Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern, çalkantılı geçen ilk dönemi boyunca, nezaket mesajını korumayı başardı. Ancak Ardern iktidardaki ikinci dönemini arzularken, BBC Muhabiri Shaimaa Khalil'e göre muhalifleri, ekonomiyi toparlamak ve on binlerce kişiyi yoksulluktan kurtarmak için, nezaket ve karizmadan fazlasının gerektiğini söylüyor.
Üç çocuk annesi olan Agnes Magele, Yeni Zelanda'nın en büyük şehri Auckland'ın en yoksul bölgesinde yaşıyor ve "Benim geldiğim yerde, nezaket falan yok" diyor.
"Güçlü ol, nazik ol" sözü, Kovid-19 salgını boyunca Ardern'in liderliğinin sloganı oldu.
Agnes Magele ise kendisini, Ardern'in Yeni Zelanda nüfusuna atfen söylediği "5 milyon üyeli ekip" içinde hissetmediğini anlatıyor.
Magele "İnsanların çocukları için, yiyecek gibi temel maddeleri almaya yetecek paraları olmadığında, nezaket neye yarayacak? Anne ve babalar, çocukları yiyebilsin diye kendi öğünlerini atlıyor, nezaket bunun neresinde?" diye soruyor.
Magele ve ailesi, yıllardır geçim sıkıntısı çekiyor. Kovid-19 kısıtlamaları başlamadan iki hafta önce, TV'lerde figüranlık işini kaybetti. Şimdi haftalık 250 Yeni Zelanda Doları (164 ABD Doları) işsizlik maaşıyla geçinmeye çalışıyor. Bu paranın, kirasının yarısını bile karşılamadığını söylüyor.
Agnes Magele, Ardern'in yoksullukla yeterince mücadele etmediğini söyleyenlerden.
2017'de göreve gelen Jacinda Ardern, geçen yılki Christchurch'teki kilise saldırısı, yanardağ patlaması ve küresel bir salgınla geçen çalkantılı iktidar döneminde sergilediği, güçlü ve merhametli liderlikle dünyanın övgüsünü kazandı.
Ancak muhalifleri, Ardern hükümetinin çocuk yoksulluğunu azaltmakta başarılı olamadığını söylüyor. Bu, 2017'de iktidara geldiğinde, Ardern'in başlıca vaatlerinden biriydi.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (UNICEF) yayımladığı yıllık raporda, intihar oranlarından, çocuklukta obeziteye, eğitimden çevreye, birçok alanda çocukların durumu incelenmiş ve Yeni Zelanda 41 yüksek gelirli ülke içinde 35. olmuştu.
Ardern UNICEF'in '18 bin 400 çocuğu yoksulluktan kurtaran', 5,5 milyar Yeni Zelanda doları maliyetli Aileler Paketini hesaba katmadığını savunuyor.
Ancak hükümetin kendi istatistikleri de iç açıcı değil. Son veriler, sadece küçük iyileşmelere işaret ediyor.
Maori yerlileriyle Büyük Okyanus Adaları'ndan gelenlerin durumu
Çocuk Yoksulluğunu Azaltma Yasası uyarınca, Yeni Zelanda çocuk yoksulluğundaki dokuz farklı göstergeyi raporlamak zorunda. En çok öne çıkan gösterge, taze mevye ve sebzeye erişememe, doktor ziyaretlerini öteleme ya da faturalarını zamanında ödeyememe gibi durumları içeren maddi zorluk.
Haziran 2018-Haziran 2019 arasındaki dönemde, maddi zorluklar içinde yaşayan çocukların yüzdesinde önemli bir değişim olmadı. Oran hala yüzde 13'lerde. Bir başka değişle 151 bin 700 çocuk ya da her sekiz çocuktan biri bu sınırda yaşıyor.
Yoksulluk, Maori ve Büyük Okyanus yerlisi hanelerde önemli ölçüde daha fazla. Her 4 Maori çocuğundan biri (%23,3) Büyük Okyanus yerlilerinde ise her üç çocuktan biri (%28,6) maddi zorluklarla yaşıyor.
Bunlar Yeni Zelanda'nın küresel refah ve genel istikrar imajına ters veriler.
UNICEF Yeni Zelanda Genel Direktörü Vivien Maidaborn, "Avrupalı/beyaz Yeni Zelandalıların yaşam deneyimleri, Maori ve Büyük Okyanus yerlilerininkine göre çok farklı" diyor.
Maidaborn, mali açıdan istikrarlı beyaz yaşam deneyiminin ana akım olarak algılandığını ancak nüfusun diğer kesimlerinde durumun çok farklı olduğunu vurguluyor.
Maori ve Büyük Okyanus yerlisi ailelerin yaşadığı yoksulluk, Yeni Zelanda'nın müreffeh ülke imajıyla ters.
Auckland Action Aganist Poverty adlı, düşük gelirlilerin haklarını savunan ve sosyal yardım sisteminde rehberlik eden kuruluş için gönüllü çalışan Magele de, bunu yardım ettiği ailelerde sık görüyor.
Magele, Güney Auckland'da yaşadığı yoksul Otara semtinde çok sayıda Maori ve Büyük Okyanus yerlisi olduğunu, birçoğunun gelirleri veya sosyal yardımları kiraya yetmediği için evsiz kaldıklarını anlatıyor.
Agnes Magele, miktarı az sosyal yardımın ve yüksek kiraların, kendisininki gibi binlerce ailenin geçinmesini imkansız kıldığını söylüyor:
"Bazen çocuklarım, doğru üniformaları olmadığı ve okula götürecek yeterli öğlen yemekleri olmadığı için, okula gitmek istemiyorlar. Bu, çocukların ruhsal gelişimine cidden büyük darbe vuruyor."
Agnes Magele ve binlerce diğer Yeni Zelandalı, geçinmekte zorlanıyor.
Ekonomi analizi alanında çalışan düşünce kuruluşu Infometrics'ten Brad Olsen, "Yeni Zelanda, barınma konusunda kaynama noktasına geldi" diyor.
Olsen, hükümetin fonladığı barınma imkanları için başvuranların sayısının 2014-2016 arasındaki 4 binden, sonraki yıllarda 20 bine çıktığını söylüyor.
"Bu durum, bu ailelerin ne kadar baskı altında olduğunu gösteriyor" diyen Olsen'e göre sorun, sadece yeterli ev olmaması değil, mevcut evlerin de standartların altında olması:
"Evlerin sıklıkla kalitesi kötü. Bu da yoksullukla gelen diğer sorunları büyütüyor; sağlık sorunları, insanların sıcak veya kuru kalamaması, ısınmaya para harcandığı için çocukların doktora götürülememesi ya da iyi beslenememesi."
Olsen, barınma krizinin Yeni Zelanda'daki yoksulluğu daha da karmaşıklaştırdığını da vurguluyor.
Uzmanlar, ülkede bir barınma krizi yaşandığını söylüyor.
Auckland Action Against Poverty, işlerin ne kadar kötüleştiği konusundaki bir diğer göstergenin, gıda yardımlarına olan talepteki artış olduğunu vurguluyor.
Üç yıl önce ülkenin sosyal yardım sisteminin 100 bin gıda yardımı paketi dağıttığı, şu andaysa bu sayının üç yıl içinde beş kat artışla en az 500 bine çıktığı kaydediliyor. Üstelik bu, Covid-19 krizinden de önce kaydedilen bir veri.
Magele de semtinde yaşayan çok sayıda aile gibi, gıda yardımlarıyla günü kurtarıyor. Bazen ailelerin, hükümetin yardımını beklerken günlerce yemek yiyemediğini söylüyor. Bunu kendisinin ve çocuklarının da sık sık yaşadığını vurguluyor.
"Biraz olsun yardımcı olabilmek için ailelere ve dostlara ulaşmak zorunda kaldım. Ama bu zor çünkü onlar da aynı sıkıntıların içinde. Yoksullardan yoksullara yardım etmesini istemek gibi bir şey" diyor.
Salgın 'eşitsizlikleri kalıcılaştırabilir'
Durum, koronavirüs salgını ve izleyen kısıtlamalarla daha da kötüleşti.
Maidaborn, hükümetin Covid-19 krizindeki tutumunu övmekle birlikte, yoksul aileler üzerindeki baskının hafifletilmesi için çok şey yapılmadığını vurguluyor:
"Yapılan desteklemeler daha çok işletme odaklıydı. Zaten geçim sıkıntısı yaşayan insanlar ile aslında servetleri ve varlıkları olan ancak şu anda nakit akışında sorun yaşayan insanlar arasındaki eşitsizliği kalıcılaştırmış olabiliriz."
Ancak Olsen de, yoksulluk sorununun yıllardır sürdüğünü, çözmenin zaman alacağını düşünüyor. Ancak soruna gereken ilginin gösterilmediği görüşünü de dile getiriyor:
"Hükümetin son dönemde yoksulluğa karşı mesafe kat ettiğini düşünmüyorum. Tek bir kişinin başaramadığını söylemek istemiyorum, çünkü biz ülke olarak başaramadık. Buna üç yıldan daha fazla süre lazım."
Olsen ayrıca, hükümetin salgın sorunlarıyla uğraşırken, eşitsizliği gidermek için daha çok şey yapması gerektiğini söylüyor.
"Kovid-19 ile mücadele için gereken değişiklikleri geliştirirken, statükoyu destekleyen değişiklikler yapmadığımızdan emin olmalıyız. Daha fazlasını yaparak, daha çok sayıda insanı desteklemeliyiz."
Durum, koronavirüs salgını ve izleyen karantinayla daha da kötüleşti.
Jacinda Ardern'in Cumartesi günkü seçimde, yeniden iktidara gelmesi bekleniyor. Ardern bu dönemde, ekonomik durgunluk, barınma krizi ve turizm gelirleri ve ticaretin durmasıyla, gelirinin büyük bölümünü kaybetmiş bir ülkeyi yönetecek.
Madiborn, "Çocuk yoksulluğunu azaltmakta hükümetin elindeki en büyük silah, en yoksul kesimdeki ailelerin düşük aylık gelirleri. Bu, en kısa sürede en büyük farkı yaratacak adım. Ekonomik durgunluk döneminde bunu yapmak giderek zorlaşacak. Ancak Yeni Zelandalı çocukların yaşamını gerçekten değiştirecek şey de bu" diyor.
Magele'in de hükümete basit bir mesajı var:
"Sosyal yardımlarımızı artırın. Nezaketten bahsetmenin ötesinde, bunun için bir şeyler yapın." (BBC Türkçe)