Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanları, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki doğalgaz sondaj çalışmaları nedeniyle Ankara'ya yaptırım kararı alırken, Moskova'dan tepki geldi. 9 Temmuz'da yaptığı resmi açıklamada "Kıbrıs'ın egemenliğine saygı duyulması gerektiği" ifadeleri ile Ankara'ya kaygılarını bildiren Moskova, AB'nin yaptırım kararını yanlış bulduğunu duyurdu.
Dün gece İzvestiya gazetesine özel demeç veren Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksandr Gruşko, Moskova'nın yaptırım kararına karşı çıktığını söyledi.
Tek taraflı yaptırım kararlarının uluslararası hukuk normlarına ve BM Güvenlik Konseyi prosedürlerine aykırı olduğunu söyleyen Gruşko, "Ayrıca bu tür tek taraflı yaptırımlar istenen amaca hizmet etmiyor" dedi.
Gruşko, "Tam tersine pozisyonların daha da radikalleşmesine neden oluyor. Aksine biz, çözülememiş sorunlar olduğunda herkesin, çözüm yolunda siyasi süreci daha da karmaşıklaştırmak da dahil, durumu ağırlaştırabilecek hareketlerden kaçınması gerektiği gerçeğinden hareket ediyoruz" diye konuştu.
İzvestiya gazetesi, Gruşko'nun bu açıklamalarına rağmen, Rusya'nın daha önce yaptığı resmi açıklamada Türkiye'nin arama çalışmalarından duyduğıu kaygıyı dile getirdiğini hatırlattı.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz'e yolladığı ikinci sondaj gemisi Yavuz'un Kuzey Kıbrıs'ın doğusuna ulaşmasının ardından, Rusya "Kıbrıs'ın egemenliğinin ihlâl edilmemesi" çağrısı yapmıştı.
Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde konulan açıklamada "Kıbrıs'ın egemenliğine saygı duyulması gerektiği" ifadeleri yer almıştı:
"Bir başka Türk araştırma gemisinin de Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesine girdiği haberlerinin ardından, bölgedeki gelişmeleri kaygıyla izliyoruz. Kıbrıs'ın egemenliğinin ihlâl edilmesinin, Kıbrıs sorununa kalıcı, adil ve uygulanabilir bir çözüm için şartların sağlanmasına yardımcı olmayacağına inanıyoruz.
Doğu Akdeniz'deki krizin kapasitesini artıracak adımlardan kaçınılması; ölçülü davranma ve siyasi akılla hareket edilmesi; sorunlu konuların çözümü için diyalog ve karşılıklı çıkarlar dikkate alınarak çaba gösterilmesi çağrısı yapıyoruz.
Birleşmiş Milletler tasarıları temel alınarak Kıbrıs'ta bir çözüme ulaşılması için, toplumlararası müzakere sürecinin en kısa sürede yeniden başlamasına duyulan ihtiyaç ortadadır. Birleşmiş Milletler güvenlik konseyi'nin daimi üyesi olarak, bu girişimleri desteklemeye hazırız."
AB'den yaptırım kararı
AFP'nin haberine göre bakanların uzlaştığı önlemler kapsamında AB, Türkiye ile üst düzey temasları ve Kapsamlı Hava Taşımacılık Anlaşması müzakereleri askıya alacak, Türkiye'nin AB'den 2020'ye kadar alması öngörülen 145.8 milyon euro'luk üyelik öncesi mali fonlarda kesintiye gidecek.
BBC'nin aktardığına göre AB Türkiye'ye 2014-2020 dönemi için 4,4 milyar euro fon ayırmıştı. Bu fonlarla desteklenen alanlar arasında demokrasi, yönetişim, hukukun üstünlüğü, temel haklar, çevre, iklim, ulaşım, enerji, rekabetçilik, inovasyon, eğitim, istihdam, sosyal politikalar, tarım, kırsal gelişim, bölgesel ve yerel işbirliği bulunuyor.
AB Dışişleri Bakanları ayrıca, doğalgaz sondaj faaliyetleriyle bağlantılı olanların hedef alınacağı muhtemel mali yaptırımlar konusunda da Avrupa Komisyonu'nun çalışmalara devam etmesini talep etti.
Avrupa Yatırım Bankası'ndan da Ankara'ya verilecek kredi desteğinin gözden geçirilmesi talebinde bulunulduğu belirtildi.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, AB'nin yaptırım kararına yaptığı yazılı açıklamayla tepki gösterdi.
Bakanlık açıklamasında, AB Dış İlişkiler Konseyi'nin aldığı kararların 'Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerini sürdürme kararlılığını etkilemeyeceği' belirtildi.
AB geçen ay yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki sondaj çalışmalarının 'yasa dışı olduğunu' söylemiş ve çalışmaların durdurulmaması durumunda Türkiye'nin 'yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceği' uyarısında bulunmuştu.
AB, Türkiye'yi sondaj faaliyetleriyle 'Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesine girmek ve egemenliğinin ihlâl etmekle' suçluyor.
Türkiye, Mayıs ayı başında Fatih sondaj gemisini adanın batısına göndermiş ve burada çalışmalara başlamıştı. Türkiye'nin ikinci sondaj gemisi Yavuz da Haziran ayı sonunda Doğu Akdeniz'e gitmek üzere demir aldı.
Dışişleri Bakanlığı'nın AB'nin yaptırım kararıyla ilgili açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
"Bu kararlarda, Kıbrıs Adasının doğal kaynakları üzerinde eşit haklara sahip Kıbrıs Türklerinden hiç bahsedilmemesi ve Kıbrıs Türkleri yokmuş gibi hareket edilmesi, AB'nin Kıbrıs konusunda ne kadar önyargılı ve taraflı olduğunu göstermektedir."
"Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon faaliyetlerimizin, kendi kıta sahanlığımızdaki haklarımızın korunması ve Ada'nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin Ada'nın hidrokarbon kaynakları üzerindeki eşit haklarının korunması olmak üzere iki boyutu vardır.
"İlk boyutta, Türkiye'nin Kıbrıs meselesi çözülmeden GKRY ile deniz yetki alanlarını sınırlandırmak için görüşmelere başlaması sözkonusu değildir. Zira sözde Kıbrıs Cumhuriyeti, 1963 yılından beri Kıbrıs Türklerini temsil etmediği için, bizim ve Kıbrıs Türklerinin gözünde gerçek bir devlet değildir. Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların siyasi eşitliği üzerine kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti 1963 yılında sona ermiştir. Kıbrıs meselesinin bugüne kadar çözümsüz kalmasının sebebi de Kıbrıslı Rumların 1963 yılından bu yana Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini kabul etmemesidir. Kıbrıs Rum Yönetimi'nin muhatabı Türkiye değil, KKTC'dir. AB'nin bu gerçekleri kabul etmeden, Kıbrıs Türklerini azınlık olarak değil, Kıbrıs Adası'nın ortak sahibi olarak görmeden, Kıbrıs meselesini anlaması ve yapıcı bir katkıda bulunması mümkün değildir.
"İkinci boyutta bir çözüm bulunması ise ancak Kıbrıs Türklerinin haklarının garanti altına alınması ile mümkün olabilir. Bu bağlamda, Kıbrıs Türklerinin, 13 Temmuz 2019 tarihinde yaptığı ve ülkemizin de tam destek verdiği kapsamlı işbirliği önerisi çözüm için önemli bir fırsat teşkil etmektedir.
"AB'nin bu fırsatı değerlendirmek ve hidrokarbon kaynakları konusunda Ada'daki iki tarafı bir araya gelmeye teşvik etmek yerine, Türkiye aleyhinde kararlar almaya yönelmesi etkisiz, gerçeklikten kopuk ve yapıcı olmayan bir hareket tarzıdır.
"Ülkemiz hem kendi haklarını, hem de Kıbrıslı Türklerin haklarını bundan önce olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla korumaya devam edecek, bu yöndeki faaliyetlerini daha da arttıracaktır. Bu hususta Kıbrıs Türklerine verdiği sözleri 26 Nisan 2004'ten beri tutmayan AB'nin bize söyleyeceği bir sözü de yoktur.
"Bu kararların, 15 Temmuz hain darbe girişiminin üçüncü yıldönümü gibi Türk halkı için çok önemli bir günde alınmış olması da manidardır."
Doğu Akdeniz'de gerilim nasıl tırmandı?
Son dönemde giderek artan gerginliğin geçmişi, 2000'li yılların başına, yani Doğu Akdeniz'de zengin doğalgaz kaynaklarının yer aldığına ilişkin bilimsel öngörülerin ortaya çıkmaya başladığı döneme dayanıyor.
Kıbrıs Cumhuriyeti, 2002'den itibaren Doğu Akdeniz'de başta Mısır olmak üzere diğer kıyıdaş ülkeler Lübnan, Suriye ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmaları yapmaya başladı.
Türkiye ise bu anlaşmaların Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'nin haklarını çiğnediği gerekçesiyle konuyu BM'ye taşıdı ve kendi münhasır ekonomik bölge haritalarını BM nezdinde onaylattı.
Türkiye'nin BM nezdinde itirazlarına rağmen Kıbrıs, 2007'nin başında 13 adet arama sahası ilan etti ve büyük petrol şirketlerine ruhsat verme aşamasına geçti. Buna karşılık olarak Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendi ekonomik bölgesinde Kuzey Kıbrıs'ta adanın kuzeyi ve doğusunda belirlediği bölgelerde TPAO'ya arama ruhsatları verdi.
Kıbrıs'ın 13 parselinden 1, 4, 5, 6 ve 7 no'lu parsellerin bir bölümü, Türkiye'nin TPAO'ya ruhsat verdiği bloklarla kesişiyor. 3 no'lu parsel ise Kuzey Kıbrıs'ın TPAO'ya verdiği ayrıcalıklı alan ile çakışıyor.
Türkiye-Kıbrıs arasındaki gerginliğin boyutu, 2010'dan itibaren Doğu Akdeniz'de zengin hidrokarbon yataklarının keşfedilmesi ve uluslararası büyük enerji şirketlerinin bölgeye akın etmesiyle birlikte daha da arttı.
Türkiye'nin Kıbrıs'ın bu hamlesine yanıtı gecikmedi. İlk sondaj gemisi Fatih'i Türk savaş gemilerinin korumasında Akdeniz'e çıkaran Türkiye, kendi kıta sahanlığında kalan bölgelerde doğalgaz arama faaliyetlerine başladı. Ardından da ikinci sondaj gemisi Yavuz'u bölgeye gönderdi.