Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararına göre, başvurucu, hissedarı olduğu Asya Katılım Bankası AŞ'nin, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından TMSF'ye devredilmesi kararına karşı İdare Mahkemesinde iptal davası açtı.
Başvurucu, davanın reddedilmesi ve temyiz ettiği kararın Danıştay tarafından da onanması üzerine Anayasa Mahkemesine başvurdu. Bireysel başvuru dilekçesinde, bankanın hukuka aykırı olarak TMSF'ye devredildiği, böylelikle mülkiyet hakkının ihlal edildiği ileri sürüldü.
Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, başvurucunun Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verdi.
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, Asya Katılım Bankasının 24 Ekim 1996'da faaliyetine başladığı, 12 Mayıs 2006'da da borsada işlem görmeye başlayan banka hisselerinin yüzde 23'ünün halka arz edildiği anlatıldı.
Bankanın TMSF'ye devrinden hemen önce 31 Mayıs 2015 itibarıyla 900 milyon lira ödenmiş sermayesi ve toplam 200 şubesinin bulunduğu, banka hisselerinin yüzde 54,75'inin borsada işlem gördüğü kaydedildi.
Bankaya ilişkin 2015 yılı Nisan ve Mayıs aylarında hazırlanan Finansal ve Mali Durum Tespit Raporlarına da yer verilen gerekçede, 2013'te 181 milyon lira net kar elde eden bankanın, 2014 yılını 877 milyon lira zararla kapattığı, bankanın mali bünyesinin bozulduğu, bozulmanın artarak devam ettiği belirtildi.
Gerekçede, bu raporların ardından 29 Mayıs 2015'te bankanın fona devredilmesine karar verildiği, başvurucunun bu işlemin iptali istemiyle açtığı davanın reddedildiği ve bu kararın Danıştay tarafından onandığı hatırlatıldı.
Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, bankanın fona devredilmesiyle bankacılık faaliyetinin sona erdirilmesine ilişkin süreçte BDDK tarafından alınan tedbirlerin bankacılık sektörünü denetleme ve sektörün düzenli işleyişini temin yetkisine dayandığının açık olduğu vurgulandı.
"Kamu yararı amacını gerçekleştirme yönünden elverişli"
Kamu makamlarınca yapılan bu denetimler sonucunda özellikle mali durumu bozulan veya bankacılık kurallarına aykırı iş ve işlemleri saptanan bankalar hakkında bazı tedbir ve yaptırımlar uygulanmasının takdir yetkisi kapsamında kabul edilmesi gerektiği belirtilen gerekçede, şu tespitler yapıldı:
"Somut olayda, Banka yönetimi ve kontrolü TMSF'ye devredilerek faaliyet izni kaldırılmış ve sonrasında iflası istenmiştir. Müdahalenin kamu yararı amacını gerçekleştirme yönünden elverişli olduğundan kuşku bulunmamaktadır.
Bankanın TMSF'ye devrine ilişkin süreçte BDDK tarafından Banka nezdinde muhtelif tarihlerde incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler neticesinde eksikliklerin giderilmesine ve likitide durumunun iyileştirilmesine ilişkin önlemlerin alınması konusunda Bankaya yine muhtelif tarihlerde bildirimlerde bulunulmuştur. Bu kapsamda BDDK tarafından alınabilecek önlemlere ilişkin bir rapor da düzenlenmiştir. Banka hakkında doğrudan kontrolünün ve yönetiminin devri gibi bir tedbir uygulanması yoluna gidilmediği, ilgili kanunda yer alan çeşitli süreçler izlenip bazı tedbirler uygulandıktan sonra bu kararın alındığı görülmüştür. Derece mahkemelerince belirtilen gerekçeler dikkate alındığında söz konusu kararların keyfi veya öngörülemez nitelikte olmadıkları anlaşılmaktadır."
Başvurucuya yüklenen külfeti hafifletebilecek mekanizmaların mevcut olduğu, başvurucunun tasfiye bakiyesi yönünden talepte bulunabileceği ifade edilen gerekçede, "Gerekli tedbirleri alması için bildirimde bulunulmasına rağmen Bankanın mali durumundaki bozulmanın devam etmesi, bunun da mevduat ve katılım fonu sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arz etmesi, Bankanın TMSF'ye devredilerek tasfiyesi suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile elde edilmek istenen kamu yararı karşılaştırıldığında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna ulaşılmıştır." denildi.