Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da önceki gün yaptığı açıklamada “İnaktif yöntemle üretilen aşılar daha güvenilirdir. Tarihte bilinen en iyi yöntem budur. Bunun uzun vadeli sonuçlarını biliyoruz. Virüsün genetik yoluyla geliştirilen mRNA aşıları, kısa vadede iyi sonuç verdi. Ama orta ve uzun vadede nasıl bir etkisi olacağını bilmiyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
Türkiye’nin beklediği Sinovac aşısı (CoronaVac) üzerinde oluşan tedirginlikler üzerine neden “inaktif aşının” tercih edildiğine yönelik soruları uzmanlara yönelttik. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Balık ve Yeditepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Aydın yanıtladı.
“ÇİN AŞISI DEMEK YANLIŞ”
İlaç Bilincini Geliştirme ve Akılcı İlaç Derneği Başkanı da olan Prof. Dr. Balık, öncelikle toplumda yaygın olan “Çin aşısı” ifadesi hakkında Sözcü'den Metin Aktaşoğlu'na konuştu. “Bunun aslında Çin aşısı diye adlandırılması yanlış oldu” diyen Balık, “Çin’e ya da bir başka ülkeye haksızlık oluyor. Bir negatif algı oluşmasına sebebiyet veriyor gibi hissediyoruz. Bu tip inaktif aşılar bir çok ülke tarafından üretilebiliyor. Bu sebeple bu aşıya ‘Çin aşısı’ dememiz terminolojik olarak da doğru değil” ifadelerini kullandı.
AŞI İLK DEFA KULLANILMIYOR
Ankara Üniversitesi’nde aynı anabilim dalında görev yapan Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap ile hem mRNA hem de inaktif aşı üzerine klinik çalışmalar ve faz 3 çalışmaları yaptıklarını aktaran Balık, iki aşı türünde de etkinlik ve kısa dönem yan etki konusunda bir sorun olmadığını aktarırken kontrol sürecinin de altını çizdi:
Aşı hangi metotla hazırlanırsa hazırlansın aşının ya da ilacın hem üretim bandından çıktığında hem de kabul edip kullanacak olan ülkenin laboratuvarlarında analiz edilmesi gerekiyor. Gelen aşının içeriği ile ilgili bilgilerin doğruluğu da alan ülkenin laboratuvarında en ince ayrıntısına kadar kontrol ediliyor. Ancak bu süreçler sonunda sağlık otoritesi olarak ‘Tamamdır, bir sıkıntı yoktur’ diyerek aşının piyasaya çıkmasına onay verirsiniz. İster 3. faz çalışmaları için gelen aşılar olsun ister ruhsat için gelen aşılar olsun… Bu araştırmalar yapılmak zorunda.
Prof. Dr. Ahmet Aydın ise dünyadaki talep dengesine dikkat çekti ve kitlesel bağışıklık için aşının önemine vurgu yaptı: “Diğer aşı üreticileri örneğin BionTech, Pfizer ve Moderna daha üretim aşamasında bir çok bağlantısı kurulmuş ve talepler almıştı. Biz de Sinovac aşısı CoronaVac ile bağlantıyı dün kurmadık çok önceden çıkıldı bu yola. Yeni verilmiş bir karar olsa CoronaVac’a da bu dönemde ulaşamazdık. Talepler toplandı zira. Bu ciddi bir avantaj. Bunun doğru bir şekilde altını çizmemiz lazım. Aşı geldiğinde, kullanıma hazırlandığı takdirde, endişe etmeden aşıyı kullanmamız ve bağışık insan sayısını hemen ciddi bir şekilde artırmamız gerekiyor. Ne mutlu ki şu anda, Aralık ayı içinde aşıya ulaşabiliyor olacağız.”
“Aşı güvenli olmak zorunda. Vatandaşımız tarih kitaplarına baksın, geçmişe bir baksın… Aşı tarihte ilk defa kullanılmıyor” diyen Prof. Aydın aynı zamanda vatandaşları komplo teorileri konusunda uyardı ve bilim insanlarını dinlemeyi önerdi: “Aşıdan korkmasınlar. Halkımız ve vatandaşımız da bilim insanlarının verdiği bilgilere güvensinler. Şu dönemde inanılmaz yazılarla karşılaşıyoruz. Komplo teorilerini birileri ortaya atıyor, binlerce akıllı insan da çıkarmaya çalışıyor.”
AŞILARIN FARKI
İnaktif aşıların temeli, virüsün bütün bedeninin inaktif hale getirilip canlıya verilmesi ve ona karşı vücutta antikor ürettirilmesine dayanıyor. mRNA aşısı ise moleküler biyoloji teknikleriyle üretiliyor ve mRNA da zaten insanlarda bulunan, protein sentezleme ile görevli bir genetik şifre. Birinde aşı biyoteknolojik metot ile üretiliyor bir diğerinde ise inaktif veya ölü bir virüsün kendisi aşı haline getiriliyor.
BATI NEDEN mRNA AŞISINA YÖNELDİ?
Prof. Dr. İsmail Balık bu noktada öncelikle inaktif aşının aşina olduğumuz bir aşı türü olduğunun altını çizdi ve “İnaktif aşı eski bir teknoloji. Aşı altyapısı olan her ülkenin üretebileceği, bilim dünyasının yabancı olmadığı, 40 yıldır aşina olduğu bir aşı teknolojisi” dedi. Balık, “Halihazırda çocuklarımıza yaptığımız pek çok aşıda da bu yöntem kullanılıyor. Virüsün önce üretilip sonra inaktif hale getirildiği bu aşılar uzun yıllardır etkisi bilinen, test edilen aşılar” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Balık dünyadaki yönelimi ise şöyle açıkladı:
“mRNA aşıları ‘yeni nesil aşılar’ dediğimiz aşı teknolojisini kullanıyor. Peki dünya neden buna yöneldi? Çünkü klasik aşı teknolojisi olan inaktif aşı üretme yöntemi pahalı, çok zahmetli ve zaman alan bir süreç. Önce çok fazla miktarda virüsü üretiyorsunuz. Sonra bunları inaktif hale getiriyorsunuz. Bu süreçler çok ciddi zaman alıyor. Ve de bunun için özel altyapılara sahip olmanız gerekiyor. Mesela üçüncü derece güvenlikli laboratuvara sahip olması gerekiyor.
Burada ciddi bir zorluk var. Pandemi gibi ciddi ve zamanınızın fazla olmadığı durumlarda bilim dünyasının elinde çok daha hızlı hareket edip, çok daha hızlı üretebileceği bir başka teknolojinin (mRNA) olması gerekiyordu. Bu teknoloji ile ilgili çalışmaların denemeleri yaklaşık 10 sene evvel başlamıştı. mRNA teknolojisi, bazı kanser aşıları ve kanser immunoterapisinin geliştirilmesinde kullanılıyordu.”
“KULLANMADAN ÖNCE FAZ3 SONUÇLARI GÖRÜLECEK”
İsmail Balık aynı zamanda aşıyla ilgili olarak yapılacak detaylı araştırmaların da süresine vurgu yaptı. “Tüm bu detaylı araştırma süreci de ne kadar hızlı yaparsanız yapın, bir haftadan kısa sürmez. 0-11 Aralık gibi aşının geleceğini düşünürsek, rutin aşı uygulamasına geçilmesi için bunun üzerine 10-15 gün koymanız gerekir” diyen bilim insanı denetlemelerin de tekrar altını çizdi ve ülkemizdeki laboratuvarların uluslararası düzeyde akredite olduğunu ifade etti:
“Bu denetimler Türkiye’de de dünyanın her yerinde de rutin ve zorunludur. Bizim de bu araştırmayı yapacak olan laboratuvarlarımız uluslararası akreditasyona sahip laboratuvarlardır. Böyle bir şansa sahibiz. O zaman kadar da hem Brezilya’nın faz3 sonuçlarının hem de ülkemizde bu aşıyla ilgili faz3 çalışmasının ön raporu belli olacaktır. Yani aşının hem analiz sonuçları hem de faz3 bilgileri aşı yaygın kullanıma başlamadan önce Bakanlık tarafından görülmüş olacaktır.”
Prof. Dr. İsmail Balık aynı zamanda iki aşıyla ilgili olarak da uzun vadede bir risk görünmediğini belirtirken sözlerini “İnaktif aşılarla ilgili eldeki bilgilere göre uzun vadede bir risk görünmüyor. mRNA aşısı ile alakalı olarak da değerli bilim insanları Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin de aktardığı gibi, 20 yıllık bir süreçte aşının etkisi ile alakalı kesin konuşmak mümkün değil. Ancak bir enfeksiyon uzmanı olarak, yıllardır bakteriler ve virüslerle çalışmış bir bilim insanı olarak, bilimin bugün gösterdiklerinin ışığında mRNA aşısı için de teoride bir risk görmüyorum. Ama elbette bilimin henüz keşfetmediği bir durum varsa onu şu an bilmemiz mümkün değil” şeklinde noktaladı.
İşte Türkiye'nin aşı stratejisi!
DSÖ: Aşılar birer sihirli mermi değil
Aşılar hakkında tüm soruların cevapları
Yerli aşı üretimi için yasak kalkıyor!
Çin aşısı hakkında bilinmeyenler