Abdulkadir Selvi bugünkü yazısında dün Libya tezkeresi öncesi TBMM kulislerinin durumunu anlattı. İşte Selvi'nin yazısı:
"CHP’lilerde coşkulu bir tezkere karşıtlığı vardı. “Libya çöllerinde Mehmetçiğin kanı dökülecek” diyor, başka bir şey demiyorlardı. İYİ Partililer de tezkereye karşıydılar ama onlar biraz “mahcup muhalif” havasındaydılar. Eğer Meral Akşener sabah erkenden gelip grubu toplamasa, İYİ Parti yarı yarıya fire verebilirdi.
HDP’de bir dağınıklık vardı. Öyle ki birçok milletvekili Meclis’e bile gelmemişti. Bize kayyım atanmış, ne işimiz olur Libya’yla havasındaydılar.
Devlet Bahçeli, görüşmeleri MHP grubunun başında Meclis’te izlemeye gelince MHP’lilerde heyecanlı bir tezkere destekçiliği vardı.
AK Parti’de ise en ufak bir tereddüt yoktu. Milletvekillerinin sohbetleri seçim çevresinden ziyade Akdeniz’e, Libya’ya, Atatürk’e, Enver Paşa’ya kadar uzanıyordu.
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun açıklaması ‘evet’ olarak anlaşılınca, ortaya ilginç bir tablo çıktı. Meclis’te iki milletvekili ile temsil edilen Saadet Partisi’nde Cihangir İslam oylamaya katılmayacağını, diğer milletvekili Abdülkadir Karaduman ise ‘hayır’ oyu vereceğini söyledi. Bu durum, “Saadet üç parça” esprilerine yol açtı.
Peki kim neyi savundu?
CHP adına konuşan Ünal Çeviköz, “Türkiye, Libya iç savaşında taraf olmamalı. Serrac ve Hafter arasında arabulucu olmalı” dedi.
İYİ Parti adına kürsüye çıkan Aytun Çıray, “Türk askerini Fizan çöllerine götürmeye kalkıyorsunuz” diye seslendi.
AK Parti adına kürsüye çıkan eski Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, “Tezkere, Türkiye’yi Antalya körfezine mahkûm etmek isteyen Yunanistan’a cevaptır” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Libya özel temsilcisi Emrullah İşler ise “Arabuluculuğu denemediğimizi nereden biliyorsunuz? Her türlü imkân kullanıldı” diye konuştu.
Büyük gerginlikler bekleyenler yanıldı, Libya tezkeresi Meclis’ten jet hızıyla geçti. AK Parti ve MHP blok olarak hareket etti ama CHP, HDP, İYİ Parti ve Saadet Partisi’nden oluşan muhalefet cephesi 66 fire verdi.
1 Mart'tan tarihi bir anı
LİBYA tezkeresinin 1 Mart 2003 tarihinde görüşülerek reddedilen Irak tezkeresine benzemesini bekleyenler yanıldı.
1 Mart tezkeresinin oylanacağı gün, AK Parti kulisinde en çok “Akıtılacak Müslüman kanına elimizi bulaştırmayalım” söylemi hâkimdi. AK Parti içinde bir grup milletvekili, tezkerenin reddedilmesi yönünde kulis yapıyordu. Oturumu yöneten Meclis Başkanı Bülent Arınç, tezkere karşıtıydı. Libya tezkeresiyle ilgili oturumu yöneten Şentop ise Meclis’i olağanüstü toplantıya davet eden isimdi.
Tezkere oylamasından 1 gün önce MGK toplantısı vardı. MGK’da karar alınması teklifi asker tarafından kabul edilmemiş, böylece askerin de isteksiz olduğu anlaşılmıştı. O zaman askerin bir bölümü tezkereye karşıydı. Ama en önemlisi, kamuoyunda tezkere karşıtı güçlü bir dalga oluşmuştu.
Meclis’te 1 Mart tezkeresinin görüşüleceği gün, o zaman çalıştığım Yeni Şafak gazetesi heyeti olarak TBMM Başkanı Bülent Arınç, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ve Başbakan Abdullah Gül’ü ziyaret etmiştik. Yeni Şafak, tezkere karşıtı yayın yapıyordu.
Bülent Arınç, heyecanlı bir şekilde “Tezkerenin reddedilmesi gerekiyor. İnşallah reddedilir” demişti.
Erdoğan ise tezkerenin geçmesinden yanaydı. Ancak Yeni Şafak yazarlarının, tezkere karşıtı söylemleri nedeniyle görüşmede buz gibi bir hava esmişti.
Başbakan Abdullah Gül’le görüşmeye gittiğimizde ise bizi Ecevit’in başbakanlığı sırasında sağlık durumu nedeniyle dinlendiği odaya almışlardı. Ecevit’in ‘Erika’ marka daktilosu oradaydı.
Abdullah Gül bize “Hoş geldiniz” dedikten sonra beklenen telefonun bağlandığını haber verilmesi üzerine yanımızdan ayrılmıştı. Biz arayan Bush mu acaba diye meraktan çatlarken Abdullah Gül, görüşmeyi tamamlayıp aramıza döndüğünde “Dick Cheney’di” demekle yetinmiş ama renk vermemişti. Yeni Şafak heyetinde Amerika’nın, Irak’a müdahale edemeyeceğini savunanlar olduğu için Başbakan’ın bu konudaki görüşü çok büyük önem arz ediyordu. O nedenle yanına yaklaşıp sormuştum. Başbakan ile aramızda kısık sesle yaptığımız bir konuşma gerçekleşmişti. Gül, “Kesin müdahale edecekler” demişti. “Ne zaman?” diye sorduğumda ise “Birçok yönde bilgiler alıyorum ama en azından askerlerinin kıyafetlerini analiz ettirdik. Kışa uygun kıyafetler var. Bu kıyafetlerle sıcaklığın 50 dereceye çıktığı Irak çöllerinde yaza kadar bekleyemezler” demişti. Gül’ün verdiği bilgiler çok değerliydi. “Ne zaman olur?” diye sormuştum. “Nisanı geçmez. Mart ortasında bekliyoruz” karşılığını vermişti. Dediği gibi de oldu. ABD, Irak’ı 20 Mart’ta vurdu."