FINANSGUNDEM.COM - DIŞ HABERLER SERVİSİ
Genel kanı ve finansal piyasalar bir konuda hemfikir: Faiz oranlarının sıfıra yakın olduğu dönem sonsuza dek sürebilir. Yine de düşük faiz oranlarının süresinin uzatılması, London School of Economics Öğretim Üyesi Charles Goodhart’a göre son buluyor olabilir.
Özellikle son 10 yılda, enflasyon uyumlu faiz oranları oldukça düşük seyretti. Enflasyonda endekslenen hazine notlarının 10 yıllık getirisi, 2011 yılında %1’in altına düştü ve pandemiye kadar giderek sıfıra yaklaştı. Getiriler 2020’nin üçüncü çeyreğinde %-0,9 seviyesindeydi.
Neredeyse hiçkimse, nominal ve gerçek faiz oranlarında büyük bir yükseliş beklemiyor. ABD Kongre Bütçe Ofisi, 10 yıllık nominal getirilerin 2030 yılına kadar 2010 yılındaki seviyelerine dönmeyeceğini tahmin ediyor. Piyasalar da aynı zamanda, düşük faiz oranlarının yakın zamanda düşmeyeceği sinyallerini veriyor. 30 yıl boyunca tahmin edilen faiz oranlarının ağırlıklı ortalamasını yansıtan, 30 yıllık enflasyondan arındırılmış getiri, korona virüs pandemisi başladığından beri negatifte kaldı.
Peki ters giden ne? Öncelikle, faiz oranlarındaki artıştan endişe duyan görüşü tarih yanlış çıkardı. Ancak ağır basan görüş, 10 yıl önce durduğu yerden oldukça uzaklaştı ve yüksek faiz oranlarından endişe duymaktan, gelecekte hiçbir endişe duymamaya evrildi. Goodhart yeni kitabı The Great Demographic Reversal ‘da yeni genel kanıyı çürütüyor.
Yazar, düşük faiz oranlarının görüldüğü dönemin temelde demografi tarafından tetiklendiğini ve Çin ve Doğu Avrupa’nın küresel finans sistemine giriş yapmasından kaynaklandığını savundu. Bunun sonucunda 1991 ve 2018 yılları arasında, küresel istihdam ikiye katlandı ve dolayısıyla faiz oranları düştü. Aynı zamanda enflasyon ve maaşlar azaldı ve eşitsizlik arttı. Goodhart’a göre “Çin’in yükselişi, küreselleşme ve Doğu Avrupa’nın dünyanın ticaret sistemlerine dahil olması, aynı zamanda baby boomer’ların istihdama katılması, kadınların iş hayatında daha fazla yer alması istihdam piyasasında bugüne kadar en büyük şoku yarattı.” Tüm bunlardan kaynaklanan deflasyonel baskı, düşük nominal ve gerçek faiz oranları dönemini başlattı.
Goodhart, tartışmasının devamında demografinin geçen 30 yılın en etkili noktasının şimdilerde tersine döndüğünü söyledi. Zira bakıma muhtaç olanların (gençlerin ve yaşlıların) çalışanlara oranı, gelişmiş ekonomilerde ve Çin’de giderek artıyor. Çalışma yaşındaki nüfus, Afrika ve Hindistan dışındaki ülkelerde şimdi durağan ya da düşüşte.
Yaşlanmanın altında bulunan tektonik plaka, yazara göre, yakın bir zamanda önceki deflasyonel baskıları tersine döndürecek. Bunun sonucundaysa
“demografik dönüşüm, kısa sürede enflasyonu ve faiz oranlarını yükseltecek.”
Karşıt görüşlerde ise Japonya örneği var. Japonya’nın nüfusu hızla yaşlanıyor ancak faiz oranları yükselmiyor. Japonya örneğinde, nüfusu hızla yaşlanan bir ülke olmasına rağmen, diğer ülkelerden istihdam çekebiliyor olması dikkat çekici ve dünyanın geri kalanından farklılık gösteriyor. Yazar Afrika ve Hindistan’ın gelecekte aynı deflasyonel baskıları oluşturabileceği konusunda şüpheli.
Goodhart’ın iddiası büyük olabilir ancak düşük faiz oranlarının sonsuza dek sürmeyeceği konusuna dikkat çektiği için takdire şayan. Çünkü genel kanı, gözlerimizi diğer senaryolara kolayca kapatabilir.
Fed’in düşük faiz stratejisi balon endişeleri yarattı
Fed: Faizler yıllarca artırılmayacak
Düşük faiz oranları emeklileri vurdu