En son Emine Bulut’un kızının gözleri önünde öldürülmesi büyük yankı uyandırmıştı. Eylül ayında Türkiye çapında 49 kadın cinayete kurban gitti. Haziran-Temmuz ve Ağustos ayları boyunca ise Türkiye’de toplamda 120 kadın öldürüldü ve bu cinayetler en fazla ateşli silahlarla gerçekleştirildi.
Umut Vakfı’nın basına yansıyan şiddet vakaları temelinde hazırladığı Türkiye’nin Silahlı Şiddet Haritası ve 2018 yılı Raporu’na göre, Türkiye’de en az 25 milyon silah bulunuyor ve bunların yüzde 85’i ruhsatsız.
Meclis’te bireysel silahlanmayı araştırma komisyonu kurulması yönünde daha önce reddedilen bir önerinin ise yeniden meclis gündemine gelmesi, uzmanların öncelikli çağrıları arasında.
Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Uzman Psikiyatr Dr. Ayhan Akcan, bireysel silahlanmanın körüklenmesinde dizilerdeki silah kullanımının önemli bir etmen olduğuna dikkat çekiyor. “Silahın buzlanması dışında da sınırlandırma getirmek gerekiyor. Türkiye’de en çok seyredilen dizilerden birinde bir bölümde silahla ilgili birçok görüntü olabiliyor,” diyen Dr. Akcan’a göre Fransa, Finlandiya gibi bazı Avrupa ülkelerinde uygulanan referans sistemi de bireysel silahlanmayı sınırlandıran bir önlem:
“Kişi silah alırken ve evde bulundurma ruhsatı edinirken eşinden, taşıma ruhsatı alırken de avukatından yazılı onay alınmalı; koleksiyoncular hariç silah edinim sayısı en fazla iki ile sınırlandırılmalı; ruhsat alırken silah alma isteği ve kızgınlığının ortadan kalkabileceği düşünülerek ruhsat alma dilekçesi örneğin 45 güne kadar işleme konmadan bekletilmeli.”
Detaylı kişilik taraması yapılmalı
Akcan’a göre, silah ruhsatı almadan önce detaylı kişilik taramasının yanı sıra, e-rapor kapsamında ciddi bir sağlık muayenesinin uygulanması, ruhsat öncesinde bunun yasal, hukuki ve sosyal yönlerine dair eğitim verilmesi ve silahın muhafaza edilmesi için evde kasa zorunluluğu da bireysel silahlanmanın önüne geçebilecek önlemler arasında.
“Halk açık hava toplantıları, düğün ya da asker uğurlamalarında havaya ateş açtığında bundan kimsenin yaralanmayacağını düşünüyor. Ancak havaya sıkıldığında mermi yere düşerken aynı hız ve şiddetle gelir, bu ve benzeri bilgilerin verileceği kamu spotları önemli. Ayrıca düğün ve Açıkhava toplantılarına polis timi gelirse, silah kullanımı da caydırıcı olur,” diye ekliyor Akcan.
Akcan, ayrıca, “okullarda ve Cuma hutbelerinde en azından yılda bir kez silahın sosyal yönüyle ilgili bir bilgi akışı sağlanmalı; kadına karşı şiddet, boşanma süreci, iflas gibi durumlarda kişilerin silahlarına geçici süreli el konma sistemi getirilmeli,” diyor.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Murat Emir, bireysel silahlanma konusunu Haziran ayında gündeme getirmiş, bu konuda önleyici politikaların geliştirilmesi için araştırma önergesi vermişti. Bu önergeye göre, “sonu yaralama ve öldürmeye varan silahlı şiddette son 4 yılda yüzde 69 artış olduğu, Marmara Bölgesi’nin silahlı şiddet vakası sayısında, Orta Anadolu’nun ise artış oranında başı çektiği; Türkiye’de ruhsatsız silah oranının yüzde 85 olduğu” kaydediliyordu.
Tek bir yasa oluşturulmalı
Konu hakkında çalışan sivil toplum örgütleri de, silaha dair farklı yönetmeliklerin tek bir yasa altında bir araya getirilmesi gerektiği çağrısında da bulunuyorlar.
“Silah reklamı yasaklanmalı, silahın kargoyla taşınması yasak kapsamına alınmalı. Tüm bunlar uygulanırsa beş yıllık bir süre zarfında bireysel silahlanmada yüzde 60 azalma olur. Silah kullanımı ve buna bağlı yaralanmalar ve cinayetler sadece kişisel davranışlara indirgenmemeli, bu sosyal bir sorun ve bu konuda toplumsal bir bilinç sağlamak adına konu sürekli gündemde tutulmalı,” diyor Akcan.
İletişim akademisyeni ve Umut Vakfı yönetim kurulu üyesi Prof. Yasemin Giritli İnceoğlu ise, Türkiye’de bireysel silahlarla her yıl öldürülen insan sayısının büyük bir oranını kadınların oluşturduğunun, ortalama beş silahlı olaydan birinin kadınlara yönelik gerçekleştiğinin altını çiziyor.
Euronews Türkçe’ye konuşan İnceoğlu, “Daha dün üç kadından ikisi ateşli silahla biri bıçakla katledildi. Kadının yaşadığı şiddeti anlayabilmek için toplumdaki güç ve otorite ilişkilerine, cinsiyete dayalı konum farkının olup olmadığına bakmamız gerekiyor. Televizyon dizilerinde silaha yapılan güzellemeler şiddeti özendirip meşrulaştırıyor” diyor ve ekliyor:
“Erkek şiddetinin arka planında namus yatıyor. Türkiye’de namus; kadın, kadın bedeni, cinselliği ve kadınların kontrol edilebilmesi biçiminde algılanan, büyük ölçüde de evlilik dışı cinsel ilişki, bekâret, zina veya sadakatsizlik ile ilişkilendirilen bir kavram. Kadın davranışı üzerinde erkeğin denetim kurma isteği, erkeğin kadın davranışı üzerine kurduğu kontrolü kaybetmesinden kaynaklanan utanç veya bu yöndeki algısı ile bu utancı tetikleyecek, kışkırtacak aile veya mahalle baskısı gibi etmenler bu şiddete neden oluyor.”
Medyanın kadın-odaklı bir çizgi benimsemesi gerek
İnceoğlu’na göre; nefret söylemleriyle şiddeti tekrar üreten, cinayeti işleyeni adeta haklı çıkaran, hatta bu cinayetleri adli bir vaka gibi vererek şiddeti normalleştiren ve meşrulaştıran medya, kadını ve kadın cinayetlerini sansasyonel biçimde cinayetin magazin yönüne odaklanarak veriyor. Dolayısıyla, kadın cinayetleriyle sonuçlanan bireysel silahlanma konuları ele alınırken, medyanın toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten ve kadın hakları odaklı bir gazetecilik çizgisi benimsemesi şart.
İnceoğlu bu tabloyu birkaç örnekle aktarıyor:
“Medyada kimi tanımlar, ölçüler, öngörüler üzerinden kadınlara karşı hoşgörüsüz ve olumsuz bir haber dili ve/veya haber söylemi kullanılıyor. “Korkunç infaz!”, “Kafasından 7 kurşunla vurdu!” gibi başlıklar ile “Ayrılmak isteyen sevgilisini başından vurdu”, “Boşanmak isteyen eşini kurşunladı” türünden şiddet uygulayan erkeklerin açıklamalarına dayandırılarak kurulan nedensellik ilişkileri şiddeti dolaylı olarak meşrulaştırırken, bireysel silahlanmayı da özendiriyor.”
İnceoğlu, “cezasızlık kültürü”nün gelişmesi sonucunda, kabullenme ve korkunun ortaya çıktığını ve her şeye biat etmenin normalleştiğini belirtiyor: “Faillerin cezasız kalması, kadına yönelik şiddet olaylarının artmasına neden olur. Hukuka ve kamu kurumlarına olan güvenlerini yitirmesine ve böylece daha da tecrit olmalarına yol açar.”
İnternette dahi satışı var
İstanbul Barosu Başkan yardımcısı Avukat Nazan Moroğlu ise, Türkiye'de bireysel silahlanmanın, özellikle de ruhsatsız silahlara ulaşmanın çok kolay olduğunu, internette dahi bunların satışları yapılmasını eleştiriyor.
Euronews Türkçe'ye konuşan Moroğlu, "Bu şekilde silah sahibi olan çok sayıda insan bazen bir anlık öfkesine yenik düşerek ya da kimi zaman planlayarak cinayet işliyor. . Ruhsatsız elde edilen bu ateşli silah yakalansa bile cezası çok düşük. Bu nedenle bireysel silahlanmanın engellenmesi konusunda toplumsal ve özellikle yasal denetimlerin sıklaştırılması ve cezaların caydırıcılığının sağlanması gerekiyor" diyor.
Kadın cinayetlerinin birçoğunun kolayca edinilen silahlarla işlenmesi ve bireysel silahlanmanın kadın cinayetleri üzerindeki etkisi de Moroğlu'nun dikkat çektiği unsurların başında geliyor:
"Ülkemizde yasalarda eşit haklar olsa da kadını birey olarak görmeyen erkek egemen zihniyet hala değişmedi. Toplumsal cinsiyet eşitliği zihniyetinin yerleşmesi için gerekli adımlar atılmadı. Erkek egemen zihniyet kadınların kendi yaşamları hakkında karar vermelerine şiddetle karşı çıkıyor. Kadınlar boşanmak istediği veya boşanmış olduğu ya da evlenmek istemediği erkekler tarafından öldürülüyor. Bu nedenle, bireysel silahlanma kadın cinayetlerini de yakından ilgilendiriyor."
Moroğlu'na göre, kadın cinayetlerini durdurmak için öncelikle bireysel silahlanmanın önlenmesi için kararlı bir devlet politikası uygulanmalı.
"Bunun ne yazık ki kısa vadede gerçekleşmesi mümkün olamayacağından yargı sürecinde yasaların amaca uygun uygulanmasına, caydırıcı cezalar verilmesine, adaletin sağlanmasına özen gösterilmesi gerekmektedir," diye ekliyor Moroğlu. (Menekşe Tokyay / Euronews)