Yazdır

Yerhov'dan Rusya'ya vizelerin kalkması açıklaması

Tarih: 09 Temmuz 2019 - 15:12

Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, Yerhov, "Şunu anlamalıyız Bu, hızlı bir şekilde çözülebilecek mesele değil. Muhtemelen bu çalışmaların ilk adımı hizmet ve hususi pasaport sahibi kişilere yönelik olacak" dedi.

Rusya Federasyonu Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov, Bloomberg BusinesWeek Türkiye'den Mehmet Erdoğan Elgin'in sorularını şöyle yanıtladı:

Hem Türkiye hem Rusya hem de dünya kamuoyu açısından çok önemli bir konu olan S-400 satışı ile ilgili konuşmak isterim. Türkiye S-400’ü alan ilk NATO ülkesi oluyor. S-400 füzelerinde gelinen son nokta nedir ve başka NATO ülkelerinin de bu süreçte satın almayla ilgili bir girişimi var mı?

Gerçekten bu konu başta Türkiye olmak üzere gerek bölge ülkelerinin gerekse başka ülkelerin gündemini fazlasıyla meşgul etti. İç politikada, düşünce kuruluşlarında ve elbette basında da fazlasıyla merak edilen bir konu haline geldi. Türkiye’nin S-400 alımıyla ilgili birçok farklı görüş paylaşılıyor ve çok miktarda spekülasyon da söz konusu. Şahsi görüşüm, diğer hassas konular gibi bunun da alenen konuşulacak bir konu olmadığı yönünde. Çünkü S-400 satışı hem Türkiye’nin hem de Rusya’nın milli güvenliğini ilgilendiriyor. Bundan dolayı kapsamlı bir değerlendirme yapmaktan kaçınıyorum. Tek başvurduğum görüş ve açıklama, benim çok güvendiğim bir kişiden yapılan açıklamalardır. O kişi de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Kendisi defalarca bu işin bitmiş olduğunu ve geri adım atmanın söz konusu olmadığını dile getirdi. Bundan daha iyi bir açıklama yapamam. 

Kanaatimizce yaptığımız bu sözleşme, her iki ülkenin de milli menfaatleri göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Şüphesiz, Türkiye’nin milli güvenliğine katkı sağlayacak bir sözleşmedir. 

Diğer NATO ülkelerine gelince... Evet, S-400 füze sistemine sahip değiller, ama buna benzer Rus hava savunma sistemi kullanan ülkeler bulunuyor. S-400 tedariki NATO ülkeleri için herhangi bir tehdit unsuru oluşturmuyor. En azından herhangi bir NATO ülkesinden bununla ilgili itiraz ya da karşı olduklarına dair bir deklarasyon çıkmadı. Tabii sorunuz biraz varsayıma dayanan bir soru. Böyle bir talep önümüze gelirse düşünürüz. 

Bu soruyu sormamın nedeni Türkiye’nin 50-60 yıllık ezberini bozması. Ayrıca geçmişte Rus silahının tesliminde NATO üyelerinden bir tepki gelmediğini belirttiniz, ama ABD’den ciddi tepki geldi ve Türkiye yaptırımlarla karşı karşıya kalabilir. İşte bu noktada Türkiye alışılan kalıpları yıkan bir yaklaşım sergilemedi mi?  

Çok doğru. Ama içinde bulunduğumuz zaman artık 20’nci değil, 21’inci yüzyıl.  Zaman ve şartlar değişiyor, hepimiz değişen bu zamana ve koşullara ayak uydurmalıyız. Tarihin akşına baktığımızda, bazı kıstaslar demode oluyor. Değişimin önünü açmalıyız. Bundan dolayı, değişiklik yoluna ilk girenler hem başarıya imza atıyor hem de diğer taraflardan saygı görüyor. Öncüller her zaman kazanır. 

Yine Türkiye-Rusya ilişkilerinde savunma tarafına bakarsak Karadeniz, Montrö’den itibaren dünyanın en huzurlu denizi oldu. Geçmişte Türkiye ve Rusya burada etkili tatbikatlar yapıyordu. Son dönemde bunların olmadığını görüyoruz, ama buna karşı da NATO tatbikatlarının çok yoğun olduğu bir yere dönüştü. Bundan sonra iki ülke nasıl bir yol çizer ve ortak tatbikatlar devam eder mi? 

Karadeniz tamamen buraya kıyısı olan ülkelerin ortak serveti. Rusya ve Türkiye’nin Karadeniz’de güvenlik konusuna yaklaşımları nerdeyse örtüşüyor. Ve bunu memnuniyetle söylüyorum. Montrö Anlaşması’na sadık ve bağlı kalmalıyız. Yıllar geçmesine rağmen bu anlaşmanın güncelliği korunuyor ve hatta artıyor. ‘Artıyor’ dememin nedeni bazı ülkelerin, özellikle NATO ülkelerinin Karadeniz’i yalnız deniz kuvvetleri için değil, genel askeri güç artırımı girişimleri doğrultusunda da kullanıyor olması. Elbette bu Rusya’yı mutlu edecek bir gelişme değil. Rusya Federasyonu olarak duruşumuz çok net. Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler tarafında buradaki güvenliğin ortak bir şekilde sağlanması. Bununla ilgili geçmişte çok iyi örnekler gördük. Maalesef son zamanlarda uyguladığımız bu ortak çalışmalar faaliyete geçmedi, neredeyse sonlandırıldığından bahsedebiliriz. Bunun yerine sadece NATO’nun askeri gücünün Karadeniz’de arttığını görüyoruz. NATO’nun bu oluşumu, barışın sağlanmasına ve iç güvenliğe katkı sağlayacak bir yaklaşım değil. Daha önceden güzel örnekleri olan aktivite ve operasyonlara sadece Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler olarak iştirak etmeyi çok arzu ediyoruz. Karadeniz’e kıyı ülkelerin arasında özellikle ikili ilişkilerde çok ciddi ihtilafların olduğunu görüyoruz. Bu ihtilaflar, ortak payda arayışlarda itici güçlerden biri olabilir. Bu ortak çalışmaya tekrar dönebilirsek çok memnun oluruz. 

Romanya ve Bulgaristan üzerinden yapılan askeri güç artışından mı bahsediyoruz burada?  

Burada suçlu aramanın bir manası yok. Yapılanı alenen görüyoruz. Ama biz farklı yaklaşımın taraftarıyız. 

Rusya’nın Avrupa Parlamenter Meclisi’nde haklarının yeniden iadesi için yapılan oylamada Türkiye, Rusya’ya tam destek verdi. Bu iki ülke ilişkilerine nasıl yansıyacak?    

Rusya Federasyonu olarak, Türk parlamenter heyetinin lehimize oy kullandığı ve haklarımızın iadesi noktasında katkı sağladığı için çok minnettarız. Bunun ortak zaferimiz olduğunu düşünüyorum. Bu sadece Türkiye ve Rusya Federasyonu’nun galibiyeti değil, bütün Avrupa Konseyi’nin ve üye olan ülkelerin başarısıdır. En azından aklıselimin galip geldiği bir ortama şahit olduk. Ortak değerler ve diyalog üzerine kurulu bir zaferdir bu gelişme. Beş yıl boyunca Rusya Federasyonu olarak haklarımızdan mahrum kaldık ve sadece Rusya tarafı değil, bütün AKPM kaybetti. Parlamenterler düzeyinde Avrupa’nın en büyük ülkesinin bu istişarelere katılmaması anormal bir durumdu ve bugün tekrar aklıselimin öne geçtiğini görüyoruz. Yeni bir aşamaya geldik, aktif olarak birlikte çalışacağız burada ve temennimiz Türk meslektaşlarımızla bu iş birliğinin sıkı bir şekilde devam etmesidir. 
 
Türkiye 2008 yılında tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Abhazya’yı tanımıyor. Ama buna karşın, buranın ticaret hayatında Türk iş dünyasının çok büyük etkisi var. 

Aynı şekilde Kırım’ın Rusya ile birleşme sürecini de Türkiye kabul etmiyor. Siyaseten bu durum tanınmasa da Türk iş dünyası burada etkili olabilir mi? Bunun işaretleri görülüyor mu? 

Abhazya ile Kırım konusunda hukuki süreç farklılık gösteriyor. Abhazya bağımsızlığını ilan eden bir ülke olurken, Kırım Rusya federasyonuna katılmayı seçmiştir. Ama işin özüne baktığınızda durum birbirine benziyor. Şu anda Türkiye ile Kırım arasında ilişkilerin olmadığını söyleyemem. Aile bağları ve karşılıklı ziyaretler var. Diasporalar karşılıklı etkinlikler yapıyor. Malumunuz, Türkiye’ye Kırım’dan bir futbol takımı getirildi. Fakat istediği bir Türk takımıyla oynamaya izin verilmedi. 

Yanlış hatırlamıyorsam İstanbulspor’du, değil mi?  

Evet, bu gereksiz bir hamleydi. Kardeşlerine gelen bir takımı oynatmamak her iki tarafa da zarar oldu. İlişkiler mutlaka var. Karl Marx’ın meşhur sözünü hatırlayalım: “Sermayeye bir ışık verin, mutlaka delik bulur.” Kırım’ın Türkiye ile olan ticari ilişkilere ihtiyacı var. Türk iş dünyası buradan feragat ediyorsa, nerdeyse kendi ayağına sıkıyor diyebiliriz. Ticari ilişkilerin gelişmesi durumunda bundan en fazla yararlanacak olan Kırım Tatar diasporası olacak. Biz bu ilişkilerin kurulması için hazır ve açığız, dost elini uzatıyoruz. 

Rusya’daki gümrüklerden dönen yaş meyve-sebze sorunu uzun yıllardır çözülemeyen bir mesele. Hatta S-400 pazarlığı bu işten çok daha çabuk ve kolay çözüldü. Ne olacak bundan sonra, bu sorunun çözümü için neler yapılacak?

S-400’leri domateslerden ayrı tutmak gerekiyor; doğal olarak ikisinin de tabiatları farklı. Rusya Federasyonu’nun uyguladığı çok net karantina ve gıda güvenliği kuralları mevcut. Federal Tarım Ürünleri Denetleme Ajansı bunları çok iyi bir şekilde denetliyor. Geçmişte Türk üreticilerine yönelik gıda güvenliği ile ilgili ciddi şikayetlerimiz vardı. Bu nedenle birçok ürüne karantina normlarına uymadığı için giriş izni verilmiyordu. Bugün ilgili kurumlar karşılıklı olarak çok sıkı bir iş birliği içinde ve bu iş birliğinin sonucu olarak ciddi bir ilerleme sağlandı. Mesela bu yılın ilk beş ayında 133 parti ürün geri gönderilmiş. Geçen yılın aynı döneminde ise bu sayı 300’den fazlaydı. İyileşmeyi görüyoruz. Bu da gösteriyor ki Türkiye’deki üreticiler, ihracatçılar ve yetkili kurumlar bu konuyu ciddiye alıp çalışıyorlar. Doğru yolda olduğumuzu söyleyebilirim. 
İki tarafın kurumları arasında varılan mutabakat çerçevesinde 1 Temmuz tarihinden itibaren fumigasyon olarak tanımlanan haşereleri etkisiz hale getirmek için üretici noktasında gaz verme işleminin yapılması ardından Rusya’ya gönderilmesine başlandı. 

Vizeler Türkiye-Rusya ilişkilerinde önemli bir konu. Rusya tarafı bu konuda önümüzdeki dönemde bir adım atacak mı? 

Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Şunu anlamalıyız: Bu, hızlı bir şekilde çözülebilecek mesele değil. Muhtemelen bu çalışmaların ilk adımı hizmet ve hususi pasaport sahibi kişilere yönelik olacak. Diğer pasaport sahipleri için ilerleme daha sonra olacak. Ama bu konu değerlendirilirken Türk tarafının bazen kurnazlık yaptığını tespit ediyoruz. Türk tarafı her şeyi vizelerin kaldırılmasına bağlıyor. ‘Vizeler kaldırıldıktan sonra ticaret hacmi 100 milyar dolara ulaşır, Türkiye’den Rusya’ya gelen turist sayısında patlama yaşanır’ gibi beyanatlar veriliyor. 

Aslında 2010 yılında vize serbestliği anlaşması imzalandı ve çoğu konuyu o anlaşmayla çözmüştük. O dönemde de çok sayıda vize verirdik. Ama bu da o kadar önemli değil. O dönemde Türkiye’den Rusya’ya gelen kişi sayısında bir artış sağlandı, ama bu artış gerçek turist sayısına yansımadı. Buradaki ziyaretler ya iş amacıyla ya da ailevi meselelerle ilgili oldu. Ticaret de adım adım gelişiyordu, ama bu sadece vizeye bağlı olarak gerçekleşmiyordu. 

Hizmet ve hususi pasaport ile ilgili vize serbestliğinin kısa vadede olacağını belirttiniz. Yani bir yıl içinde olacak mı bu? 

Temennimiz bunun çok daha kısa sürede gerçekleşmesi. Evraklar şu anda kurumlar arasında gidip geliyor. 

İki tarafın da ticaret hacmini 100 milyar dolara çıkarmak gibi bir hedefi var, ama bugünkü koşullarda bunun oluşması uzak bir ihtimal olarak duruyor. Bu hedef için yeni hikayeler yaratılması gerekmiyor mu? 

Siyasi iradenin ürünü olarak bu hedef konuldu ve bu, ekonomilerimizin büyüklüğüne göre gerçekleşmesi mümkün olan bir hedef. Devlet kurumlarından ziyade iş dünyasının da harekete geçmesi gerekiyor. Hem Rusya’da hem de Türkiye’deki iş dünyası muhafazakâr bir tutum sergiliyor. Ulusal para birimleriyle ticaret bir diğer gündem maddesi ve zaten bugün az da olsa fiili olarak devam ediyor. İş dünyasının biraz daha aktif olması gerekiyor. Mesela ortak sanayi üretimi konusunda yapılacak çok şey var. 

Nasıl olacak bu ortak sanayi üretimi?   

Türkiye’de tamamı üretilen ve Rusya’ya satılan bir ürüne gümrük vergileri ve ek vergiler geliyor, o ürünün maliyeti artıyor. Fiyat artışı o ürünün satış potansiyelini düşürüyor. Eğer Rus partnerle üretimin yarısı Rusya’da yapılırsa bu vergiler ve maliyet artışı ortadan kalkar. Ayrıca üçüncü ülke pazarları için ortaklıklar düşünülebilir. Yüksek teknoloji alanında iş birlikleri yapılabilir. Bir de Türk şirketlerinin Rusya’nın gelenekselleşmiş şehirleri, bölgeleri dışına açılması gerekiyor. Moskova, St. Petersburg, Kazan gibi şehirler doymuş pazarlar. Önümüzdeki hafta Ural Bölgesi’nde Yekaterinburg şehrinde sanayi fuarı olacak ve Türkiye bu fuarın partner ülkesi. 

Rusya ile ticari ilişkilerin hızlanması için belki de ABD’nin olası ambargosu etkili olabilir. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? 

Bunu ABD yaptırımlarıyla bağlantılılandırmak istemiyorum. Yaptırımlar olur ya da olmaz, ama Türk ve Rus iş dünyasının ilişkilerinin gelişmesi ve ticaret hacminin artması bir zorunluluk. ABD ve Batı beş yıl önce bize yaptırım uygulamaya başladıktan sonra ekonomimizin ciddi bir şekilde geliştiğini gördük.   

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/yerhovdan-rusyaya-vizelerin-kalkmasi-aciklamasi/1419789