Ekonomi ve siyasetle ilgili kulisleri sıcağı sıcağına aktarma telaşıyla Cemal Kaşıkçı olayına değinemedim. Kaşıkçı olayı hızla uluslararası bir boyut kazanıyor.
Çünkü Kaşıkçı, 2 Ekim günü saat 13.14’te Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’na giriş yaptıktan sonra bir daha çıkamadı. Emniyet birimleri Kaşıkçı’nın öldürüldüğü kanaatinde. Zaten kendisi de öldürülme kuşkusu taşıyor olmalı ki belli bir saate kadar dışarı çıkmadığı takdirde nişanlısından AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay’ı ve Türk-Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı’yı haberdar etmesini istemiş. Eğer böyle bir önlem almasa çıkmadığından dahi haberimiz olmayacaktı.
Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu Reuters’e kapılarını açarak Kaşıkçı’nın ölü ya da dirisinin konsolosluk binasında olmadığını ispat etmeye çalıştı. Muhammed el Katibi, olay günü güvenlik kameralarının çalışmadığını itiraf etti. Dolap kapaklarının açılarak bir insanın öldürülmediğinin ispat edilmesi çabasına ilk kez tanıklık ettik.
Emniyet birimlerimizin başkonsolosluk binasındaki incelemeleri sırasında kameraların arızalı mı olduğu, yoksa kapatıldığı mı belirlenecek. Kapatıldıysa 2 Ekim’den önce ne zaman kapatıldığı ve daha sonra açılıp açılmadığı belirlenecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belirttiği gibi, Kaşıkçı’nın yaşadığını ispat etme görevi artık Suudi Arabistan’ın. Çünkü şu ana kadar Kaşıkçı’nın başkonsolosluk binasına girdikten sonra çıktığına dair bir kanıt sunamadılar. Devletler yoruma göre değil, delillere göre hareket eder. 8 gün içinde delillerin yok edildiğini tahmin etmek güç değil. Ama delil kırıntısına dahi ulaşılsa Kaşıkçı olayı aydınlatılabilir.
Bu aşamada Kaşıkçı olayında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammet bin Selman’ı gösteren işaretler artıyor. Kaşıkçı’yı başka yöntemlerle ortadan kaldırmaları mümkünken neden İstanbul Başkonsolosluğu seçildi, adres vermek istercesine bu cinayet neden Türkiye’de işlendi sorularının cevaplandırılması gerekiyor. Burada hem Türkiye’ye hem de rejim muhaliflerine “En çok güvendiğiniz ülkede sizi ortadan kaldırırız” mesajının verilmek istendiği açık. Türkiye bunun altında kalamaz.
Cemal Kaşıkçı’nın başkonsolosluk binasının içine girdiği anda derdest edildiği ve Suudi Arabistan’dan gelen istihbaratçılar tarafından sorgulanıp öldürüldüğü kanaati mevcut. İstihbaratçı dedim, sorgulama dedim, öldürüldü dedim, çünkü o yönde belirtiler var. Madde madde sıralıyorum:
1) Cemal Kaşıkçı’nın binaya giriş görüntüsü var. Ancak başkonsolosluk yetkilileri çıkış görüntüsünü sunamadı. Sokağı izleyen hiçbir kamerada Kaşıkçı’nın çıkış görüntüsü tespit edilemedi.
2) Cemal Kaşıkçı’nın, başkonsolosluğa girdiği 2 Ekim günü iki ayrı uçakla Türkiye’ye gelip aynı gün Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne hareket eden 13 kişilik bir ekipten söz edilmişti. O ekipte yer alanların isimleri tespit edildi. Meslekleri sorgulandı ve hepsinin uzman istihbaratçı olduğu ortaya çıktı. İki uçak İstanbul’dan ayrılmadan önce genel olarak arandı. Haberlerde yer aldığı şekilde didik didik aranmadı, o saatlerde herhangi bir ihbar olmadığı ve diplomatik dokunulmazlığı olduğu için usulüne uygun bir arama yapıldı.
3) Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na girdiği andan itibaren çalışanlara belli bir zaman dilimi arasında odalarından çıkmamaları talimatının verildiği belirlendi.
4) Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu cinayetin işlendiği düşünülen 2 Ekim’den sonra tam 3 gün evinden çıkmadı. Hafta içi mesai saatleri olmasına ve daha önce verilen randevuları bulunmasına rağmen randevularını iptal edip ilk kez 3 gün evinden çıkmaması kuşku yarattı.
5) Sekiz gün sonra İstanbul Başkonsolosluğu’nda arama izni veren Suudi Arabistan yönetimi, Türk çalışanları zorunlu olarak izne çıkarıp evlerine gönderdi.
Suudi yönetimi bombanın fitilini çekip kucağımıza bıraktığını düşünüyor ama ellerinde patlayabilir. Çünkü soruşturma ilerledikçe önemli delillere ulaşılacağı kokusu alıyorum.