Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada, “Maske ve mekan denetimlerinde uygulanan cezaların bazı kamu kurumlarında yapılacak işlemler öncesi ödenmiş olması mecburi hale getirilecek” dedi. Erdoğan’ın bu açıklamasının ardından maske cezasını ödemeyen tedbirsiz vatandaşların hangi kamu hizmetlerinden yararlanamayacağı merak konusu oldu.
‘ÇİFTE CEZALANDIRMA…'
Hali hazırda maske için belli bir miktar para cezası kesilmiş olması sebebiyle uygulamanın çifte cezalandırma kapmasına gireceğini ifade eden İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer devletin bazı cezaları tahsil etmek için vatandaşın ödeme alışkanlıklarına göre refleksler ortaya koyduğunu belirtiyor. Sözüer örneğin otomobil satmak için vergi borcu trafik cezası OGS/HGS geçiş ücreti cezası olmaması gerektiğini söyleyerek bu sistemin normal görülebileceğini ifade ediyor.
Sözcü'den Sevgim Begüm Yavuz haberine göre, Cumhurbaşkanı’nın tarif ettiği kamu hizmetlerinden faydalanamamanın uygulamada boşluklara sebep olabileceğini aktaran Sözüer, “Ama maske, mesafe yasağına uymayıp, idari para cezası kesilen kişi ödemediyse, kamudaki ne gibi bir işlemi yapılmayacak? Örneğin nüfustaki işlemi mi yapılmayacak? Yoksa tapudaki işlemi mi ya da, trafikteki işlemi mi?” sorusunu yöneltiyor.
Aynı suç veya kabahat için tek bir yaptırım uygulanabileceğini ifade eden Sözüer, ” İdari para cezasıyla ilgisiz bir alan ve konuda vatandaşın kamudaki işlemini yapmamak adeta çifte cezalandırma olur. Atasözümüz de var bu durumu iyi ifade eden: Bir koyundan iki post çıkmaz. Üstelik Kabahatler Kanunu ile kamu alacaklarının tahsili hakkında kanunda devlet alacaklarının nasıl tahsil edileceği düzenlenmiş. Ödememe durumunda devletin cebri tahsilat için haciz yapmak gibi pek çok yetkisi var. Hukuk devleti alacaklarını bu yollarla tahsil etmelidir.” ifadesini kullandı.
‘OHAL İLAN EDİLMEDEN BU KISITLAMALAR HUKUKEN MÜMKÜN DEĞİL’
Pandemi döneminde kesilen cezaların kanuni olup olmadığına yönelik de sorunlar olduğunu belirten Sözüer alınan tedbirlerin gerekli olduğunu ancak tedbirlerin hukuki bir dayanağı olması gerektiğini de söyledi. Olağanüstü hal ilan edilmeden ülkede yaygın şekilde sokağa çıkma yasağı konamayacağını ve insanların toplu halde ibadet etmesinin engellenemeyeceğini aktaran Sözüer, “Olağanüstü hal ilan edilmeden bu gibi tedbirlerin hepsi Anayasa ve dolayısıyla hukuka aykırıdır. Tüm hukukçular aylardır ‘temel hakları çok ağır şekilde sınırlayan bu tedbirlerin alınması, ancak genel sağlık nedeniyle olağanüstü hal ilan edilmesiyle mümkündür” diyor.
İçişleri Bakanlığı'nın genelgesi gibi idari işlemlerle böyle geniş yasaklar getirilemez. Hıfzısıhha Kanunu sadece, hastalık bulaşmış veya bulaştığına ilişkin somut şüphe olan hallerde, karantina gibi tedbirler öngörüyor. Ama biz Mart ayından beri virüs bulaşmayan milyonlarca insana sokağa çıkma sınırlaması gibi yasaklar getiriyoruz. Tüm ülkede seyahat, mülkiyet, ibadet, toplantı gösteri ve yürüyüş hak ve özgürlüklerini kısıtlıyoruz. Bu kısıtlamalar sağlık nedeniyle olağanüstü hal ilan edilmeden hukuken mümkün değildir” değerlendirmesinde bulundu.
MAHKEME CEZAYI İPTAL ETMİŞTİ
Haziran ayında valilikler tarafından yayınlanan genelgelere göre maske takmama cezası kişi başı 900 TL olarak belirlenmişti fakat daha sonra maske cezaları mahkeme tarafından iptal edilmeye başlandı. Örneğin temmuz ayında Bolu'da maskesiz gezdiği için N.İ'ye kesilen para cezası iptal edildi. Mahkeme iptal gerekçesinde, 'Hem sosyal devlet olma ilkesi, hem de getirilen zorunluluğun mali külfet getirmesi gereği, devletin kişi başına her gün 3 tane maske sağlama zorunluluğu olduğu' ifadeleri yer almıştı.
‘ANAYASA’DAKİ KANUNİLİK İLKESİNE AÇIKÇA AYKIRI OLUR'
Maske takma zorunluluğunun bile kanuni bir dayanağı olmadığını aktaran Sözüer değerlendirmesini şöyle tamamladı: TBMM gece gündüz çalıştı, ancak tüm uyarılara rağmen söz konusu yasak ve yaptırımlarla ilgili açık kanuni düzenlemeler yapılmadı maalesef. Şimdi de zaten kanuni temeli olmayan idari para cezalarını ödemeyenlere ikinci bir ceza anlamına gelen kamuda işlem yapmama gibi bir yaptırım getirilmesi Anayasa’daki kanunilik ilkesine açıkça aykırı olur. Maske, mesafe, sokağa çıkma sınırlamaları elbette gereklidir ve bunlara uymamak yaptırım gerektirir. Ancak bunun için Anayasa’ya uygun hukuki temel oluşturulmalı. Hukuki temeli olmayan yasaklar ve yaptırımlarda görüldüğü üzere etkin uygulanamıyor.
‘KANUNİLİK İLKESİNE UYGUN OLMAYAN TEDBİRLERİ ALMAK ÇOK ZOR'
Avukat Dr. Ruşen Gültekin ise Türkiye’nin salgınla mücadelede hukuki alt yapısının yetersiz olduğunu anlatırken, “Türkiye hala salgınla mücadelede bir yasal altyapıya sahip değil. Ceza hukuku bakımından özgürlük ve güvenlik dengesi çok önemli. Güvenliği tehlikeye girdiği dönemlerde insanlar özgürlüklerinden vazgeçmeye daha meyilli olabiliyorlar. Ama biz İlk kez özgürlük ve sağlık dengesi ile karşı karşıyayız. Özgürlük sağlık dengesi ile karşı karşıya kaldığımızda gerek Anayasa gerekse yasal düzenlemelerimizin özgürlük sağlık dengesini bir araya getirecek ölçüde hazır olması gerekir. Mevzuatın yererli olduğunu söylemek mümkün değil” ifadesini kullanıyor.
Cumhurbaşkanı’nın vatandaşların yeterli önlemleri alması için uyarılarda bulunduğunu aktaran Gültekin, “Kanunilik ilkesine uygun olmayan tedbirleri almak çok zor. Alsanız bile bu sefer mahkemenin iptali ile karşı karşıya geleceksiniz. Bu sebepten dolayı geçen yüzyılın başında çıkmış bir kanunla ve corona virüsün sayılmadığı bir kanunla günümüzde tedbir almaya çalışıyoruz. Bu tedbirler yasal alt yapıya sahip değil. Mesela sayın Cumhurbaşkanımızın bu söylemleri şöyle bakmak lazım; korku salalım bu noktada başlarına gelecek şeyle ilgili gibi bir şey olabilir. Yasal mevzuatta yargıcın önüne geldiğinde yargıç bunu iptal edecektir” dedi.
‘A İŞLEMİNE KIZIP B İŞLEMİNDE İNSANLARIN ÖZGÜRLÜKLERİNİ SINIRLAYAMAZSINIZ'
Cumhurbaşkanının açıklamasını değerlendiren Avukat Gültekin, “Yani siz A işlemine kızıp B işleminde insanların özgürlüklerini sınırlayamazsınız. Dolayısıyla bunu yapabilmeniz için bununla ilgili alt yapıyı koymanız lazım, ki buna ilişkin bir tedbir diyebilirsiniz. İşlemlerin sınırlandırılması kişilerin anayasal özgürlüklerinin çiğnendiği anlamına gelir.” diye konuştu.