JCR Başkanı Orhan Ökmen, enflasyon rakamlarına ilişkin yaptığı değerlendirmedi, "Yükselen enflasyonun temelinde talep baskısı yerine maliyet baskısı olduğu için faiz artışlarının anlamsız ve para politikasının da işlevsiz duruma düştüğü iyice ortaya çıkmıştır" dedi Ökmen şunları söyledi:
"Yükselen enflasyonun temelinde talep baskısı yerine maliyet baskısı olduğu için faiz artışlarının anlamsız ve para politikasının da işlevsiz duruma düştüğü iyice ortaya çıkmıştır.
TÜFE'nin yükseliş seyrinin gelecek dönemlerde de devam etme olasılığı istatistiki olarak yükselmiştir: Üretici fiyatlarındaki artışın tüketici fiyatlarındaki artıştan iki kat daha yukarıda olması, stoklamanın fiyatlama üzerinde belirgin bir etkisinin olmadığını ve bir yandan üretimden çekilen firmaların daha da artacağını, diğer yandan da TÜFE'nin gelecek dönemlerde mevcut seviyesinin yukarı doğru artış eğilimi içerisinde olduğunu işaret etmektedir. Büyüyemeyen ekonomi, maliyet artışlarının tamamını belli bir zaman diliminde tüketicilere yansıtmaya çalışacaktır. Maliyet artışlarını topluma yansıtamayan üreticiler de faaliyet kaybı, üretim durdurulması, konkordato ve iflas gibi sonuçlarla karşılaşacaklardır.
Bu konjonktürde fiyatlamayı etkileyen birinci faktör, Türkiye ekonomisinin yüksek üretim maliyetleri ve finansmana erişim zorlukları nedeniyle "büyüyememek" tir: Büyüyememe sorununa bağlı olarak giderek artacak olan "fiyat istikrarsızlığı" ve "potansiyel işsizlik" in aşılması için ise ekonomik temelli en öncelikli tedbir ise yine bankacılık sektörünün kredi verme arzu ve kapasitesini artırıcı önlemlerin alınması olacaktır.
Mevcut konjonktürde, topluma/tüketiciye yansıtılan maliyet artışları enflasyona, üretimden çekilmeler de durgunluğa eş zamanlı olarak yol açmaktadır. Böyle bir ortamda enflasyon hedeflemesinde zabıta marifetiyle mücadele çalışmalarına yönelmek kamusal açıdan oldukça gereksiz bir zaman kaybıdır.
Fiyat istikrarının yeniden hedeflenen seviyelere ulaştırmak ve ekonomik büyümeyi canlandırmak için bir an evvel yatırım atmosferini bozan temel alanlarda reform yapılması ve bankacılık sektörünün yeniden kredi verebilme pozisyonuna getirilmesi gerekir.
Ekonomide yeniden likidite bolluğu ve ilave kredi verme arzusunun artırılmasının ilk koşulu ise, bankacılık sektörünün sermeye yeterlilik oranlarının uluslararası uygulamalarla uyumlu yöntemlerle artırılmasıdır.
Bankacılık kesiminde likidite bolluğu yaratmak ve kamu teşviki olmadan kredi verme iştahını makro ihtiyati tedbirler kapsamında tekrar artırmak için, ilk adım olarak öncelikle sermaye yeterlilik oralarının uluslararası fon tedarikçilerine güven verilmesi için uluslararası yöntemlerle hesaplanması ve gerekmektedir. Mevcut durumda Bankacılık kesiminin SYR oranları güncel piyasa fiyatları esas alınmadan hesaplanması yeterli güven duygusu oluşturamamaktadır.
Bankacılık sektörünün kredi iştahının artırılması için en öncelikli makro ihtiyati tedbir. Amerika, Avrupa ve Uzakdoğu ülkeleri başta olmak üzere son 10-15 yılda tüm Dünya'nın Basel düzenlemeleri kapsamında uyguladığı "Standart Yöntemin" vakit kaybedilmeden Türkiye'de de uygulamaya alınması olacaktır. Zira "Standart Yöntem" ile hesaplanacak olan sermaye yeterlilik oranlarının sağlamlığı ve kalitesi uluslararası yatırımcılarım en önemli teminatıdır. "