Milliyet gazetesi yazarı Didem Özel Tümer, Türkiye'nin DAEŞ tehdidi ile kapattığı Musul ve Basra başkonsolosluklarıyla ilgili gelişmeleri köşesinde yazdı.
Türkiye, DAEŞ/IŞİD tehdidi nedeniyle 4 yıl önce kapattığı Musul ve Basra başkonsolosluklarını yeniden faaliyete geçiriyor. 2007 yılında hizmete giren Musul Başkonsolosluğu hatırlanacağı gibi 11 Haziran 2014’de DAEŞ militanları tarafından basılmış, o dönem başkonsolos olan Öztürk Yılmaz, konsolosluk personeli ve ailelerinden 45 kişi, 101 gün boyunca rehin tutulmuştu. Yürek ağızda beklenen günlerdi.
Varlığını gösterecek
Musul Başkonsolosluğu’nun basılmasından bir hafta sonra, ülkedeki dört önemli şehrinden biri olan ve ülkenin Körfez’e açılan limanı olarak tanımlanan Basra’daki başkonsolosluk da tahliye edilmişti. Basra Başkonsolosu Tolga Orkun ve konsolosluk personeli zırhlı araçlarla Kuveyt’e geçmişti. Şimdi Dışişleri Bakanlığı iki yeni başkonsolosu atayarak buradaki varlığını tekrar gösterecek. Kesin tarih vermek şu anda mümkün değil. Çünkü önce atanacak isimler Musul ve Basra’ya giderek arazide çalışmaya başlayacak. Geçtiği yerlerde taş üstünde taş bırakmayan DAEŞ ne yazık ki bir çok yer gibi Musul’daki başkonsolosluğu da harap etti. Bugün orada tamir edilebilecek bir binadan söz etmek mümkün değil. Musul’da kiralama mı, satın alınma mı yoksa inşa etme mi gerekecek bu çalışmalardan sonra belirlenecek. Basra’da ise mevcut binanın elden geçirilmesinin yeterli olabileceği belirtiliyor.
İki başkonsolosluğun 4 yıl sonra tekrar faaliyete geçmeye hazırlanması elbette Irak’ta DAEŞ/IŞİD tehdidinin eski boyutta olmadığının bir göstergesi. Tehdit tamamen bitti denilebilir mi? Hayır. Örgütün hâlâ uyuyan hücrelerinin olduğu, operasyonel anlamda yeni taktiklere başvurduğu biliniyor. Üstelik sadece o da değil. PKK ve başka örgütler de var. Ancak yetkililer, hem Irak’ta güvenlik açısından göreceli bir iyileşme, hem de Irak güvenlik kuvvetlerinde daha güçlü bir irade olduğunu belirtiyor. Diplomatik misyonların güvenliğinden öncelikle ev sahibi ülke sorumlu olduğundan bu irade önemli. Bunun yanında Türkiye kendi imkânlarıyla misyon güvenliğini de ayrıca sağlayacak.
Ankara-Bağdat işbirliği
Ancak başkonsoloslukların tekrar faaliyete geçmesinin bir başka anlamı daha var. Son dönemde Türkiye-Irak ilişkileri açısından olumlu bir süreç var. Sürecin başlangıcında ise Ankara-Erbil gerilimi. 2017 eylülünde Kuzey Irak’taki bağımsızlık referandumu süreci Ankara-Erbil arasına mesafe koyarken, Ankara ile Bağdat’ın ikili işbirliğini artırdı. 331 km’lik sınırda Habur dışında, Ovaköy’de de sınır kapısı açılması o dönemde gündeme geldi. Ovaköy ile Fişabur arasında açılacak yeni kapının, iki ülke mal ticaretini kolaylaştırmanın yanı sıra, Musul’dan güneye uzanacak yeni bir ekonomik havza yaratacağı belirtiliyor. Şimdi bunu Musul Başkonsolosluğu’nun da tekrar faaliyete geçmesi ile birlikte değerlendirin.
Referandum sonrasında Türkiye, Irak’ta sürdürülebilir istikrar ve kalkınma konusunda destek vermek istediğini ayrıca geçen şubatta Kuveyt’te, Irak’ın yeniden imarı için gerçekleştirilen donörler toplantısında gösterdi. ABD’nin ‘3 milyar dolar kredi’ açıklaması yaptığı toplantıda, Türkiye 5 milyar dolar taahhüdünde bulundu.
Türkiye şimdi Irak’ta hükümetin kurulması sürecini izliyor. Tüm düzeylerde ‘kapsayıcı olunması’ telkininde bulunuluyor. Geçmişte dışlanan kesimlerin radikalliğe kaydığı ve bunun istikrarsızlığı getirdiği hatırlatılıyor. Tüm bu bilgilere bir de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Irak seçimlerinin galibi Şii dini lider Mukteda es Sadr’ı arayarak ilk tebrik eden lider olduğunu eklediğimizde Türkiye’nin 4 yıl sonra Musul ve Basra’ya dönüşün ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.