Yazdır

Obezite ekonomiye de ağır geliyor: 20 milyar dolar

Tarih: 13 Ocak 2020 - 14:30

Türkiye’de her üç kişiden biri obez. Obezite vakalarında Avrupa’da birinciyiz, dünyada ise üçüncü. Peki, sağlık bir yana, obezitenin getirdiği ekonomik yükün farkında mıyız?

Tıbbın “çağın hastalığı” olarak tanımladığı obezite, son yıllarda hızla yaygınlaşıyor. Değişen beslenme alışkanlıkları, modern yaşamın getirdiği hareketsizlik, obezitenin en önemli nedeni.

Ortak kanı ise obezitenin hemen hemen her ülkede arttığı. Ancak fazla kilolu her bireyi obez olarak tanımlamak doğru değil. Hem beden hem de ruh sağlığını olumsuz etkileyen obezitenin belirlenmesi için boy ve kilo dengesini gösteren vücut kitle indeksine (MBMI) bakılıyor.

Avrupa’da obezite görülme sıklığı açısından birinci sırada yer alan Türkiye’de ise her üç kişiden biri obez. Rakamlar ve gelişmeler ürkütücü. Usta gazeteci Ruhi Sanyer işte bu kritik konuyu masaya yatırdı, uzmanlarla konuştu, Bloomberg Businessweek Türkiye’de yazdı. İşte Sanyer’in kaleminden obezite ve ekonomi üzerindeki dayanılmaz ağırlığı...

SON YILLARDA HIZLA YAYGINLAŞAN “ÇAĞIN HASTALIĞI”

 “Çocukluğundan bu yana fazla kiloluydu. Arkadaşlarının kimi zaman alaycı bakışlarından, kimi zaman da sözlü tacizlerinden yorulmuştu. İlk gençlik yıllarında da durum değişmemişti. Arkasından yalnızlık ve sosyal yaşamdan kopuş geldi. Sonra yaşam kalitesini düşüren diyabet hastalığıyla tanıştı. İş aramaya başladığında görüntüsünün önemli bir engel olarak karşısına çıktığını gördü. Ailesinin İlk başlarda ‘tombik’, ardından ‘fazla kilolu’, daha sonra da ‘şişman’ diye sevimli göstermeye çalıştığı durumu en büyük sorunuydu. Nihayetinde tıbbi yardım almaya karar verdi ve doktorun kapısını çaldı. Teşhis obeziteli olduğuydu. Bugünkü diyabet hastalığının ve gelecekte karşılaşmaya aday olduğu potansiyel hastalıklarının da nedeni olabilirdi obezite.”

Böyle bir hikayeye artık dünyanın hemen hemen her ülkesinde ve her toplumsal tabakada rastlamak mümkün. Tıbbın “çağın hastalığı” olarak tanımladığı obezite, son yıllarda hızla yaygınlaşıyor. Toplumların hızla değişen beslenme alışkanlıkları ve modern yaşamın getirdiği hareketsizlik, obezitenin en önemli nedeni.

Ortak kanı ise obezitenin hemen hemen her ülkede arttığı ve önlem alınmazsa yükselişini devam ettireceği üzerine. Obezite yalnızca yetişkinlerin sorunu olmaktan çıktı. Vücut sağlığını ve fonksiyonlarını bozacak ölçüde kilo alan çocukların sayısı da her geçen gün artıyor.

Ancak fazla kilolu her bireyi obez olarak tanımlamak doğru değil. Hem beden hem de ruh sağlığını olumsuz etkileyen obezitenin belirlenmesi için boy ve kilo dengesini gösteren vücut kitle indeksine (BMI) bakılıyor. Beden ağırlığının (kilogram) boy uzunluğunun (metre) karesine bölünmesiyle elde edilen indeks değerinin 18-25 arasından olması normal, 25-30 arası olması kilolu, 30 üzeri olması ise obez bireyi tanımlıyor. İndeks değerinin 40’ın üzerinde olduğu durumlarda kişi, cerrahi müdahale adayı morbid obez (yaşam süresini kısaltan obezite) sınıfına giriyor. Yine BMI 35 ve üzeri diyabet gibi rahatsızlığı olan bireyler de son klinik kılavuzlara göre cerrahi müdahale adayı olarak kabul ediliyor.

10’uncu Ulusal Obezite Kongresi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kaya, obeziteyi yaşamı tehdit eden ve tedavi edilmezse yaşam süresini kısaltan bir hastalık olarak tanımlıyor. BMI arttıkça, yani kilo alındıkça yaşam süresinin kısaldığını söyleyen Prof. Kaya, “Örneğin BMI 30-35’ler civarı olursa, ortalama yaşam süresi üç yıl kadar azalır. Bunun üzerine çıkılması durumunda, obezite yaşam süresini 8-10 yıl kadar kısaltan bir hastalıktır” diyor.

Obezite tek başına bir hastalık değil tabii ki; birçok hastalığın da habercisi. Diyabet, damar sertliği, kalp hastalıkları, hipertansiyon, pek çok kemik hastalığı, safra kesesi sorunları, safra kesesi taşı ve bazı özel kanserler de obezitesi olanlarda daha çok görülüyor.

Türkiye, Avrupa’da obezite görülme sıklığı açısından birinci sırada. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerinde erişkin nüfusta obez nüfus oranı yaklaşık yüzde 19,5-20 civarında. Türkiye’de ise neredeyse her üç erişkinden biri obeziteli. Türkiye, obezitede dünyada ABD ve Suudi Arabistan’ın ardından üçüncü sırada (obezitenin yüzde 60’lar gibi inanılmaz seviyelere ulaştığı Pasifik’teki adacıklarda kurulu devletçikler istisna tutulursa) yer alıyor. Ancak Türkiye için iyi olan nokta şu: Obeziteliler içerisinde BMI 35 ve üstü olanların oranı, diğer ülkelere göre daha düşük. Bir diğer ifadeyle obeziteliyiz, ancak yaşamı tehdit eden seviyede olanlarımızın oranı daha düşük.

Obezite gelişmiş ya da gelişmemiş her ülkenin derdi. Prof. Kaya’nın verdiği bilgiye göre, dünyada bugün 650 milyon obeziteli birey var; 1,9 milyar aşırı kiloluyla birlikte rakam çok rahatsız edici boyutlara ulaşıyor.

Türkiye’de ise rakamlar daha çarpıcı. Erişkin nüfusun 20 milyonu obeziteli. Aşırı kiloluların sayısı ise daha fazla. Erişkin kadınlarda obeziteli ve aşırı kilolu birey sayısı erkeklere göre daha fazla. Prof. Kaya, erişkin nüfusun yüzde 60-65’inin obeziteli ve aşırı kilolu olduğunu belirterek çocuklarla ilgili önemli bir tehlikeye de dikkat çekiyor: “İşin acı yanı, çocukluk dönemlerinde de obeziteli ve fazla kilolu sayısı hızla artıyor. Beş yaşından itibaren obezite görmeye başlıyoruz. Örneğin altı yaşındaki çocuklarımızın yüzde 17,9’u obeziteli ve aşırı kilolu. 18 yaşına varıncaya kadar bu oran yüzde 20-21’e ulaşıyor. Kız çocuklarda erkeklere göre obeziteyle karşılaşma ihtimali daha fazla.”

Obezite, insan ömrünü dramatik şekilde kısaltmasının yanı sıra yaşam kalitesini de olumsuz etkiliyor. Bu durumun Türkiye gibi her üç erişkinden birinin obeziteli olduğu bir ülkenin ekonomisine ciddi bir yük bindirmesi de

kaçınılmaz. Nitekim öyle de oluyor: Sağlık Ekonomisi ve Politikası Başkanı ve ECONİX araştırma şirketi kurucu ortağı ve yöneticisi Dr. Güvenç Koçkaya’nın ekibiyle birlikte yaptığı son çalışmanın verilerine göre, obezitenin Türkiye’ye ekonomik yükü 2018 yılı itibarıyla 20 milyar doları geçiyor.

Prof. Ahmet Kaya’nın, “çok önemli bir sosyoekonomik hastalık” olarak tanımladığı obezitenin ekonomik yükü, sağlıklı olarak geçirilen bir yılın kaybı olarak değerlendirilen DALY (Yeti Yitimine Ayarlanmış Yaşam Yılları) ile ölçülüyor. DALY kavramı, çeşitli hastalıklar ve yaralanmaların neden olduğu erken ölümler ile ölümle sonuçlanmayan, ancak uzun süreli engellilik ve işlev kaybına neden olan sağlık durumlarının yol açtığı hastalık yükünün tek bir ölçütle değerlendirilmesini sağlıyor.

Dr. Koçkaya, 2010 yılına ait Dünya Bankası verileriyle obezitenin ekonomik yükünün hesaplanmasında faturayı en çok yükselttiği düşünülen sekiz hastalığı irdeliyor. Buna göre Türkiye, obeziteli bireyler nedeniyle 787 bin 184 yıl (DALY) kaybetmiş durumda. Bunun 9 milyar 125 milyon 563 bin 88 dolar olan ekonomik yükü, o yılki Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın (GSYİH) yüzde 1,05’ini oluşturuyordu. Ancak Türkiye’de yıllar içinde sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaşmasına rağmen obezite cephesinde işlerin pek de iyi gitmediği görüldü.

Yine Koçkaya’nın Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2017 verilerinden derlediği verilerle dergimize özel yaptığı hesaplama, faturanın çok ciddi şekilde kabardığını gösteriyor. Türkiye’nin 2018 yılı obezite DALY’si 2 milyon 146 bin 42 yıla çıkarken, ekonomik yükü ise 20 milyar 108 milyon 409 bin 716 dolar olarak gerçekleşti. Bu rakam, Türkiye’nin 2018 yılında birçok hastalığın obeziteyle ilişkili olduğu varsayılan bölümünün teşhisi, tedavisi, bireyin yaşam kalitesinde bu süreçte görülen düşüş ve işe devamsızlık gibi sıkıntıların faturası olarak her 100 TL’lik milli gelirin 2,61 TL’sini yüklendiğini gösteriyor. Dr. Koçkaya’nın aynı konuda yaptığı daha önceki araştırmada da ekonomik yük 2004 yılında 4 milyar 568 milyon 668 bin 76 dolar (GSYİH’nin yüzde 1,16’sı), 2012 yılında ise 13 milyar 593 milyon 774 bin 432 dolar (GSYİH’nin yüzde 1,73’ü) olarak hesaplanmıştı.

Süleyman Demirel Üniversitesi öğretim üyeleri Dr. Arzu Yiğit ve Doç. Dr. Vahit Yiğit de geçen yıl Gümüşhane Üniversitesi Sağlık Bilimleri Dergisi’nde yayınlanan Türkiye’de Obezite İlişkili Komorbiditelerin Ekonomik Yükü başlıklı makalelerinde, yine DALY metodolojisiyle obezitenin ekonomik yükünü tahmin etti. Buna göre, obezitenin ekonomik yükü 2004 yılında GSYİH’nin yüzde 1,2’sini oluşturan 4 milyar 692 milyon 233 bin 776 doları bulurken, bu rakam 2015 yılında 17 milyar 646 milyon 245 bin 880 dolara (GSYİH’nin yüzde 2,45’i) ulaşmış. Keza bu makalede de obez nüfusun artışı dikkate alındığında, obeziteye bağlı hastalıkların ekonomik yükünün ileriki yıllarda daha da artacağının düşünüldüğü ifade ediliyor.



Prof. Ahmet Kaya ve Türkiye Obezite Araştırma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Volkan Yumuk’un obeziteyle ilgili acil önlemler alınması gerektiğine ilişkin tespitlerini, Dr. Koçkaya’nın çalışmasındaki başka veriler de doğruluyor. Obezite DALY’si 2010’da 20 milyon 199 bin 253 olan toplam hastalık DALY’sinin 787 bin 184 yıllık bölümünü oluştururken, 2018’de yüzde 172’lik artışla 2 milyon 146 bin 42 yıla ulaştı. Aynı dönemde sağlıktaki olumlu gelişmeler nedeniyle toplam DALY yüzde 4,6’lık düşüşle 19 milyon 269 bin 272 yıla geriledi.

Dr. Koçkaya 2010-2018 döneminde toplam DALY’den obezite DALY’sinin çıkartılması durumunda elde edilen diğer hastalıkların DALY’sinde yüzde 12,5’lik bir düşüş olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Ancak obezite DALY’si söz konusu dönemde yüzde 172 gibi inanılmaz bir oranda arttığı için, toplam DALY’deki düşüş yüzde 4,6 ile sınırlı kaldı. Zaten 2010’da obezite DALY’sinin toplam DALY içinde yüzde 3,9 olan ağırlığının 2018’de yüzde 11,14’e çıkması olayın vahametini gösteriyor.”

OECD’nin Obezitenin Ağır Yükü adlı çalışmasına göre, aşırı kilolu ve obezitesi olan kişiler daha sık ve daha fazla sağlık hizmeti almak zorunda. Bu da OECD üyesi ülkelerde kişi başı sağlık harcamalarını yılda 209 dolar artırıyor. Üye ülkelerde önümüzdeki 30 yılda sağlık bütçesinin ortalama yüzde 8,4’ünün aşırı kilonun ve obezitenin neden olduğu hastalıkların tedavisinde kullanılacağı hesaplanıyor.

Yine aynı çalışmada aşırı kilonun ve obezitenin çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerine de değinilmiş. Buna göre, aşırı kilolu çocuklar büyüdükleri zaman normal kilodaki akranlarına kıyasla eğitimde daha düşük kademelerde takılı kalıyorlar ve üniversite eğitimlerini tamamlama olasılıkları daha düşük. Normal kilodaki kız ve erkek çocukların kilolu ve obez akranlarına göre okulda başarılı olma olasılıkları ortalama yüzde 13 daha fazla.

Obezitesi olan kızların zorbalıkla karşılaşma olasılıkları normal kilodaki akranlarına göre üç, erkek çocukların ise 1,8 kat fazla. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, 12-19 yaş grubundaki obeziteli kız ve erkek çocukların okul devamsızlık oranı normal kilodaki akranlarına göre yüzde 3 daha yüksek.

İşgücü ve insan sermayesinin verimliliğini azalttığı için, obezitenin ekonomi üzerinde hatırı sayılır bir etkisi olduğu da raporda yer alıyor. Kronik hastalıklı bireylerin daha az istihdam edildiklerinin ve çalışanların da daha çok devamsızlık yaptıklarının belirtildiği raporda, şu noktaların da altı çiziliyor:

“Çalıştıkları zaman sağlıklı bireylere göre daha verimsiz olabiliyorlar. Aşırı kilo, bu çalışmada incelenen 52 ülkede işgücünü her yıl 52 milyon kişi azaltıyor. Aşırı kilo ve obezite, OECD ülkeleriyle 28 AB üyesinde GSYİH’nin yüzde 3,3 oranında azalmasına neden oluyor.”

Çağımızın hastalığı obezitenin her geçen gün daha da arttığı ve yürütülen mücadeleye rağmen geleceğe yönelik tahminlerin de hayli karamsar olduğu görülüyor. OECD’ye göre, 2020-2050 döneminde obezitenin üye ülkelerin GSYİH’sini yüzde 3,3 oranında olumsuz etkileyeceği tahmin ediliyor. Bu oran G20 üyeleri için yüzde 3,5, ülkemiz için ise yüzde 4,1-4,2 olacak. OECD ülkeleri, söz konusu dönemde fazla kilo ve obezitenin ilişkili olduğu hastalıkların tedavisi için sağlık bütçelerinin yüzde 8,4’ünü, G20 üyeleri yüzde 8,7’sini harcayacak. Türkiye ise her 100 TL’lik sağlık harcamasının 12 TL’sini bu amaçla kullanacak. Obezitenin yayılma hızına, ekonomik yüküne ve geleceğe ilişkin tahminlere bakıldığında, özellikle Türkiye’de bu konuda çok daha ciddi adımların atılması gerektiği ortaya çıkıyor.

 ‘OBEZİTE HASTASI DEĞİL, OBEZİTESİ OLAN KİŞİ DEMELİYİZ’
Volkan Yumuk (Türkiye Obezite Araştırma Derneği Başkanı)

“Obezite, Türkiye’de 2010 yılında bir hastalık olarak kabul edildi. Avrupa’da bunu yapan az sayıda ülkeden biridir Türkiye. Obezitenin hastalık olarak kabul edilmesiyle birlikte devletin birtakım eylem planları gün yüzüne çıktı. Bu bakımdan şanslıyız.

Tanı ve tedavinin önünde stigma yani damga denen bir engel var. Daha vurucu ve etkili olduğu için etiket yerine damga demeyi tercih ettik. Bu konuda bilgilendirme ve farkındalık çalışmaları yapılıyor.

Özellikle obezitesi olan bireylere yaklaşımda, prezantasyonlarımızda kullandığımız dil çok önemli. Obezitesi olanlar kendilerine hasta denmesini istemiyor. Obeziteyi hastalık olarak kabul etseniz bile o kişiler kendilerine hasta denmesini istemiyor. Bu mümkün mü? Mümkün. Hastalık olarak kabul edilmesi devleti devreye sokuyor; ki hem önlemde hem de tedavi olanaklarının hazırlanmasında buna çok ihtiyacımız var.

Avrupa Obezite Derneği’nin bir hasta grubu var ve sloganları şu: ‘Biz önce insanız.’ O nedenle konuşmalarımızda obezite hastası demiyoruz; obezitesi olan

birey veya obezitesi olan kişi diyoruz. Toplantılarımızdaki prezantasyonlarda obezitesi olan insanların resimlerini göstermekten kaçınıyoruz. Bu da bir stigma. Bunu gidermenin yolu eğitimden geçiyor. Bunu becerebilirsek bu kişilerin tedavi almaları için sağlık kurumlarına başvurmalarının önünü açmış ve engelleri kaldırmış olacağız.”



‘DURAĞAN YAŞAYAN BİR TOPLUM HALİNE GELDİK’
Prof. Dr.Ahmet Kaya (10. Ulusal Obezite Kongresi Başkanı)

“Türkiye, Avrupa’da yalnızca obeziteli birey oranının en yüksek olduğu ülke değil; aynı zamanda diyabetli birey sayısının en çok arttığı ülke. Obezite bir enerji denge sorunudur ve gelişmiş ülkelerin gelişmemiş kesimleriyle, gelişmemiş ülkelerin gelişmiş kesimleri için ciddi tehdittir. Az hareket etmenin ve yüksek enerji içeren gıdalarla beslenmenin sonucu bu.

Bir ülke ki beslenmesinin yüzde 60-70’ini karbonhidratlardan ve bunun büyük kısmını da tahıldan sağlıyor, şeker tüketiminde de dünyada ilk sıralarda yer alıyor… Tabii ki ortaya böyle bir tablo çıkar. Obeziteli bir kişinin tedavisinden önce bunun sebeplerini nasıl ortadan kaldırabileceğimizi düşünmemiz lazım. Toplumsal olarak ne kadar hareket ediyoruz? Biz durağan yaşayan bir toplum haline geldik. Kişilere düşen görevler de var. ‘Bende insülin direnci olduğu için zayıflayamıyorum’ ya da ‘Ben şuraya gittim, faydalı olmadı’ diyor. Peki, sen bunun karşılığında ne yaptın? Kişi bunu da sorgulayabilmeli ve öncelikle düşünebilmeli. Obeziteyi önlemek için hakikaten biraz çaba lazım.”

‘TOPLAM İLAÇ HARCAMALARININ YARISINI OBEZİTEYE HARCIYORUZ’
Dr. Güvenç Koçkaya (ECONİX araştırma şirketi yöneticisi)

“Obezite çağımızın önemli bir hastalığıdır. Türkiye dahil birçok ülkeyi etkilemektedir. Basında genellikle ABD’nin obezite açısından riskli bir toplum olduğu söylenmektedir, ancak Türkiye’de de durum son yıllarda pek farklı değildir. Hareketsiz yaşam ve işlenmiş gıdaların tüketilmesi ile her geçen gün obezitenin görülme sıklığı artmaktadır.

Son veriler, Türkiye’de sağlıkta dönüşüm ile başlayan reform sürecinden bugüne kadar geçen dönemde sağlık göstergelerindeki iyileşmelerin, toplam DALY’de de azalma sağladığını ortaya koymaktadır. Ancak genel sağlık göstergelerimiz iyileşirken ve toplam DALY azalırken, obezite bu eğilimin dışında hareket etmiştir. Açıkçası bu durum, yapılan birçok politikaya rağmen düzelmenin istendiği gibi olmadığını göstermektedir.

Konuyu sağlık harcamaları açısından irdeleyelim: TÜİK verilerine göre, Türkiye 2018 yılında sağlığa toplamda 35 milyar dolar harcamış. Bu rakam kamu, özel sektör ve vatandaşın cebinden doğrudan yaptığı toplam cari harcamaları kapsıyor. Ancak DALY açısından bakıldığında Türkiye`nin sağlık nedenleriyle işgücü kaybı gibi faktörler dahil ekonomik kaybı 2018 yılında toplam 180 milyar doları bulmuştur. Bunun yüzde 11’inin obezite kaynaklı olduğu düşünülürse, doğru orantı ile toplam cari sağlık harcaması içerisinde de obezite ve obeziteye bağlık hastalıklar için en az 3,8 milyar dolar sağlık harcaması yapıldığı söylenebilir. Bu rakam, Türkiye’nin sağlık harcamaları içerisinde en çok konuşulan ilaç harcamalarının neredeyse yarısına, tıbbi malzeme harcamalarının ise neredeyse tamamına denk gelmektedir.

Dolayısıyla, toplum olarak farkındalığımız artmaz ve önlem alınmaz ise obezitenin hem toplum sağlığı hem de sağlık harcamalarına etkisi artarak devam edecektir.”

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/obezite-ekonomiye-de-agir-geliyor-20-milyar-dolar/1462964