FINANSGUNDEM.COM
Koç Üniversitesi - TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu tarafından düzenlenen konferansta 2019 yılında Türkiye ekonomisi değerlendirildi. Konferans dahilinde gerçekleşen panele Uğur Gürses, Zümrüt İmamoğlu, Mahfi Eğilmez, Selva Demiralp ve Cevdet Akçay konuşmacı olarak katıldı.
Koç Üniversitesi ve TÜSİAD ortaklığı ile oluşturulan Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) kapsamında “2019 Yılında Türkiye Ekonomisi” başlıklı bir konferans düzenlendi.
Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik ekonominin bir çıpaya ihtiyaç duyduğuna ve bu çıpanın, güçlü kurumlar ve kural temelli politika yapımı olabileceğini belirtti. Çoğu zaman ekonomideki sıkıntıların kur ya da faizlerdeki artışlar üzerinden değerlendirse de asıl meselenin istikrar olduğunu vurgulayan Erol Bilecik konuşmasında şu görüşlere yer verdi:
“TÜRKİYE’NİN YENİ BÜYÜME HİKÂYESİNİ TASARLAMAMIZ GEREKİYOR”
“Geçen yıl ekonomimiz için son derece kritik gelişmelerin yaşandığı özel bir sene oldu. Ağustos ayında ekonomide yaşadığımız şokun etkilerini maalesef hala hissediyoruz. Ekonomimiz küçülüyor ve bu noktaya nasıl geldiğimiz kadar, büyümeye nasıl geri döneceğimizi de tartışmamız ve Türkiye’nin yeni büyüme hikâyesini tasarlamamız gerekiyor.
Türkiye artık sıcak paranın değil, doğrudan yatırımların geldiği adres olmalı. Küresel krizden bu yana yaşadığımız sıcak para dönemini kapatıp yeni bir Türkiye hikayesi başlatmalıyız. Bu hikaye Türkiye’nin demokratikleştiği, ekonomik potansiyelinin geliştiği bir dönüşümü anlatmalı.
Şunu paylaşmak isterim ki hükümetimizin sıkı para politikasına geçiş, mali disiplin-tasarruf politikaları, enflasyonla mücadele, ABD ve AB ile olumlu ilişkiler gibi kritik tüm alanlarda gereken adımların atılmasını takdirle karşılıyoruz.
Bununla birlikte; ekonomide görünen köy kılavuz istemiyor. 2019 yılına ekonomiye 2018’den devrolan pek çok riskle girdik. Döviz cinsinden borçluluğumuz hala yüksek. Enflasyon oranı, uluslararası ortalamaların çok üzerinde. Döviz rezervlerimiz ise eskiye kıyasla daha düşük seviyelerde.
Ağustos ayından bu yana kurda bir gerileme var ve istikrar sağlanmış durumda. Buna rağmen, kur hala önceki yıla göre %40 daha yüksek. Cari dengemiz, küçülmenin de etkisiyle açık yerine fazla vermeye başladı. 2018 bütçe hedeflerini tutturacağımız anlaşılıyor. Bununla birlikte, özel kesimin döviz borcu sorun olmaya devam ediyor.
Bankacılık sektöründe ise kredi daralması devam ediyor. Şirket bilançolarında oluşan hasarın giderilmesi zaman alacak. Burada sorunlu kredilerin banka bilançolarından temizlenmesi için bazı mekanizmalara ihtiyaç olduğunu daha önce de dile getirmiştik. Bunu, ekonominin sağlıklı kesimine kredi akışını ve büyümeye geri dönüşü hızlandıracak önemli bir adım olarak görüyoruz.
Mali disiplin ve para politikasında sıkı duruşun devamı, finansal istikrar için son derece önemli ve mutlaka 2019 yılında da devam etmeli. Bildiğiniz üzere, Mart ayı sonunda yerel seçimlerimiz olacak. Geçtiğimiz yıllarda seçim ekonomisi tartışmalarını çok yaşadık. İçinde bulunduğumuz ekonomik durum da göz önünde bulundurulduğunda, seçim ekonomisinin ülkemize zarar vereceği ortada.
Güçlü bir Türkiye ekonomisi için atılacak adımları 5 maddede özetleyebiliriz:
1. Ekonomide öngörülebilirliğin sağlanması için güçlü kurumlar ve kural temelli politika yapımı,
2. Serbest piyasa ekonomisi ilkelerinden taviz verilmemesi,
3. Yapısal reformlar ile ekonomimizin verimliliğinin ve rekabet gücünün artırılması,
4.Yatırım ortamının iyileştirilmesi için hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi,
5. AB ile ilişkilerin güçlenmesi ve Gümrük Birliği modernizasyonu için gerekli adımların atılması”.
ÜNLÜ EKONOMİSTLER PANELDE
Hande Demirel’in yönetiminde gerçekleşen ve Uğur Gürses, Zümrüt İmamoğlu, Mahfi Eğilmez, Selva Demiralp, Cevdet Akçay’ın yer aldığı panelde güncel ekonomik gelişmeler çerçevesinde, Türkiye ekonomisinin önündeki riskler, fırsatlar ve sürdürebilir büyüme patikasına tekrar dönebilmesi için gereken politikalar ele alındı.
Mahfi Eğilmez, “Son çeyrekte büyümenin ne olacağını tahmin etmek için 3. Çeyreğe bakmak lazım. 3. Çeyrekte ekonomi yüzde 1.6 küçüldü, yani eksi geldi. Son çeyrekte de benzer bir durum vardı. Büyümedeki bu görüntü devam ediyor” derken, Uğur Gürses, “Türkiye bugün 10 sene öncesine göre yüzde 35 daha fazla borçlu. Bugün 2001’den farklı olarak şu var. O zaman şirketler bu kadar borçlu değildi. Şimdi reel sektörün borçları çok daha yüksek” dedi.
BANKACILIK SEKTÖRÜNDEN NE KADAR ÇIKIŞ OLDU?
Gürses, sözlerine “Türkiye’de siyaset normal yollardan saptı. Şimdi çok ciddi mülkiyet kaygısı var. Bu da hukukun üstünlüğünün kaybolması endişesinden kaynaklanıyor. Mevduatta Nisan ayından beri çok ciddi erime var. DTH azalıyor. DTH’ın azalması ‘vatandaş TL’ye dönüyor’ diye yorumlanıyor ama öyle değil. DTH azaldı, TL’ye geçti ise TL mevduatın artması lazımdı ama, TL mevduatta aynı oranda ciddi bir artış görülmüyor. Türk bankacılık sisteminden 21 milyar dolarlık çıkış oldu. Reel sektöre bir yansıması var. ciddi bir kredi krizi var. Buzdolabı, otomobil gibi birçok tüketim kaleminde düşüş var. Bu fotoğraf bize şunu söylüyor. Global para genişlemesi son yıllarda ekonomide çok rehavete kapılmamıza yol açtı. ‘Bize bir şey olmaz’ şiarıyla yansıtıldı. Halbuki şimdi sular çekiliyor…” şeklihnde devam etti.
Selva Demiralp de, “Şu anda yaşananların iki nedeni var. Birincisi enflasyon, ikincisi kur şokundan gelen belirsizlik ve artan maliyetler. Bankacılığın bundan nasıl etkileneceğini bilemiyoruz. Bu belirsizlikten ötürü büyüme beklenmemeli” diye konuştu. Demiralp, insanların Merkez Bankası’nın bağımsızlığından ciddi kuşkuları olduğunu söyledi.
ENFLASYON AŞAĞI MI GİDER, YUKARI MI?
“2 senedir düşük faiz/yüksek büyüme modeli ortaya attık. Ama gerçekleşen şey düşük büyüme / yüksek faiz oldu. Eğer enflasyon düşecekse faizi indirelim. Ama faizi indirelim deyince, kredi faizleri gibi diğer faizler yükseliyor. Halbuki bunu yapabilmenin tek çaresi kredibiletidir. Örneğin bugün çıkıp ‘3 senede enflasyonu yüzde 5’e indireceğiz’ diyeceksin. Bunu inandırıcı ve kararlılıkla uygularsanız düşürebilirsiniz” diyen Cevdet Akçay, “Ekonomide fikirden çok ölçmek önemli. Ölçülebilir verilerin olması lazım. Enflasyon aşağı mı gider, yukarı mı? Bence yukarı gider” şeklinde konuştu.
Akçay şöyle devam etti: “Hukukun üstünlüğü üzerinde çok duruluyor. Başarı için çok çok önemli olduğu söyleniyor ama ben buna pek katılmıyorum. Yabancı yatırımcı için bu çok önemli değil maalesef. Rusya, İran, S. Arabistan’da çok mu iyi hukuk sistemleri var. Önceliklerin iyi tespit edilmesi lazım. Yapısal reformlar içi boş geliyor bazen…”
“CEVDET BEY’E KATILMIYORUM”
Cevdet Akçay’ın hukukun üstünlüğü konusundaki değerlendirmesine Mahfi Eğilmez’den yanıt geldi:
“Cevdet Akçay’ın hukukun üstünlüğü noktasındaki düşüncelerine katılmıyorum… Biz 2001 krizinde bankacılık sektörünü yeniden yapılandırdık. Ardından büyüme geldi. Şimdi reel sektör krizde. Bu bankacılığı etkiliyor. Eskiden bankalar devlete borç veriyordu. Şimdi reel sektöre kredi veriyor. Reel sektördeki krizin bankaları etkilemesi kaçınılmaz. Bu kredilerde yeniden yapılandırma, erteleme borçlanmada bozulma yaratıyor. Hukuk ve eğitimi düzeltmeden ekonomiyi düzeltemeyiz. Cevdet Bey’e katılmıyorum.”
Eğilmez Merkez Bankası’nın genel kurul kararı için de düşüncesini paylaştı: “Merkez Bankası Genel Kurulu’nu Nisan’da yapıyordu, şimdi Ocak’ta yapacak. İlk bakışta rasyonel, akılcı görünüyor ama, 70 yıllık bir geleneği bozuyor. Biz kredi, yeniden yapılandırma, vergi yapılandırması, kredi kartı yapılandırması derken mevcut yapıyı bozuyoruz.”
Zümrüt İmamoğlu da Merkel’i hatırlattığı konuşmasında, “Dışarıda Türkiye’nin imajı maalesef iyi değil. AB’ye ağırlık vermemiz lazım. Ağustos’ta krize girdiğimizde ilk arayan Merkel oldu, ‘Nasıl yardım edebiliriz’ diye” dedi.
HANGİ REFORMLARI YAPARLARDI?
“Siz yönetiyor olsaydınız hangi yapısal reformu yapardınız?” sorusuna konuşmacılar şu yanıtları verdi…
Mahfi Eğilmez: Hukuk reformu.
Zümrüt İmamoğlu: Hukuk, eğitim vergi ve kayıtdışı ekonomi en acil şey. Ve tabii kurumların bağımsızlığı ve liyakata göre atamalar…
Uğur Gürses: Hukuk reformu… Ben olsam yargıda nitelikli çoğunluk zorunluluğunu getirirdim. Ve vergi reformu, herkesi vergi mükellefi yapan bir sistem getirirdim.
Selva Demiralp: Çocukları orta eğitimde olan biri olarak eğitim diyorum. Çocuklara şöyle sorular soruluyor. ‘Manastır’da Mustafa Kemal’e tarih öğreten hoca kimdi?’ Böyle ezbere dayalı bir eğitim modeli olamaz. Bir yandan çocuklarımızı eğitemiyoruz, herkes iyi eğitim alsın diye özel okullara yükleniyor, diğer yandan hasbelkader kendini eğitenler ise ülke dışına çıkıyor. Beyin göçü yaşanıyor.
Cevdet Akçay: Ben yapısal reformalara inanmıyorum. Biz bu olgunlukta değiliz. Ergen bile değiliz. Hukuk, eğitim gibi kavramları çok kullanıyoruz ama ne olduğunu bilmiyoruz. Türkiye çok okuyor, Twitter’de, orada burada herkes bir şeyler yazıyor. Ama düşünmüyor.