Yazdır

Uysal: Para politikasındaki duruşu enflasyon belirleyecek

Tarih: 27 Kasım 2019 - 16:07

TCMB Başkanı Uysal ISO toplantısında konuştu. Uysal "Mevcut projeksiyonlara göre yıl sonu itibariyle pozitif büyüme kaydedilen bir yılda cari fazla vermiş olacağız" dedi.

Merkez Bankası Başkanı Uysal, önümüzdeki dönemde para politikası  duruşunu enflasyondaki düşüş sürecinin devamını sağlayacak şekilde  belirlerken, finansal istikrara yönelik olarak zorunlu karşılıklar  gibi makro ihtiyati araçları da etkin bir şekilde kullanacaklarını  belirterek, "Yapısal politika alanlarındaki analizlerle kamuoyunda  farkındalık oluşturma misyonumuzu yerine getirmeye devam edeceğiz."  dedi.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal, İstanbul Sanayi Odası Meclis Toplantısı’nda “Dış Denge, Sürdürülebilir Büyüme  ve Fiyat İstikrarı” başlıklı bir konuşma yaptı. Uysal, konuşmasında şunları söyledi:

"Konuşmama başlamadan önce Sayın Başkan’a ve İstanbul Sanayi Odası’na nazik davetleri için teşekkür etmek istiyorum. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olarak reel sektörü daha iyi anlama ve bu  yönde iletişimi güçlendirme konusuna verdiğimiz önemi daha önce  çeşitli platformlarda ifade etmiştim. Bu toplantıyı, bahsettiğim  çerçevenin hayata geçirilmesi yolunda önemli bir adım olarak  değerlendiriyorum. Bugünkü konuşmamda ülkemiz ekonomisinde dengeli ve sürdürülebilir  büyüme açısından önemli gündem maddelerinden biri olan dış denge  konusuna değineceğim. Hepinizin takip ettiği gibi son bir yıllık  dönemde cari denge önemli bir iyileşme kaydetti ve 2002 yılından bu  yana ilk defa yıllık olarak fazla vermeye başladı. Mevcut  projeksiyonlara göre bu yıl sonu itibarıyla pozitif büyüme kaydedilen  bir yılda cari fazla vermiş olacağız.

Eşgüdüm içerisinde uygulanan  basiretli makro politikaların etkisiyle dış dengede sağladığımız  kazanımların önümüzdeki dönemlerde devamı fiyat istikrarı, finansal  istikrar ve sürdürülebilir büyüme adına büyük önem taşıyor.

Bu bağlamda konuşmam üç bölümden oluşmakta: İlk bölümde 2019  yılında Türkiye’de cari işlemler dengesinde yaşanan hızlı iyileşmenin  kaynaklarından bahsedeceğim. Konuşmamın ikinci bölümünde Türkiye’de  sürdürülebilir büyüme ve fiyat istikrarı açısından dış dengenin  belirleyici rolüne işaret edeceğim. Son bölümde ise dış dengede  sağladığımız somut kazanımların güçlü bir şekilde devamı için  uygulanan ve uygulanacak olan yapısal ve makro ihtiyati politika  adımlarına vurgu yapacağım.

Bir ülkenin dış dengesi en yalın tanımıyla bir ekonomide yerleşik  kişilerin yurt dışında yerleşikler ile belli bir dönem içinde yapmış  oldukları ekonomik işlemleri göstermektedir. Dış denge kavramı bir  taraftan o ülkedeki iktisadi birimlerin tüketim, tasarruf, yatırım ve  üretim kararlarını yansıtırken, diğer taraftan sürdürülebilir büyüme  ile fiyat istikrarı ve finansal istikrarın sağlanmasında belirleyici  bir rol oynamaktadır. Dolayısıyla Türkiye gibi uzun yıllar cari  işlemler açığı veren bir ülkede dış denge dinamiklerinin konjonktürel  ve yapısal unsurlar ile beraber ele alınması makroekonomik istikrarın  devamı için kritik bir öneme sahiptir.

'CARİ DENGE UZUN YILLAR SONRA İLK KEZ FAZLA VERDİ'

Cari işlemler dengesi 2018 yılının ikinci çeyreğinde başlayan  dengelenme süreciyle birlikte hızla iyileşmiş ve uzun yıllar sonra ilk  kez bu yılın Haziran ayında yıllık olarak fazla vermiştir. Cari  dengedeki iyileşme üçüncü çeyrekte de devam etmiş ve Eylül ayı  itibarıyla yıllık yaklaşık 6 milyar ABD doları fazlaya ulaşılmıştır. Böylece, 2018 yılı ikinci çeyreğinde milli gelire oran olarak yüzde 6,5 düzeyinde açık veren cari işlemler dengesinin, 2019 yılı üçüncü  çeyreği itibarıyla yaklaşık yüzde 1 oranında fazlaya ulaştığı tahmin  edilmektedir. Bu noktada hatırlatmak isterim ki cari işlemler dengesi  tarihimizin en derin krizlerinden birini takiben en son 2002 yılının Kasım ayında yıllık olarak fazla vermiş ve o dönemden 2019 yılının Haziran ayına kadar kesintisiz olarak açık vermiştir. Bu açıdan bakıldığında cari dengedeki mevcut düzeltmeyi getiren dinamiklerin  önceki dönemlerle kıyaslanması ve farklılıkların tespit edilmesi büyük  önem taşımaktadır.

Bildiğiniz üzere, üretim yapısına bağlı olarak Türkiye’de büyüme  ile ithalat arasında yakın bir ilişki bulunmakta. Bu nedenle tarihsel  olarak cari açıktaki düzelmelerin genelde iktisadi faaliyetin önemli  ölçüde zayıfladığı dönemlerle örtüştüğünü görüyoruz. Ancak, son  dönemdeki dengelenme süreci geçmiş dönemler ile karşılaştırıldığında  farklı özellikleri bünyesinde barındırıyor. Öncelikle, içinde  bulunduğumuz dönemde cari dengede yaşanan düzeltmenin, ekonominin sert  bir şekilde daraldığı 2001 ve 2009 krizlerine kıyasla çok daha  sağlıklı gerçekleştiğinin altını çizmek isterim.

İktisadi faaliyetteki  yavaşlamanın görece daha sınırlı olduğu bir dönemde cari fazla verme  noktasına gelmiş olmamız döngüsel etkilerin ötesinde bir dönüşüme  işaret ediyor. Merkez Bankası olarak cari dengedeki iyileşmeyi nasıl okuyoruz? Son on yıllık dönemi mercek altında aldığımızda, 2009 ile 2011-2014  dönemlerinde cari dengedeki düzelmenin ana belirleyicisinin ithalat  gelişmeleri olduğunu görüyoruz.

Yakın dönemdeki hızlı iyileşmede ise  ithalattaki yavaşlamanın yanı sıra mal ve hizmet ihracatındaki güçlü  artış eğiliminin de etkili olduğunu söylemek mümkün. Bu noktada cari  dengede son dönemde yaşanan iyileşme üzerinde belirleyici olan temel  faktörleri biraz açmak istiyorum.

Öncelikle ithalat gelişmelerini ele alalım. Türkiye üzerine  yapılan akademik çalışmalar ithalatın reel gelir ve reel kurdaki  değişimler tarafından anlamlı bir düzeyde açıklanabildiğini  göstermekte. Söz konusu çalışmalar ithalatın gelir esnekliğinin göreli  fiyatlara göre daha yüksek olduğuna işaret etmekte. Bu çerçevede, iç  talepte 2018 yılı ikinci çeyreğinden itibaren görülen yavaşlamanın  ithalatı belirgin ölçüde sınırladığını söyleyebiliriz. Bununla  birlikte ithalat ile milli gelir arasındaki ilişkinin son dönemde  belirgin bir biçimde zayıfladığını da gözlemliyoruz. Bu gelişmede reel  kurdaki uzun süreli uyarlamanın ve firmaların üretim yapısındaki  değişimin etkili olduğunu değerlendiriyoruz. Bu çerçevede, ilerleyen  dönemde iktisadi faaliyetin kademeli olarak toparlanacağı bir  konjonktürde göreli fiyatların sınırlayıcı etkisi nedeniyle büyümenin  cari denge üzerindeki etkisinin nispeten daha az olmasını  bekleyebiliriz.

'EMTİA FİYATLARI GÖZ ARDI EDİLEMEZ'

Cari açıktaki düzelmede göz ardı edilmemesi gereken diğer bir  faktör ham petrol ve emtia fiyatlarındaki gelişmelerdir. Türkiye’nin  üretim ve ihracat yapısında enerji ve emtia kaynaklı ithal girdi  bileşeninin yüksek olması nedeniyle, başta petrol ve metal olmak üzere  uluslararası fiyatlardaki aşırı hareketler ithalatta talep  koşullarından bağımsız dalgalanmalar yaratabilmektedir. Örneğin, son Enflasyon Raporumuzda yer verdiğimiz bir kutu çalışmasında da  değindiğimiz üzere, 2014 yılının sonlarından itibaren petrol  fiyatlarında gözlenen belirgin düşüşün cari açığı önemli ölçüde  sınırladığını söyleyebiliriz. Benzer şekilde 2018 yılında ortalama 71 ABD doları olan Brent petrol fiyatının küresel büyümedeki yavaşlamaya  bağlı olarak daha ılımlı düzeylerde seyrettiği bir konjonktürde,  geçtiğimiz yıl 43 milyar ABD doları olan enerji ithalatımızın bu yıl  daha sınırlı kalması kuvvetle muhtemel görünüyor.

'DÜNYA MAL VE HİZMET TİCARETİNDE ALDIĞIMIZ PAYI ARTIRIBİLİYORUZ'

Reel kurun cari dengeye etkisi üzerine ayrı bir paragraf açmak  istiyorum. Bankamız bünyesinde yapılan çalışmalar göreli fiyat  gelişmelerinin ithalatın yanı sıra ihracatın da önemli bir  belirleyicisi olduğuna işaret ediyor. İhracatın reel kura  duyarlılığının başta turizm ve taşımacılık olmak üzere hizmetlerde  daha güçlü olduğu, mallarda ise Avrupa Birliği, Orta Doğu ve Kuzey Afrika gibi bölgeler ve ülke grupları itibarıyla oldukça  farklılaşabildiğini görüyoruz. Yakın dönem gelişmelerini bu kapsamda değerlendirdiğimizde,  ihracattaki güçlü seyrin de cari dengedeki iyileşmeye önemli bir katkı  verdiğini belirtmeliyim. Başta Avrupa Birliği bölgesinde olmak üzere  küresel büyüme görünümündeki zayıflamaya karşın firmaların ihracata  yönelimi, pazar ve ürün çeşitlendirme esnekliği ve rekabet gücündeki  gelişmelerin olumlu etkisiyle mal ve hizmet ihracatı artmaya devam  etmekte. Bu görünüm altında Türkiye küresel ticaret hacmindeki  yavaşlamanın etkilerini ticaret pastasından aldığı payı arttırarak  bertaraf edebiliyor. Bununla birlikte, daha önce de ifade ettiğim gibi, ihracattaki  olumlu görünüm sadece imalat sanayi öncülüğündeki mal ticareti  kaynaklı değil.

Jeopolitik gelişmelerin etkisiyle 2016 yılında önemli  ölçüde zayıflayan ve ekonomik büyümeyi oldukça sınırlayan turizm  sektörünün takip eden dönemde hızlı bir toparlanma sürecine girdiğini  ve yabancı ziyaretçi sayısının güçlü bir şekilde artmaya devam  ettiğini görüyoruz.

Ülkeler itibarıyla turist kompozisyonunu  incelediğimizde, Avrupa ve Bağımsız Devletler Topluluğu dışındaki  bölgelerde de önemli rakamlara ulaşmamız ciddi bir esneklik sağlıyor. Tıpkı mal ihracatında olduğu gibi turizmde de pazar çeşitliliğinin  artıyor olması, belli ülkelere veya bölgelere özgü şokların olumsuz  etkilerini yumuşatabilmemize imkân tanıyor.

Turizmdeki bu eğilim,  doğrudan etkilerinin yanında başta taşımacılık hizmetleri olmak üzere  bağlantılı sektörler aracılığıyla ekonomideki toparlanma ve dengelenme  sürecinin önemli bileşenlerinden biri konumunda.

Özetle son yıllarda,  rekabet gücü kazanımlarının da desteğiyle dünya mal ve hizmet  ticaretinden aldığımız payı arttırabiliyoruz.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da Eximbank ve ticari bankalar  aracılığıyla ihracatçılara kredi finansmanı sağlayarak bu sürece  destek vermekte. Son yıllarda ihracat reeskont kredilerinde limitlerin  artırılmasına, kredi kapsamının genişletilmesine ve kullanım kolaylığı  sağlanmasına yönelik bir takım düzenlemeler yaptık.

'KREDİYE ERİŞİM KONULARINI DESTEKLEMEYE DEVAM EDECEĞİZ'

Önümüzdeki dönemde Türk lirası cinsi varlıkların riskten korunmasına ve fiyatlanmasına  yönelik yürütmekte olduğumuz finansal mimari çalışmalarımızın yanı  sıra zorunlu karşılıklar gibi makro ihtiyati araçları da etkin bir  şekilde kullanarak reel sektörü finansal risk yönetimi ve krediye  erişim konularında desteklemeye devam edeceğiz.

Sahip olduğumuz araç  seti çerçevesinde bu alanlarda gereken düzenlemeleri her zaman  ivedilikle hayata geçiriyor olmakla birlikte, cari dengedeki  iyileşmenin kalıcı olmasını sağlamak için bu politikaların yapısal  adımlarla desteklenmesi kritik önem taşıyor. İhracatın uzun dönemdeki sürükleyicilerinin verimlilik ve kalite  gibi arz yönlü rekabet gücü kazanımları olacağını unutmamak gerekiyor.

Son dönemde bu yönde umut verici gelişmeler olduğunu tespit ediyoruz. Bu noktada, sizlerin de içinde bulunduğu değerli reel sektör  temsilcileriyle yakın zamanda yaptığımız görüşmelerden edindiğimiz  bazı gözlemlerimizi paylaşmak istiyorum.

Geçen yıl ekonomimizde yaşanan dalgalanma sürecinde firmalarımızın  büyük çoğunluğunun üretim süreçlerinin yönetimine odaklandıklarını,  verimlilik ve kalite çalışmalarını artırdıklarını, içerisinde  bulundukları üretim zincirini güçlendirmeye ve tedarikçilerini  korumaya önem verdiklerini gözlemledik. Bu çabaların firmalarımızın  daha güçlü ve rekabetçi bir yapıya kavuşmasına katkıda bulunacağını  değerlendiriyoruz.

Dış pazarlardaki yavaşlamaya, ticaret savaşlarına  ve jeopolitik risklere rağmen reel sektörümüz güçlü bir ihracat  performansıyla ekonomideki dengelenmeye önemli katkı sunuyor. Ürün ve  pazar çeşitliliğinde sağlanan başarının ihracat performansında kritik  rol oynadığını değerlendiriyoruz. Bu süreçte, geleneksel ihracatçı  sektörlerimize ek olarak başta savunma sanayi, kimya, mobilya ve  inşaat yan sanayi sektörlerinde olmak üzere firmalarımız yeni  pazarlarda önemli başarı elde ettiler. Yeni pazarlara açılmak ihracat  kompozisyonumuzun çeşitlenip derinleşmesine katkıda bulunuyor.

Savunma sanayi, tekstil, makine-teçhizat, fabrikasyon metal, ilaç,  kimya ve enerji gibi sektörlerde son yıllarda üretimin yerli  içeriğinde önemli artışlar olduğunu izlemekle birlikte bu alanda  gidilecek daha çok yol olduğunun farkındayız. Kuşku yok ki, üretimin  ithal girdi oranını azaltma konusunda atılacak politika adımları,  ekonominin dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme patikasına  yönlendirilmesine önemli katkı sunacak.

'DIŞ BELİRSİZLİKLER FİNANSAL RİSKLERİ ARTIRMAKTA'

Cari dengenin yapısal unsurlarına yönelik olarak son yıllarda  artan farkındalığın ve atılan adımların kalıcı iyileşme açısından  olumlu sonuçlar verdiğini belirtmeliyim.

Firmaların yabancı para  borçlanmasını yabancı para gelirleriyle ilişkilendirilmesine yönelik  olarak makro ihtiyati önlemlerin alınması, yurt içi tasarrufların  arttırılmasına yönelik Otomatik BES Katılım uygulamasının hayata  geçirilmesi ve ihracata verilen destekler söz konusu iyileşmeye  katkıda bulunuyor. Ayrıca, maliye politikasının büyümeyi desteklerken  mali disiplini bozmayan bir çerçeveyi esas alması da cari dengedeki  iyileşme sürecine destek veriyor. Bu çerçevede 2018 yılı ikinci çeyreğinden bu yana cari dengede  konjonktürel faktörlerin ima ettiğinin ötesinde bir iyileşme  yaşandığını söyleyebilirim. Nitekim cari işlemler dengesinin çevrimsel  etkilerden arındırıldığında dahi tarihsel olarak olumlu düzeyde  olması, son dönemde gözlenen iyileşmenin, başta reel kurdaki uyarlama  olmak üzere, büyük oranda döngü dışı faktörlerden kaynaklandığına  işaret ediyor.

Konuşmamın bu bölümünde sürdürülebilir büyüme ve fiyat istikrarı  açısından dış dengenin rolünden bahsedeceğim. Gelişmekte olan ülke örnekleri, yüksek cari işlemler açığı veren  ve yüksek dış borçluluğu olan ülkelerde çok sayıda kriz tecrübesi  içermektedir.

Özellikle yüksek net dış yükümlülük seviyesi dış şoklara  karşı ülkelerin kırılganlığını ve kriz yaşama olasılığını  arttırmaktadır. Ülkemiz özelinde bakıldığında küresel finansal çevrimler ve buna  bağlı olarak şekillenen sermaye akımları ile büyüme arasında yakın bir  ilişki olduğunu görmekteyiz.

Büyümenin iç ve dış denge bakımından  potansiyel düzeyinin üzerinde seyrettiği ve cari dengenin bozulduğu  dönemlerde, özellikle finansmanın önemli bir bölümünün kısa vadeli  sermaye girişleri ve portföy yatırımları ile karşılanması durumunda,  küresel sermaye akımlarındaki olası ani hareketlere karşı ekonomi  kırılgan bir hale gelmekte, bu da makroekonomik ve finansal istikrara  yönelik riskleri arttırmaktadır.

Dış dengesizlikler risk primi  kanalıyla döviz kurunda dalgalanmalara sebebiyet vererek finansal  belirsizlikleri arttırmakta ve iktisadi birimlerin tüketim, üretim ve  yatırım kararlarını olumsuz etkilemektedir. Belirsizlik dönemlerinde  firmalar yatırım ve istihdam kararlarında “bekle-gör” davranışını  benimserken hane halkları da tüketim kararlarını erteleyerek  tasarruflarını yabancı para varlıklara yöneltmekte ve varlık  dolarizasyonunu tetiklemektedir.

Özetle, tasarruf açığı bulunan  gelişmekte olan bir ekonomide sürekli ve yüksek cari açık verilmesi  yabancı para cinsi yükümlülükleri arttırarak makrofinansal risk  birikimine yol açmaktadır. Bu riskler, küresel likidite koşulları ve  risk iştahındaki değişikliklere bağlı olarak sermaye akımlarında ani  hareketlere neden olabilmektedir. Bu tip dönemlerde döviz kurunda  gözlenen sert değer kayıpları bir taraftan enflasyon baskılarını  arttırırken, diğer taraftan bilanço, varlık fiyatları ve teminat  kanallarıyla kredi mekanizması ve iktisadi faaliyet arasında olumsuz  bir etkileşime neden olarak finansal istikrarı da tehdit etmektedir.

İTHALATIN BÜYÜMEYE DUYARLILIĞININ  ZAYIFLATILMASINDA KRİTİK ÖNEM SAHİP

Fiyat istikrarı ve finansal istikrar kısıtları makro politika  ödünleşimini arttırmaktadır. Dış dengesi daha istikrarlı ve net dış  yükümlükleri makul düzeylerde olan ülkelerde bu ödünleşimler daha az  yaşanırken makro politikaların hareket alanı genişlemekte, bu da  toplumun refahına olumlu katkı yapmaktadır. Bütün bu faktörler, sürdürülebilir büyüme ve fiyat istikrarı için  dış dengenin kritik önemine işaret etmektedir. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası olarak elimizdeki araçları fiyat istikrarına  yönelik olarak kullanırken dış dengenin makrofinansal istikrara  yansımalarını da dikkate almaktayız. Bu kapsamda, kredilerin artış  hızı, kompozisyonu ve sektörel dağılımı itibarıyla sağlıklı bir  şekilde büyümesine yönelik olarak zorunlu karşılıklar gibi makro  ihtiyati araçların da etkin şekilde kullanıldığı bir politika  çerçevesi benimsemekteyiz.

Bu noktada şu sorunun önemli olduğunu düşünüyorum: Ekonomideki  toparlanma eğiliminin güçlenmesi ile cari dengede geçmiş yıllardaki  gibi bir bozulma yaşayacak mıyız? Döngüsel etkilerden arındırılmış  cari dengede gözlenen belirgin iyileşme mevcut düzelmenin kısa ve orta  vadede kalıcı bir bileşeni olduğuna işaret etmekte. Bununla birlikte  uzun vadede yapısal faktörlerin belirleyici olacağını ifade etmek  mümkün. Dolayısıyla konuşmamın son bölümünde, dış dengede sağladığımız  somut kazanımların güçlü bir şekilde devamı için yapısal ve makro  ihtiyati politika adımlarının önemine vurgu yapacağım. Bu alandaki hayati konulardan ilki üretimde katma değerin  artırılması ve ithal bileşeninin azaltılması olarak karşımıza çıkıyor.

İthal girdi kullanımı yüksek ve tasarruf açığı olan açık ekonomilerde  yaşanan büyüme-cari açık-sermaye çıkışı-daralma döngüsünün  kırılabilmesinin yolu verimlilik ve yüksek katma değerli üretimden  geçiyor. Bu kapsamda enerji başta olmak üzere birçok ara malı  sektöründe yerlileşmenin sağlanması, ithalatın büyümeye duyarlılığının  zayıflatılmasında kritik önem sahip.

2019 yılının üçüncü çeyreği  itibarıyla “enerji hariç” cari denge 12-aylık birikimli rakamlarla 41,5 milyar dolar fazla verirken toplam cari fazlanın yaklaşık 6  milyar dolar ile sınırlı kalması enerji alanındaki yatırım ihtiyacını  ve yapısal kazanım alanını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu konuda Yeni Ekonomi Programı’nda öncelikli konulardan biri  olarak belirlenen yenilenebilir enerji teknolojilerinin  yerlileştirilmesi ve elektrik üretimindeki payının arttırılması  yönündeki çabaları çok değerli buluyoruz. Enerji dışında kimyasal  ürünler gibi sistematik olarak yüksek dış açık veren ara malı  sektörleri ile yüksek teknoloji yoğunluklu stratejik öneme sahip  sektörlerde yerli üretimi desteklemek üzere hayata geçirilen Proje Bazlı Teşvik Sistemi yapısal alanda atılmış olan önemli adımlardan bir  tanesi. Yaptığımız hesaplamalara göre teşvike konu olan ürünlerin  toplam net ithalatı 2017 yılında 17 milyar ABD doları olup milli  gelirin yaklaşık yüzde 2’sine karşılık gelmektedir. Bu bağlamda teşvik  sisteminden elde edilecek kazanımların orta vadede getirisi yüksek  olacaktır.

Katma değerli ürün kapasitesini arttırma amacıyla yüksek  teknoloji ürünlere yönelik yatırımları teşvik etmek üzere Yeni Ekonomi Programı’nda ortaya koyulan “Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı”nı cari dengenin yapısal bileşeninde iyileşmeye yönelik  önemli başlıklardan bir tanesi olarak değerlendiriyoruz. Cari açığın yapısal unsurlarını hedef alan ikinci önemli adım ise  yurt içi tasarrufların arttırılmasına yönelik Otomatik BES Katılım  uygulamasının hayat geçirilmesidir. Çok kısa sürede OKS sisteminin  katılımcı sayısı 5 milyonu aşmış, fon büyüklüğü ise yaklaşık 8 milyar TL’ye ulaşmıştır.

BES'TEKİ TOPLAM KATI PAYI TUTARI 70 MİLYAR LİRAYI AŞTI

Diğer taraftan, BES’teki toplam katkı payı tutarı 70  milyar TL’yi aşmış, toplam fon büyüklüğü ise 120 milyar TL’ye  yaklaşmıştır. 2017 yılındaki değişiklikle otomatik katılımı hayata  geçiren ikinci gelişmekte olan ülke konumunda olan Türkiye’deki mevcut  durum uluslararası örneklerle kıyaslandığında, (i) kayıt dışılığın  azaltılmasıyla bireysel emeklilik tabanının genişletilmesi, (ii) uzun  vadeli tasarruflara yönelik finansal ürün çeşitliliğinin arttırılarak  finansal sistem dışındaki geleneksel tasarruf araçlarının sisteme  dâhil edilmesi ve bunun gibi pek çok alanda kat edilmesi gereken  önemli mesafeler bulunuyor. Konuşmamı bitirmeden önce dış dengenin ve buna bağlı makrofinansal  risklerin yönetilmesinin fiyat istikrarı açısından öneminin bir kez  daha altını çizmek isterim.

PARA POLİTİKASINDAKİ DURUŞU ENFLASYON BELİRLEYECEK

Geçmiş konuşmalarımda da vurguladığım  üzere fiyat istikrarı ve sürdürülebilir büyüme birbirini tamamlayan  unsurlardır. Verimlilik kaynaklı büyüme fiyat istikrarına katkı  sağlarken, fiyat istikrarı öngörülebilirliği artırarak ve uzun vadeli  faiz oranlarını düşürerek potansiyel büyümeyi desteklemektedir.

Geçmiş  deneyimlerimiz göstermiştir ki, fiyat istikrarına ulaşılabilmesi ve  ekonominin dengeli, sürdürülebilir bir büyüme patikasına  yönlendirilebilmesi için cari dengenin makul düzeylerde korunabilmesi  kritik önem arz etmektedir. Konuşmamın bu bölümüne kadar özetlediğim  konjonktürel unsurlar ve yapısal politika adımları büyümenin daha  sağlıklı bir zeminde sürdürülebilmesi konusunda para politikası ve  diğer politika yapıcılar nezdinde yüksek bir farkındalığa ve somut  çabaların varlığına işaret etmektedir.

Önümüzdeki dönemde para  politikası duruşumuzu enflasyondaki düşüş sürecinin devamını  sağlayacak şekilde belirlerken, finansal istikrara yönelik olarak  zorunlu karşılıklar gibi makro ihtiyati araçları da etkin bir şekilde  kullanacak  yapısal politika alanlarındaki analizlerle kamuoyunda  farkındalık oluşturma misyonumuzu yerine getirmeye devam edeceğiz. Bunu yaparken, Merkez Bankası ve reel sektör arasındaki iletişim  köprüsünü daha da güçlendirerek beklentilerinizi ve önerilerinizi  ilgili kamu kurumlarıyla paylaşmayı sürdüreceğimizi belirtmek  isterim."

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/uysal-para-politikasindaki-durusu-enflasyon-belirleyecek/1453333