Bu seçim sonucu ile tıpkı Brexit referandumunda olduğu gibi dünya kamuoyunu şaşırtsa da, oy verenlerin çoğu bu konuda son derece kararlıydı. Onlara göre “AB’nin gözü İngiltere’nin parasındaydı”, AB ile ilgili verilen sözler tutulmamıştı” ve “AB İngilizlere hep kötü davranmıştı”.
İngiltere’nin AB üyeliği nihayet, 31 Ocak 2020, Türkiye saati ile 02.00’de resmen sona erdi. Peki İngiliz halkı neden AB ile ters düştü? Bu sorunun yanıtını İngiltere ile AB’nin tarihteki inişli-çıkışlı ilişkilerinde aradık. İşte İngiltere ve AB’nin 47 yıllık “evlilik” macerasından İngiliz halkının unutmadığı üç olay:
30 yıllık çikolata savaşı
Çikolata savaşının kökeni İngiltere’nin AB üyeliğinin başladığı 1973 yılına dayanıyor. Sorun, kakao yağı haricinde başka yağ kullanılan ürünlerin “gerçek çikolata” olmadığını savunan geleneksel Fransız ve Belçikalı üreticilerin şikayeti üzerine başladı. Çikolata üretiminde bitkisel yağ ve daha fazla süt kullanan İngiliz, İrlandalı ve İskandinav firmalara ithalat yasağı getirildi, hatta tartışmalar bu tür ürünlerin “vegelate” olarak isimlendirilmesi gerektiğine kadar gitti.
Bu engelleme, özellikle İngilizlerin ünlü Cadbury’s firmasıyla özdeşleşse de, 2000’li yıllara kadar çikolata ürünlerinde bitkisel yağ kullanan bütün AB ülkelere karşı uygulanmaya devam etti. Avrupa Adalet Divanı’nın 16 Ocak 2003 tarihli kararı üzerine bu ürünlere karşı satış yasağına devam eden İtalya ve İspanya da uygulamadan vazgeçti. Böylece bu ürünlerin AB pazarında satışı serbest hale geldi.
Günümüzde AB’de bir ürünün çikolata olarak tanımlanması için belirlenen asgari oranda kakao ve kakao yağı içermesi şartı bulunuyor.
Kara Çarşamba
İngiltere’nin AB’nin ortak para birimi Euro’ya karşı şüpheyle yaklaşmasının altındaki nedenlerden biri olarak bilinen “Kara Çarşamba” ülkenin ekonomik açıdan geçirdiği zor dönemin simgelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Kırım Savaşı sonrasında Rus Çarı I. Nikolay tarafından Osmanlı İmparatorluğu için kullanılan “hasta adam” tanımı kadar yaygın şekilde bilinmese de, İngiltere de 1970’li yıllarda “Avrupa’nın hasta adamı” olarak adlandırılıyordu. O dönemde diğer Avrupa ülkelerine kıyasla büyük ekonomik sorunlar yaşayan İngiltere’nin 1976’da IMF’den yardım istemesi birçok İngiliz tarafından ülke tarihinin kara günlerinden biri olarak tanımlanıyor.
Bu dönemde Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) ortak para sistemi kurmak ve Euro kullanımına zemin hazırlamak için hareket geçti. Topluluk içindeki döviz kuru belirsizliğinin ticaret ve yatırıma verdiği zararın önüne geçmek amacıyla Ortak Döviz Kuru Mekanizması kuruldu. Mekanizma kapsamında üye ülkelerin döviz kuru Alman Markı’na göre sabitlendi.
Diğer ülke ekonomilerine zarar verme pahasına Alman ekonomisine faydalı olacağı eleştirisiyle ilk kurulduğunda üye olmayı reddeden İngiltere 1990 yılında mekanizmaya üye oldu. Ancak üyeliğin bedelini ağır ödedi. 16 Eylül 1992’de kur spekülatörlerinin yoğun baskısı sonucu İngiliz para birimini belirlenen kur aralığında tutmak için 6 milyar sterlin harcayan İngiltere, mekanizmadan ayrılmak durumunda kaldı. Macar asıllı iş insanı George Soros bu dönemde “İngiliz Merkez Bankası’nı batıran adam” olarak ün yaptı. Soros’un Kara Çarşamba sayesinde kişisel olarak 1 milyar dolardan fazla kar ettiği biliniyor.
Deniz tarağı savaşları
İngiliz ve Fransız balıkçıları taşlar, duman bombaları ve fişeklerle birbirine düşüren deniz tarağı savaşları en son 2018 yılının Ağustos ayında Manş Denizi’nde yaşandı. Olayın en önemli sebebi iki AB üyesi ülkedeki balıkçılık sezonuna dair kısıtlama farkından kaynaklanıyor. Fransız yasaları doğal kaynakları sorumlu kullanmak ve canlı türlerini yok olma tehlikesine karşı korumak amacıyla deniz avı sezonunu 1 Ekim’de açıp 1 Mayıs’ta kapatıyor. Ancak İngiliz balıkçıları için bu avlanma yasağı geçerli olmadığından Fransız meslektaşları kıyıda sezonun açılmasını beklerken, İngiliz balıkçılar AB’nin münhasır ekonomik bölgesine giren alanlarda istedikleri zaman avlanabiliyor.
İşin bu kısmı İngiliz balıkçıların lehine gibi görünse de, münhasır ekonomik bölge tanımının Brexit ile değişme ihtimali çatışmaların altında yatan asıl sebep olarak gösteriliyor. Fransız balıkçıların İngiliz kıyılarına yakın bölgelerde çok yoğun avlandıkları ve bu alana girişi hakkını kaybetmek istemedikleri biliniyor. Oysa İngiliz balıkçılar Fransızları kıyılarındaki balıkçılığı öldürmekle suçluyor. Bu da İngiliz balıkçılık sektörünün Brexit yanlısı bir tutum sergilemesinde önemli bir rol oynuyor. İngiltere’nin Brexit ile kıyılarındaki kontrolü eline alacağı ve balıkçılık sektörünü güçlendireceğine dair beklentiler Brexit’le ilgili siyasi vaatlerin başında geliyor.
Her ne kadar 31 Ocak 2020 itibariyle Brexit gerçekleşse de, İngiltere ile AB arasındaki ilişkilerin nasıl şekilleneceği bilinmezliğini koruyor. Örneğin İngiliz münhasır ekonomik bölgesine AB’ye kayıtlı balıkçılık teknelerinin girip giremeyeceği, ya da İngiliz balıkçıların AB pazarına vergisiz ve gümrüksüz şekilde deniz ürünü satıp satamayacağı gibi ayrıntılar henüz müzakere edilmeyi bekliyor.