Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yarın Almanya Başbakanı Angela Merkel ve AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile görüşecek.
Video konferans ile gerçekleştirilecek görüşmede Türkiye-AB ilişkileri gündeme gelecek. Görüşmede ayrıca, Doğu Akdeniz'deki gerilim de masaya yatırılacak.
Yoğun diplomasi trafiği
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, dün gerçekleştirdiği röportajda kritik görüşmeler ile ilgili bilgi verdi. 24-25 Eylül tarihlerinde yapılacak AB Liderler Zirvesi öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çok yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüğünü söyleyen Kalın, "İtalya ve İspanya başbakanlarıyla, Almanya Şansölyesiyle birkaç defa, AB Başkanı Michel ile 2 defa görüşmeleri oldu. Bunun dışında başka birçok temasları oldu. Bizim düzeyimizde yürüyen bir diplomasi trafiği var bildiğiniz gibi. Bu hem istikşafi görüşmelerin başlaması hem 24-25 Eylül'de yapılacak AB zirvesinin gündeminin şekillendirilmesi ile ilgili olarak yine önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanımızın başka görüşmeleri de olacak. Sayın Şansölye ile Sayın Michel ile, bazı telefon görüşmeleri, video konferans yoluyla temasları da olacak AB yetkilileriyle ve başkanlarıyla. Şimdi bütün bunlardan maksat bir kere bölgede gerilimin azaltılması. Biz burada hep bunu söyledik. Biz Yunanistan ile önkoşulsuz olarak bütün konuları görüşmeye hazır olduğumuzu açık ve net bir şekilde ifade ettik" dedi.
Sözcü Kalın, Avrupa içerisinde Türkiye karşıtı bir dalga üzerinden kendi yerel siyasetinde nefes almaya çalışan Fransa gibi aktörlerin yanı sıra, İtalya, İspanya, Malta, Romanya, Polonya, Macaristan gibi Türkiye'nin mutlaka önemsenmesi gereken bir siyasi muhatap olduğunu ısrarlı bir şekilde dile getiren başka aktörlerin de var olduğuna dikkat çekti.
'Türkiye'nin istediği 3 ana başlık gündeme gelecek'
Türkiye'nin AB üyelik sürecinin akamete uğramasının Avrupa için büyük kayıp olduğunu vurgulayan Kalın, AB zirvesiyle ilgili şu önemli mesajları verdi:
"Çünkü Türkiye gibi NATO'nun ikinci büyük ülkesine ve bölge olarak stratejik öneme haiz bir ülkeyi dışarıda bırakan bir Avrupa'nın dünya siyasetinde kamil manada etkin bir aktör olması mümkün değil. Şu anda AB ile yürüttüğümüz 3-4 tane ana başlığımız var, fasıllardan ayrı olarak söylüyorum bunu. Birincisi Gümrük Birliğinin güncellenmesi. Bildiğiniz gibi bu ta 96 senesinde yapılmış bir Gümrük Birliği anlaşması var, ama bunun güncellenmesi gerekiyor. Bu yönde Almanya dönem başkanlığının ve Sayın Şansölye'nin ciddi bir çabası var. Bu önemli bir adım olabilir. İkincisi yine 2015 senesinde imzalanan Türkiye-AB mülteci anlaşması. 5 yıl geçti, mülteci meselesi çok başka alanlara evrildi, daha da büyüdü derinleşti. Bununla ilgili mutlaka bir güncellenmenin yapılması gerekiyor. Üçüncü olarak vize liberalizasyonu. Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Schengen vize sistemine alınması, vizesiz bir şekilde Avrupa'ya seyahat konusu. Burada da biz çok önemli adımlar attık. Öngörülen 72 kriterin 66 tanesini Türkiye birebir karşıladı. Kalan 6 kriteri de biz bize göre tamamladık, çok ufak tefek bazı teknik detaylara takıldı bu konu. Ve maalesef yaklaşık 3 yıl önce Avrupalı bazı siyasiler tarafından bu konu politize edildi, kamuoyunun önünde başka bir tartışmanın parçası haline geldi ve orada kaldık. Şimdi eğer bu 3 konuda adımlar atılırsa ve aynı zamanda üst düzey siyasi istişareler yeniden başlatılırsa Türkiye AB ilişkilerinde tekrar olumlu bir hava oluşur. Bu zirvede bu konuların ele alınacağını öngörüyoruz. Bize söylenen de bu konuların gündeme geleceği şeklinde. Bütün bu meseleler ile ilgili olarak Almanya'nın dönem başkanlığı iyi bir şans olabilir. Şansölye bu konuda bir gayret içerisinde."
'Yaptırım, tehdit dili hiçbir zaman sonuç alamaz'
Zirve öncesi Avrupa Parlamentosu'ndan ve AB'den gelen yaptırım tehditleri ile ilgili de konuşan İbrahim Kalın, şunları kaydetti:
"Türkiye'ye karşı yaptırım, şantaj, tehdit dili hiçbir zaman sonuç alamaz. Bunu artık Avrupalı siyasetçilerin görmesi lazım. Türkiye'yi birtakım tehdit yahut yaptırımlarla korkutacaklarını zannedenler, kararlılığından vazgeçireceğini zannedenler beyhude bir çaba içerisindeler. Bunu artık görmüş olmaları lazım. Bu tür örtülü yahut açıktan tehdit dili sadece onu dile getirenlere zarar verir. Türkiye alternatifsiz değildir. Türkiye hem Avrupa ile hem AB ile hem Ortadoğuyla hem Afrikayla hem de dünyanın diğer ülkeleriyle ve bölgeleriyle iyi ilişkiler geliştirmek isteyen bir ülkedir. Ama bu bizi siyasi bir naifliğe de sevk etmemeli. Cumhurbaşkanımızın çok yerinde ifadesiyle bizim kimsenin hakkında hukukunda gözümüz yok, kimsenin toprağında gözümüz yok, ama kimseye de hakkımızı hukukumuzu yedirtmeyiz. Bu ister Doğu Akdeniz'de olsun, ister Suriye'de olsun, ister başka yerlerde olsun."
Kalın, AP'de dünyanın sadece Avrupa'nın etrafında döndüğünü zanneden dar, popülist, dışlayıcı hatta aşırı radikal birtakım seslerin olduğuna işaret ederek, "Dünyada yaşanan bu büyük değişimi ıskalayan bir siyasi perspektifin, Türkiye'ye tehditler savurarak mesafe alacağını, netice elde edeceğini zannetmesi sadece kendini kandırmak olur" dedi.