Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, yaptığı değerlendirmede, TÜSİAD olarak hiçbir zaman özellikle bir sektörün altını çizmediklerini, toplam ekonomiyi bütüncül olarak ele almanın ana yaklaşımları olduğunu ifade etti.
Teşvike ihtiyaç duyan bir sektör olup olmadığına yönelik olarak Bilecik, "Teşvik, adı üstünde doğal olmayan bir parça eklemesidir. Dönem dönem çok faydası olmuş. Bunu yok saymak mümkün değil. Ama bugün Türkiye'deki bütün teşvik sistemine bakıldığında, bunun haritasını hiçbir şirket tek başına çıkaramaz bir hale gelmiş vaziyette." diye konuştu.
Bugün herhangi bir firmanın herhangi bir teşvikten faydalanmak istediğinde ilk yaptığı işin bir danışmanlık firmasından destek almak olduğunu dile getiren Bilecik, "Düşünün her bakanlığın veya ilgili yapının toplamda ortaya koyduğu yüzlerce, neredeyse binlere yakın teşvik var. Teşvik sistemi konusunda hakikaten müthiş bir adet zenginliği var. Bunların sadeleştirilmesi gerek. Elbette topyekun kaldırılsın demiyorum ama bunlar geride bıraktığımız şeyler olmalı. Hatta birçoğu var ki yıllardır gündemde ama çalışmıyor. Bunların etki analizlerinin yapılması, hakikaten faydalı değilse de ya durdurulması ya da güncellenmesi gerekir diye düşünüyorum." ifadelerini kullandı.
Bilecik, ihracat hamlesi getirecek, büyümeye ve enflasyon hedeflerine katkı sağlayacak, katma değerli üretim ortaya koyacak projelere özgü teşviklerin daha doğru olduğunu belirterek, "Bunlar da yok değil elbette ama her ufak sıkıntıda veya sevinç anımızda ortaya bir teşvik paketiyle çıkan bir ekonomimiz var. Her zaman olmasının ekonominin rutinlerini bozduğunu düşünmüyorum." yorumunu yaptı.
"Korumacılık, küresel ticareti yüzde 9 geriletti"
Ticaret savaşlarında bazı örneklerin ön plana çıktığını anlatan Bilecik, şunları söyledi:
"Bu anlamda ABD'nin İran'a uyguladığı yaptırımlar veya Çin ile ABD'nin ortaya koyduğu tablolarla karşılaşıyoruz. Burada söyleyebileceğimiz ana nokta şu; bugün ticari savaşlar veya bu tür yaptırımlar sizi hiçbir zaman rekabetçi yapmadığı gibi, toplam ekonomi anlamında da orta ve uzun vadede en ufak bir fayda sağlayamayacağınız çok net. Dünya Ekonomik Forumu'nun 2018 Küresel Riskler Raporu listesinde ilk sıradaki en önemli riskin de korumacılık olduğunu görüyoruz. Türkiye de dahil olmak üzere bu korumacılık işlemlerinden her ülke aşağı yukarı etkilenmiş vaziyette. 2008-2018 döneminde G20 ülkeleri içinde bile toplam 700'e yakın korumacılık tedbiri görüyoruz. Yani bir anlamda ticaret savaşlarını körükleyici, kendi menfaatlerini daha öne alan ama bu anlamda içe kapanan ekonomi kararlarını aldıklarını görüyoruz. Yapılan analizlere göre korumacılık, toplam dünya küresel ticaretinde yüzde 9'luk bir gerilemeye neden olmuş vaziyette."
Erol Bilecik, gerek küresel değerlerin gerekse üretim zincirlerinin tüm dünyaya yayıldığı bu dönemde herhangi bir nihai üründe 10'a yakın ülkenin izi olabildiğine dikkati çekerek, "Herhangi bir ürünün ham maddesi başka bir ülkeden gelebiliyorken, tasarımı başka bir ülke, satış ve pazarlama aktiviteleri başka bir ülke tarafından yapılabiliyor. Böylesi global olarak bütün çarkların bambaşka çalıştığı bir noktada korumacılıkla karşılaşabiliyoruz. Gün sonu itibarıyla böyle bir iklim var ama ben bunun geçici olduğunu düşünüyorum. Bunlar genel olarak ülkeleri veya dünyayı geri vitese atan noktalar diye düşünüyorum. Korumacılığın sadece ticarete değil ülkeler arası ilişkilere de negatif etkisi var. Bu anlamda bizim de ülke olarak zaman zaman fazlasıyla etkilenebileceğimiz bir nokta olduğunu görüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.
"Elimizi taşın altına sokmak isteriz"
Erol Bilecik, Gümrük Birliği'ne ilişkin bir soru üzerine, şunları kaydetti:
"Çok sık gündeme getirdiğimiz bir nokta. Bu, şubat ayında ABD'deki Global Bussines Coalition'da bile yoğun konuştuğumuz konuların başında geldi. Gümrük Birliği güncellemesi Türkiye için fevkalade hayati bir nokta. Avrupa için de bizim oraya ticaretimiz önemli. Refah toplumu olmanızı sağlayabilecek önemli etkenlerden bir tanesi. Elimizde böyle bir fırsat varken bizim daha fazla kullanmak adına taviz vermeden ama diplomasiyi daha fazla artırarak, uzlaşmanın yenilgi olmadığını varsayarak masaya oturmamız gerekir. İnşallah önümüzdeki günlerde pozitif neticeler alabileceğimiz bir yapı olur. Markajı bırakmamak gerekir."
Avrupa Birliği Bakanlığı'nın Dışişleri Bakanlığı içinde yer almasının en ufak bir markaj kaybı getirmeyeceğini aktaran Bilecik, "Özel sektör olarak bütün kaslarımızla bu konunun çok içindeyiz ve katkı yapmaya hazırız. Gümrük Birliği güncellemesi ve AB mevzusu iş dünyasının en fazla etkilendiği noktalarda ilk 3 arasında kalır." diye konuştu.
Bilecik, mart ayında yapılacak yerel seçime yüksek odaklanmadan ekonomiye bakılması gerektiğini dile getirerek, "Seçimler vakti gelince yapılır. Bir an önce reform kararının alınması gerekir. Bunu alabilecek motivasyonu olan bir yapı oluşmuş vaziyette. Bu Türkiye'nin önemli bir avantajı. Bu memnuniyet duyduğumuz bir tablo. Biz de elimizi taşın altına sokmak ve fikirlerimizi paylaşmak isteriz." ifadelerini kullandı.