Şirket ve hanelerin koronavirüs salgını nedeniyle tahrip olan bilançolarını düzeltmelerine yardım etmeye çalışan dünyanın büyük merkez bankaları devlet tahvillerinden tüketici kredisine kadar her cins varlığı satın alıp karşılığında nakit para yaratmaya başladı.
Ancak bunu ne zaman veya nasıl durdurabileceklerini henüz kimse bilmiyor.
Salgının ortadan nasıl kalkacağına dair yürütülen en iyimser senaryo bu yıl içinde yeni vaka sayısının düşeceğini ve insanların tekrar işbaşı yapacağını öngörüyor.
En kötü senaryoda ise dalgalar halinde yeni koronavirüs salgınları ve tecrit önlemleri alınacağı tahmin ediliyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi halinde ABD, Avrupa ve Japonya merkez bankalarının ekonomilerini yüzdürmek için devlet tahvillerinden konut kredilerine ve maaş ödemelerine kadar her türlü ödemeyi finanse edeceği öngörülüyor.
Ekonomilerin uzun sürelerle durması ve devlet desteğiyle hayatta kalması sosyal, siyasi ve ekonomik açıdan derin etkiler yaratabilir.
İnsanlar evlerine kapanıp çalışmazlarsa becerilerini kaybedebilirler. Şirketlerin batması servetleri yok edebileceği gibi yatırımları da zorlaştırır. Şirketlere ucuz kredi ya da doğrudan nakit transferleri varlık fiyatlarının şişmesine yol açarak zengin ile yoksul arasındaki uçurumu daha da açabilir.
Columbia Üniversitesi Hukuk Fakültesi profesörlerinden Kathryn Judge konuya ilişkin "Soru şu; hangi noktada Fed'in müdahalelerinden endişe duymaya başlayacağız?" dedi.
Judge "Eğer insanlar likidite ve kredi bulamayacakları endişesini taşıyorlarsa ve tek çare de Fed ise Fed buna daha ne kadar katlanacak? Uzun vadede bu durum endişe verici" dedi.
İngiltere Merkez Bankası (BOE) hazinenin işten çıkarılan çalışanlara maaş ödemek için daha fazla paraya ihtiyaç duyacağını açıklamasından kısa süre sonra daha fazla devlet tahvili satın alacağını açıkladı.
BOE'nin para politikasının oluşturulmasından sorumlu yetkililerinden Jan Vlieghe, iki kurumun eşi görülmemiş şekilde birlikte hareket etmesini "Weimar Cumhuriyeti ya da Zimbabwe'de" olacak bir şey şeklinde niteledi. Bu iki örnekte hükümetlerin merkez bankalarına talimat vermesinin felaket ile sonuçlandığını belirten Vlieghe İngiltere'de ise hükümetten kimsenin BOE'ye açıktan talepte bulunmadığına dikkat çekti.
Ancak ya hükümetlerin merkez bankalarından bir şey istemelerine gerek kalmadıysa ve bu eşgüdüm yeni normal haline geldiyse?
Japonya neredeyse o konuma gelmiş durumda. Onyıllardır deflasyonla mücadele eden Japonya Merkez Bankası (BOJ) son dönemde ekonomi içindeki varlığını giderek artırdı.
Devam eden varlık alımları sonucu Japonya devlet borçlanma senedi stokunun neredeyse yarısına sahip olan BOJ, geçen hafta ise ihtiyaç halinde daha bile fazla alım yapabileceğini açıkladı.
BOJ Şubat ayından bu yana piyasadan şirket borç tahvilleri de toplamaya başladı.
BOJ Başkanı Haruhiko Kuroda devlet tahvillerini paraya çevirmediklerini sadece BOJ'nin "getiri eğrisi programı" kapsamında faiz oranlarını düşük tutmak için gerekli olan alımları gerçekleştirdiklerini söyledi.
2008 yılında yaşanan küresel krizde de Avrupa ve ABD'de buna benzer "alışılmamış" araçlar kullanılmıştı.
Ancak koronavirüsün yarattığı şokun sınırları gerçekten zorladığı açıkça görülebiliyor.