022'de azaltmaya başlayacak. Ama bunun fiyatlaması bu yılın ikinci yarısında da başlayabilir. Hep gelecek sene veya 2023 gibi konuşuluyor. Ama bu yılın son çeyreğinde böyle bir dalga, piyasalarda çok ciddi bir volatilite görebileceğimizi düşünmeye başladım. Özellikle açıklanan çok yüksek son verilerden sonra bu konuda yatırımcıları uyarmak isterim.
“MERKEZ BANKASI'NIN BIRAKIN FAİZ İNDİRMESİNİ, FAİZ ARTIRMA İHTİMALİ VAR”
- Peki, Türkiye'de faizlerin düşme ihtimalini ne zaman öngörüyorsunuz?
- Faizlerin düşmesi zaten beklenmiyor. Bu yılın son çeyreğinden önce imkansız. Sayın Cumhurbaşkanı faizlerin inmesi için devreye girmezse imkansız. 2021 son çeyreği için de enflasyonun gidişatına bakmak lazım. Enflasyon şu anda yüzde 17'nin üzerinde, Merkez Bankası faizi yüzde 19, üretici fiyatları yüzde 35'lerde. Yani TÜFE ile ÜFE arasında çok ciddi bir makas var. ÜFE'deki artış mutlaka TÜFE'ye yansıyacak. TÜFE muhtemelen yüzde 19 -20'lere gelecek. Bu şu demektir, Merkez Bankası'nın bırakın faiz indirmesini gerekirse faiz artırabilme ihtimali vardır. Merkez Bankası'nın son açıklamaları şöyle; enflasyon üzerinde bir faiz vereceğiz diyorlar. Bulunduğumuz siyasi iklimden dolayı acaba Merkez Bankası faiz artırabilecek mi? Asıl soru bu. Son çeyrekte enflasyon düşmeye başlarsa o zaman Merkez Bankası'ndan bir indirim adımı görebiliriz. Bazı uluslararası bankalar da bunu ifade etmeye başladı. Faiz indirimi için en iyi beklenti yılın son çeyreğidir.
“YATIRIMCILAR ÖNCELİKLE VARLIK DAĞILIMINA GİTSİNLER”
- Yatırımcılara öneriniz ne olabilir?
- Yatırımcılar öncelikle varlık dağılımına gitsinler. Varlık dağılımının içinde hala stopaj avantajı devam eden ve yüksek olan TL faizi bir miktar değerlendirilmeli. Ben son haftalarda tekrar altın gümüş fiyatlarını önermeye başladım. Bunlar doğrudan alınabileceği gibi hisse senedi alır gibi borsa yatırım fonları olarak da alınabiliyor. Bunlardan da bir miktar bulundurabilirler. Döviz bir miktar bulundurulabilir. Dolar 8.50 – 8.60 TL'yi kırarsa orada bir yükselme olabilir. Bir miktar hisse senedi de tavsiye ediyorum. Uzun vadeli bakmak gerekiyor. Çok uygun çok iyi fiyatlarda hisse senetleri var. Uzun vadede onların çok iyi olacağını tahmin ediyorum. Ama Türkiye için bir hikaye gerekiyor. Yapısal reformlar mesela yeni bir hikayedir. Burada borsanın iyi performans göstereceğini tahmin ediyorum. Endeks bazında çok büyük beklentim olmasa da, bazı hisse senetlerinde bazında iyi performans olacağını düşünüyorum. Hisse senedi seçebileceğiniz gibi yatırım fonlarını da tercih edebilirsiniz. Mutlaka bir varlık dağılımı öneriyorum.
- Kabaca yüzde 25 faiz, yüzde 25 döviz, yüzde 25 altın, yüzde 25 A tipi fon ya da hisse senedi mi demek istiyorsunuz?
- Herkesin risk algısı farklı. Daha fazla risk almak isteyenler biraz hisse senedini artırabilirler. Oran vermek gerekirse yüzde 10 – 20 arası hisse senedi olabilir. Yüzde 30 – 40 arası sabit getirili, iyi seçilmiş özel sektör tahvilleri ya da mevduat olabilir. Yüzde 20 – 30 gibi aynı sepette döviz ve altın olabilir. Oranlar biraz daha değişebilir. Böyle dalgalı dönemlerde, benzer bir portföy uygun olabilir diye düşünüyorum.
Elon Musk gibi birinin, manipülasyon demeyeyim ama yaptığı bazı açıklamalar şirketlerin değerlerini de etkileyebiliyor. Kripto paralar çok gündemde ve çok hassas bir dönem onlar için. Bu tür açıklamaların mutlaka kripto paraları özellikle Bitcoin'i çok etkileyeceğini biliyoruz.
ELON MUSK MANİPÜLASYON MU YAPIYOR?
- Elon Musk bir laf söyledi, dijital para piyasası karıştı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
- Çok değerli işler yapıyor Elon Musk, önemli şirket değerleri yarattı. Bunlar güzel ama, piyasa ile ilgili bazı söylediklerini çok da tasvip etmiyorum. Elon Musk gibi birinin, manipülasyon demeyeyim ama yaptığı bazı açıklamalar şirketlerin değerlerini de etkileyebiliyor. Kripto paralar çok gündemde ve çok hassas bir dönem onlar için. Bu tür açıklamaların mutlaka kripto paraları özellikle Bitcoin'i çok etkileyeceğini biliyoruz. Zamanında sosyal medyada Bitcoin için yaptığı alım tavsiyesi ile birlikte yüzde 10'dan fazla değer kazanmasına neden olmuştu, şimdi tersi olmuş durumda. Bunlar piyasaları etkileyen açıklamalar. Kripto para piyasası çok büyüdü. 2.4 trilyon dolara gelmiş bir piyasadan söz ediyoruz. Neredeyse 1 trilyon doları aşmış bir Bitcoin piyasasından, 10 bine yaklaşmış kripto para adedinden bahsediyoruz. Bunun için Elon Musk gibi çok göz önünde olan kişilerin piyasayla, varlıklarla ilgili açıklamalarında daha dikkatli olmalarında fayda var diye düşünüyorum.
- Prof. Özgür Demirtaş dijital paraların yarına egemen olacağını anlatıyor. Küçük yatırımcı nasıl bakmalı?
- Kripto paraların arkasındaki Blockchain teknolojisi geleceği değiştirecek. Aynı 80 – 90'larda internetin hayatımıza girdiği gibi Blockchain teknolojisi de ileride hep hayatımızda olacak. Kripto paralara baktığımızda 10 bin adet civarındaki kripto paranın büyük bir kısmı -oran vermek istemiyorum ama- gelecekte olmayacak. Ama başta Bitcoin, Ethereum gibi kripto paraların hayatımızda olmaya devam edeceğini düşünüyorum. Burada değerler çok değişiyor, piyasalarda çok volatilite var. Her kripto paranın arkasında bir hikaye var. Uzun vade düşünüyorsanız, o hikayelere bakarak, inceleyerek, risk algınıza ve vade beklentinize göre varlık dağılımınızda bir miktar kripto para taşınabilir. Tabii bunların çok riskli olduğunu da söylememiz gerekiyor. Sert iniş-çıkışlar yaşanabiliyor, büyük kayıplara yol açabiliyor. Riskli yatırımları şöyle yapmak gerekir. Gece kalktığınızda terlemiyorsanız, her an aklınızda değilse, piyasaların bu kadar volatil olması sizi etkilemiyorsa, o zaman bu tür enstrümanlara yatırım yapabilirsiniz. Çünkü portföyünüzün sizi rahatsız edecek önemli bir kısmını bu tür varlıklara koyarsanız, o zaman çok ciddi dalgalanmalarda çok fazla etkilenme ihtimaliniz de var. Sizi çok terletmeyecek bir miktarı yatırmak söz konusu olabilir ama önce çok iyi araştırmak, çok dikkatli olmak gerekiyor.
- Hikayesini okumak nasıl olur?
- Bu konuyla ilgili şirketlerden danışmanlık alınabilir, bir çok platformda konu incelenebilir. Her kripto paranın whitepaper denilen açıklaması var. 2009'da Satoshi Nakamoto, bir bildirimde bulundu Bitcoin ile ilgili. Bunun gibi her kripto paranın bir açıklaması var, gelecekte neyi planlıyor, teknolojide nereye götürmek istiyor. Bunları internette iyice araştırmak mümkün.
“BENİM DE BİR KİTAP HAZIRLIĞIM VAR, ADI DA BORSADA OYNANMAZ”
- Murat Sağman, para ve yatırımlar dışında nelerle ilgilenir, neler yapar?
- Başta büyük sevdamız Galatasaray boş zamanlarımın çoğunu alıyor. Spor yapıyorum, lisede masa tenisi oynardım, takım kaptanıydım. Şimdi tenis oynamaya çalışıyorum. Pandemi öncesi futbol oynardık şimdi ara verdim. Bol bol kitap okuyorum. İki oğlum var onlarla vakit geçiriyorum. Yürüyüş yapıyorum. Pandemi öncesi çok seyahat ederdim. Seyahat etmeyi çok seviyorum. Gittiğim her ülkeden, her kentten bir bardak alırım. Böyle bir koleksiyonum var.
Benim de bir kitap hazırlığım var. Eylül'de yayınlanmasını planlıyoruz. Adı da Borsada Oynanmaz. Tavla oynayabilirsiniz, futbol oynayabilirsiniz ama borsada oynanmaz. Kitap bir kaç aya kadar tamamlanacak.
Mesleki anlamda tüm kitapları okumaya çalışıyorum, onların dışında son zamanlarda farklı kitaplar da okuyorum. Mesela Mahfi Eğilmez hocamızın Inferis romanı var, Murat Ağırel’in Parsel Parsel Ankara, Dr Fatih Anıl’ın Yeni İş modeli, Ertuğrul Belen'in Networking - (Tanışma, Tanıştırma Ve Tanınma Sanatı) gibi kitapları da okudum.
Benim de bir kitap hazırlığım var. Eylül'de yayınlanmasını planlıyoruz. Adı da Borsada Oynanmaz. 2005'te Türkiye'ye döndüğümde, kulağıma çalınan “Borsada oynuyorum” lafı benim çok rahatsızlık duyduğum bir cümleydi. Biz FODER olarak bunun çok karşısında olmaya çalışıyoruz. Borsa bir yatırım yeri, orada al-sat yapılabilir. Ama onun arkasında da bir strajesi var. -Ki ben ABD'de olduğum dönemlerde böyle bir şirkette çalışmıştım.- Kısa vadede al-satlar da yapabilirsiniz. Ama uzun vadeli, yatırımcı olabilirsiniz. Orada şirkete bir nevi ortak oluyorsunuz. Oynamak kelimesi yanlış. Tavla oynayabilirsiniz, futbol oynayabilirsiniz ama borsada oynanmaz. Kitap bir kaç aya kadar tamamlanacak. Orada bu konuları daha detaylı anlatıyorum.
YALE’DEKİ ULUSLARARASI KONFERANSTA TÜRK EKONOMİSİ SUNUMU
- Üniversitede öğretim görevlisisiniz aynı zamanda. Bir doktora hazırlığı var mı?
- Ben önce Galatasaray Üniversitesi'nde, beş senedir de Bilgi Üniversitesi'nde öğretim görevliliği yapıyorum. Bir doktora çalışmam yok. Sorbonne Üniversitesi yeterince ağır gelmişti. Hem finans, hem ekonomi okudum. Üstüne de banka ve finans yüksek lisansı yaptım. O dönemde devam etmeyince sonra da yapamadım. Bir pratisyen olarak ders veriyorum. Deneyimlerimi kitabımda aktarmaya çalışacağım.
- Pandemi öncesi ABD’de önemli bir konferansa katıldınız?
- Evet pandemiden hemen önce Yale Üniversitesi'ndeki önemli bir uluslararası konferansa ilk defa Türkiye'den bir konuşmacı olarak katıldım. Önemli bir yatırım konferansıydı. Yale mezunları katılıyordu genelde. Ben orada Türk ekonomisi ve beklentilerle ilgili bir sunum yaptım.