Koç Holding'in kurumsal dergisi 'Bizden Haberler', son sayısını Koç Holding Şeref Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyesi Rahmi M. Koç ile Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı ve Koç Holding Yönetim Kurulu Üyesi Semahat Arsel'e ayırdı. Habertürk'ten Yiğitcan Yıldız'ın haberine göre, Rahmi Koç'un 60, Semahat Arsel'in ise 55 yılını geride bıraktıkları iş yaşamlarından anektodlar ve hatıralara yer verilen dergide, iki ismin çocukluklarından anılara, öğrencilik yıllarından bilgilere ve çalışma hayatından örneklere yer verildi.
Derginin ilk bölümünde, Rahmi Koç'un Ankara'da başlayan eğitiminin İstanbul'da Robert Kolej'de sürdüğü ve ardından Koç'un iş yaşamına nasıl başladığı ayrıntılı bir şekilde anlatıldı.
'VEHBİ KOÇ'UN OĞLUSUN AMA BURADA PATRON BENİM'
İş yaşamına 1958 yılında Koç Holding'in Otomotiv Grubu'nda başlayan Rahmi Koç'un, çalışmak için Ankara'ya gönderildiği ve Koç'un bu durumdan duyduğu rahatsızlık dergide bizzat Rahmi Koç'un ağzından şu sözler ile açıklandı; "Askerliğimi bitirince bana ‘Ankara’ya gideceksin,’ dediler. Oysa benim gönlümden İstanbul geçiyordu. Beni Bernar Nahum’un yanına verdiler. Bir gün Bernar Nahum beni çağırdı, ‘Bak kuzum, ben müdürüm. Sen Vehbi Koç’un oğlusun ama burada, benim yanımda çalışacaksın,’ dedi."
Bizden Bilgiler'de yer alan bilgiye göre, Bernar Nahum’un yanında, babası Vehbi Koç'un talebiyle iltimas gösterilmeden yetiştirilen Rahmi Koç, Nahum’un bu konudaki sert duruşunu ise, "Bir kere ona sormadan bir adamı işe almıştım. Benim yanımda o adamı işten attı ve dedi ki, ‘Burada patron benim!’ Sesimi çıkaramadım" örneğini vererek açıkladı.
Bir süre sonra biraz deneyim kazanan Koç'un Nahum tarafından otomobil ithalatı konusunda sınavdan geçirildiğinin de vurgulandığı yayında, Nahum'un Koç'a tahsilat olmadan bir işin bitmiş sayılmayacağını öğrettiği aktarıldı.
Bizden Haberler dergisinde, 1966 yılında Rahmi Koç'un girişimiyle fiberglass malzemeden üretilmiş ilk Anadol'un bantlardan indirildiği belirtilirken, 1985 yılında ise yine Koç'un girişimiyle sac otomobil üretimi gerçekleştirildiği ve Ford Taunus'ların fabrikada üretilmeye başlandığı bilgisi paylaşıldı.
'MİLLETÇE İHRACATI BENİMSEMELİYİZ'
Rahmi Koç'un Otokoç Otomotiv’de işe başladıktan altı yıl sonra Koç Holding Koordinatörü, 1970’te İcra Kurulu Başkanı, 1975’de İdare Meclisi Başkan Yardımcısı, 1980’de ise İdare Komitesi Başkanı olduğunun altı çizilirken, bu yıllarda holding için uzun ve önemli bir büyüme sürecinin başladığı kaydedildi.
Dergide anlatıldığı üzere, Koç Grubu bünyesinde yeni şirketlerin kurulduğu, yeni fabrikaların açıldığı ve holdingin dünya ölçeğinde tanınmaya başlandığı dönemi o yıllardaki Bizden Haberler dergisinde kaleme anlatan anlatan Rahmi Koç, "Gençlerin yetişmesi uzun zaman istiyor. Diğer taraftan mütehassıs eleman temini en mühim davalarımızdan biridir. Genç elemanlar yetiştirmek için bugünden önlem almamız şarttır" dedi.
Rahmi Koç’un 1984’te Yönetim Kurulu Başkanı olmasıyla, Koç Holding’de ikinci kuşağın döneminin başladığının altının çizilirken, bu dönemde, topluluk şirketlerinin mali bünyelerini güçlendirerek, karar mekanizmalarını hızlandıran ve üretim teknolojilerini yenileyen yatırımlara yöneldiği anlatıldı.
Dergide, Rahmi Koç'un 19 yıldır yürüttüğü Yönetim Kurulu Başkanlığı görev süresi boyunca, topluluğun yatırımlarının hem değerlerinin hem de boyutlarının arttığı da vurgulandı. Bu duruma örnek olarak, Arçelik, Beko ve topluluğun otomotiv sanayisine yaptığı yatırımlar ile söz konusu sektörün hem Koç Topluluğu’nun hem de Türkiye’nin yıllar sonra ihracat rekorları kırması verildi.
'ZAMANINDA ÇEKİLMESİNİ BİLMEK FAZİLETTİR'
Rahmi M. Koç, Vehbi Koç’tan aldığı bayrağı Mustafa V. Koç’a teslim ettiğinde ise takvimlerin 2003 yılını gösterdiği hatırlatılarak, Koç Topluluğu'nun o sıralarda dünyanın en büyük şirketleri sıralamasında 451'inci sırada olduğu belirtildi. Dergide, devir teslimi gerçekleştiren Rahmi Koç'un, "Zamanında çekilmesini bilmek fazilettir. Sağlığımda, elim ayağım tutarken ve müessesenin emin ellerde olduğuna inandığım 2000 senesinde çekilme kararı verdim. Kurucuların işi bırakması çok zordur. Bunu Vehbi Bey başarmıştı. Ben de bugün bayrağı benden sonrakilere teslim ediyorum" ifadesine yer verildi.
Rahmi Koç'un, 73 yaşına kadar sürdürdüğü görevi Mustafa V. Koç’a devretmesinden yıllar sonra, iki dönem arasında Türkiye’deki değişimi ise, "Ben işi devraldığımda Türkiye’nin nüfusu 48 milyondu, görevi bıraktığımda ise 71 milyondu. Benim zamanımda tüm yumurtaları bir sepete koymak o zamanın değişken şartlarında tehlike arz ediyordu. Halbuki bugün başarının sırrı seçtiğiniz sektörlerde uzmanlaşmak, büyümek ve piyasa hissesi çoğaltmaktan geçiyor" sözleri ile özetlediği aktarıldı.
Bu tarihten sonra Rahmi Koç'un Vehbi Koç Vakfı bünyesinde eğitim, kültür, sağlık faaliyetlerine yöneldiği bilgisinin verildiği dergide, Amerikan Hastanesi'nin satın alınması, Koç Üniversitesi'nin kuruluşu ve Rahmi Koç müzesinin açılışı detaylı bir şekilde ele alındı.
Mütevelli Heyeti Onursal Başkanı olduğu Koç Üniversitesinde Rahmi Koç'un 'itibar' konulu verdiği dersten de alıntılar yapan Bizden Haberler'de, Koç'un şu ifadelerine yer verildi; "İtibar kelimesi kısa ama, ne Türkçe’de ne de İngilizce’de tek kelime ile ifade edilemiyor. Ama illaki bir şey söylemek gerekirse ‘dürüstlük’ diyebiliriz. Hayat üniversitesine atılacak siz gençler için, gerek profesyonel gerekse kendi işiniz olsun, genç yaşta itibar kazanmak çok önemlidir. İtibar için iyi bir tahsil şart değildir ama olursa da ilave bir değer arz eder. İtibarı elde etmek, uzun seneler ister. İtibar kelimesinin önemini, şimdiden anlayın, içinize sindirin, kendinize çekidüzen verin. Bu, kısa vadede fedakârlık ister ama uzun vadede mutlaka kazançlı çıkarsınız."
'VEHBİ BEY RAHMİ'NİN TUTKULARINI ANLAMADI'
Rahmi Koç'un iş yaşamı haricinde kişisel özelliklerinin de anlatıldığı dergide, Koç'un her konunun zaman içerisinde çözüleceğine inandığı aktarıldı. Dergide babasını tarif eden Ömer Koç'un, "Babamın en belirgin vasfı sevecenliği ve insanlara karşı müsamahakâr tutumudur. Hiçbir zaman kin tutmaz, çatışmadan ziyade uzlaşma yollarını arar. Ufak tefek ehemmiyetsiz şeylere sinirlense bile büyük meselelerde soğukkanlılığını kaybetmez. Bizlerle olan ilişkilerinde her zaman anlayışlı ve sabırlı olmuştur. Meraklarımıza ve zevklerimize karışmaz. İkbal devrinde insanlara gösterdiği sevgi ve saygıyı idbar devrinde fazlasıyla gösterir" ifadesi de yer aldı.
Sevgi Gönül’ün de Rahmi Koç hakkında ki görüşleri dergiye taşındı. Buna göre, Sevgi Gönül'ün Rahmi Koç için kullandığı, "Gerçekte Vehbi Bey, oğlu Rahmi’ye tutkundur, ona hayrandır. Tek erkek evlat oluşu, doğumundan beri Rahmi’ye bir ayrıcalık kazandırmıştır. Vehbi Bey’in hayatında en önemli konu ‘işi’ olduğu için, Rahmi’nin de tıpkı kendisi gibi, yalnız işlerle ilgilenmesini beklemiştir. Rahmi’nin deniz sevgisini, antika merakını, seyahat tutkusunu anlamamıştır. Bu yüzden Vehbi Bey’in, oğluna olan sevgisi, dikkatli gözlerden bile kaçmaktadır" ifadeleri aktarıldı.
'GÜNÜN 24 SAATİ TEMPOMA YETMİYOR'
Dergide, Rahmi Koç'un aktif iş yaşamındaki hareketliliğini emekliliğinde de sürdürdüğü belirtilerek, Koç’un emeklilikle ilgili, "Bugünkü devirde emekli olunca inzivaya çekilip, köşende oturmak gibi bir şey yok. İnsanların zihinleri ve bedenleri çalışmazsa birçok melekemizi kaybederiz. Dolayısıyla her zaman bir şeyle meşgul olmak lazım. Ben kendimi emekli addetmiyorum, sadece kulvar değiştirmiş olarak görüyorum ve şu anda geçmişe nazaran daha çok meşguliyetim var. Bir günün 24 saati benim tempoma yetmiyor ve bundan çok memnunum" sözlerine yer verildi.
'TÜRKİYE'NİN ÜZERİNE MEMLEKET YOK'
Rahmi M. Koç müzesini açmanın Rahmi Koç'un çocukluğundan gelen bir merak olduğunun belirtildiği Koç Holding'in kurumsal dergisi 'Bizden Haberler' de, Koç'un Detroit’teki Henry Ford Museum’u görmesiyle müze açma hayalini gerçeğe taşımaya karar verdiği belirtildi.
Rahmi Koç'un, çocukluğundan beri bir deniz aşığı olduğu da bildirilirken, çok küçük yaştan itibaren tekne ve balık tutma hobisinin bulunduğu bilgisi paylaşıldı. Koç'un bu sevgisini çocuklarına da aşıladığı vurgulanırken, 2004 yılında Nazenin IV ismli teknesiyle 28 bin 250 deniz mili katederek 5 kıtayı kapsayan 657 günlük dünya turu gerçekleştirdiği belirtildi. Rahmi Koç’un, bu yolculuktaki gözlemleri de şu sözleriyle okuyuculara aktarıldı, "Netice itibari ile şu karara vardık ki, Avrupa’nın üstüne kıta yok, Akdeniz, Ege ve Marmara’nın üzerine deniz yok. Türkiye’nin üzerine de memleket yok."
'ÜLKENİN KURULUŞUNU GÖRDÜK, CUMHURİYET'İN KIYMETİNİ İYİ BİLİYORUZ'
Koç Holding'in kurumsal dergisi 'Bizden Haberler'in ikinci kısmında Vehbi Koç'un en büyük çocuğu olan Semahat Arsel'in hayatından kesitlere yer verildi. Arsel'in, Koç Ailesi’nin en büyük çocuğu olmasının da etkisiyle ailenin değerlerini, gelenek ve göreneklerini gelecek nesillere aktarmada önemli bir rol üstlendiği belirtildi.
Bu kapsamda Arsel'in, "Anne ve babamız gerek kişisel hayatımızda, gerekse iş hayatımızda bizlere genç yaşta sorumluluklar verdiler. Bize sınırlar çizdiler, aynı zamanda dirayetli olmayı öğrettiler. İlkeli ve prensipli yaşamayı, sadece vaaz etmeyi değil, uygulamaya geçmemizi, öğrenmemizi sağladılar" sözleri derginin okuyucularına aktarıldı.
Ankara'da huzurlu ve mutlu bir çocukluk ile gençlik geçiren Semahat Arsel'in, 1940'lı ve 1950'li yılların başkenti ile ilgili hatıraları ise Arsel'in kendi cümleleri ile şu şekilde anlatıldı; "Gençliğimizde, Ankara’da, Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşunu ve gelişimini gördük. Çocukluğumuzdan bu yana ne günlerden, nerelere, ne kadar sıkıntı ve özveri ile gelindiğinin canlı şahidiyiz. O nedenle gerek Ankara’nın gerekse Türkiye Cumhuriyeti’nin kıymetini en iyi bilen ailelerden biri olduğumuzu düşünüyorum."
DİVAN OTELİ'NİN İLK ETKİNLİĞİ SEMAHAT-NUSRET ARSEL'İN DÜĞÜNÜ OLDU
Arsel'in Ankara'daki ilkokul yıllarının ardından İstanbul’da Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nde başarılı bir öğrencilik dönemini geride bıraktığının anlatıldığı dergide, kolejden mezun olduğu 1949 yılında köpeklerden geçen bir parazitin yol açtığı kist hidatik hastalığına yakalandığı bilgisi paylaşıldı. Londra'da ameliyat edilen Semahat Arsel'in, ameliyat esnasında ise bir hataya maruz kaldığı ve bu durumun Arsel’in yaşamında önemli bir dönüm noktası olduğu belirtildi.
Semahat Arsel'in Nusret Arsel ile evliliğine ilişkin bilgilerin de paylaşıldığı dergide, çiftin 5 Ocak 1956 günü Divan Oteli'nde gerçekleşen nikah töreninin, aynı zamanda otelin ilk büyük etkinliği olduğu bildirildi.
1964 yılında Koç Topluluğu’nda çalışmaya başlayan Arsel'in, Koç Holding Yönetim Kurulu Üyeliği ile Vehbi Koç Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi olarak işe başladığı bu dönemde, varlıklı ailelerin kızlarının iş yaşamına dahil olması konusunda da önemli bir örnek teşkil ettiği kaydedildi. Bizden Haberler'de yer alan bilgiye göre, Arsel'in iş hayatına atılmasında "ailelerdeki en büyük sorunların kardeşler arası eşitsizlikten kaynaklandığını" söyleyen annesi Sadberk Koç'un da desteği etkili oldu.
1972 yılında, sahip olduğunu unvanların yanına TURYAT Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı da ekleyen Arsel'in hemşirelik mesleğinin gelişimini sağlamak için de çalışmalara başladığı anlatıldı. Holdingin kurumsal yayınında, iş yaşamında 55 yılı geride bırakan Arsel'in Koç Topluluğu’nun başarısındaki en büyük payın çalışanlara ait olduğunu kaydettiği ve bu durumu da, "Bir kurumun başarıya ulaşmasında en önemli faktör yönetimin güvenilirliği, profesyonelliği ve kültürüdür" diyerek açıkladığı bildirildi.
'DİVAN OTELİ EVLADIM GİBİDİR'
Divan Oteli'nin açılış hikayesine yer verilen dergide, otelin İstanbul'da düzenlenecek Dünya Para Fonu Kongresi'ne yetiştirilmesi ve 1955’te bazı eksiklerle delegeleri ağırladığı, fakat asıl açılışın ise 1956 yılında Semahat ve Nusret Arsel’in düğününden bir hafta sonra yapıldığı aktarıldı.
Dergide, otel açıldığı zaman yetişmiş personel bulmakta zorlandıklarını anlatan Semahat Arsel'in, "Türkiye’de o seneler, hizmet sektöründe genellikle Rum ve Ermeni vatandaşlarımız çalışırlardı. Pastanelerin çoğu da onlar tarafından işletilirdi. Türkler hizmet sektörünü hem beceremezler hem de küçümserlerdi. Turizm sektörü diye bir sektör mevcut değildi. Zamanlar yabancı şeflerden iş öğrenen ve kendilerini yetiştiren gençler, ilerinin hocaları, şefleri hâline geldiler. Derken turizm okulları açıldı ve bu sanayi hızla ilerledi" ifadelerine yer verildi.
Yayında, Arsel'in otel için, “Divan benim evladım gibidir” sözü de paylaşıldı.
'ALLAH BANA HEMŞİRELERLE UĞRAŞMA GÖREVİ VERDİ'
Geçirdiği rahatsızlık döneminde dünyanın dört bir tarafında çok sayıda ameliyat geçiren Arsel'in hemşirelik mesleğinin önemini gözlemlediğinin anlatıldığı dergide, Arsel'in öncülüğünde yurtdışındaki hemşirelik hizmetleri ile Türkiye’dekilerin karşılaştırıldığı ve uzman sağlık personelinin yetiştirilmesine yönelik adımların atıldığı kaydedildi.
Arsel'in bu çabasının gerekçesini açıkladığı sözler ise dergide şu şekilde yer aldı, "Hastalığım nedeniyle dokuz defa ameliyat olmak mecburiyetinde kaldım. Japonya, Amerika, İsviçre, Almanya ve Türkiye’de çok değişik hastaneler gördüm. O vesileyle hemşirelik mesleğinin ne kadar önemli olduğunu anladım. Demek ki, Allah bana bir ideal, bir görev verdi, ‘Sen hemşirelerle uğraş,’ dedi. 1974’te Vehbi Koç Vakfı’nda bir fon kurdum, Vehbi Bey de bana destek oldu, o günden beri hemşirelik mesleğiyle çok yakından ilgileniyorum. O benim için ideal oldu.”
Semahat Arsel’in öncülüğünde Vehbi Koç Vakfı bünyesinde Hemşirelik Fonu'nun etkin olarak kullanılabilmesini sağlamak için Arsel’in başkanlığında, Türk Hemşireler Derneği temsilcileri, hemşirelik yüksekokullarının müdürleri ve Sağlık Bakanlığı temsilcilerinden oluşan bir “Hemşirelik Komitesi” kurulduğu da dergide altı çizilen bir başka bilgi oldu.
Bu kapsamda, 1979 yılında, Vehbi Koç Vakfı, Amiral Bristol Hastanesi ve Houston-Methodist Hastanesi işbirliği ile İstanbul’da ilk kez “Yoğun Bakım Hemşireliği Kursu” yapıldığı bilgisi paylaşıldı.
Yayında, 1985 yılında ABD'de geçirdiği operasyonla hastalığından kurtulan Semahat Arsel’in, hem hemşirelerden hem de eğitimcilerden gelen eğitim taleplerini karşılamak üzere 1992 yılında “Semahat Arsel Hemşirelik Eğitim ve Araştırma Merkezi”ni (SANERC) kurduğunun da altı çizildi.
Temelleri, 1920 yılında Amerikan Hastanesi’nin bünyesinde kurulan ve 1957 yılına kadar Amerika Birleşik Devletleri hükümeti tarafından desteklenen Amiral Bristol Hemşirelik Okulu’na dayanan Koç Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nin ise, 1995 yılında Vehbi Koç Vakfı bünyesine geçerek, Semahat Arsel’in öncülüğünde 1998-1999 eğitim-öğretim yılında Koç Üniversitesi’ne bağlı Sağlık Yüksekokulu olarak eğitim vermeye başladığı bildirildi.