Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkındaki davada verilen kararın gerekçesinde, "Bu davada ana yargılama noktası, bir gazetenin terör örgütleri lehine kamuoyu yapıcılığında hareket etmesi hususudur. Bu davada gazete eski kadrolarının mevcut olduğu zamanda yapılamayacak haberleri yeni kadro oluşumu ve genel yayın yönetmeninin değiştirilmesi ile rahatlıkla yapar hale gelmiştir. Zaten bu kadrolaşma ve bu terör yanlısı antidevletçi, anticumhuriyetçi, antidemokratik haberlere ilk itiraz bizzat gazetenin eski gazeteci ve yöneticilerinden gelmiştir." denildi.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nce hazırlanan 269 sayfalık gerekçeli kararda, sanıkların ve avukatlarının beyanlarının yanı sıra sanıklara yönelik suçlamalara ve mahkemenin değerlendirmesine yer verildi.
Gerekçeli kararda, ''PKK, DHKP/C ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütlerinin içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte bu örgütlere bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan 8 yıl 1 ay 15 gün hapisle cezalandırılan Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'ın, gazetenin adeta FETÖ/PDY ağırlıklı olmak üzere PKK/KCK, DHKP/C terör örgütlerinin lehine, onların amaç ve ülkülerini topluma lanse eden, onlara masumiyet kazandıran ''Fuat Avni'' ve ''Jeansbiri'' gibi etki ajanlarının fikir ve etkinliklerinin gazeteye taşınması aşamasında sessiz kaldığı, bunları önleme hal ve imkanına sahip pozisyon ve güçteyken bilakis bu sürecin içinde etkin olarak yer aldığı anlatıldı.
Sanık Atalay'ın kast yoğunluğu nedeniyle bu eylemler çerçevesinde suçlu bulunduğu anımsatılan kararda, sanığın zabıtlara yansıyan yargılama aşamasındaki herhangi bir biçimde eylem nedeniyle nedamet göstermeyen tavırları, pişmanlık sergilemeyişi ve eylem içindeki durumuna göre hakkında takdiren verilen cezadan bir indirim uygulanmadığı kaydedildi.
Kararda, ''Terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etmek'' suçundan 7 yıl 6 ay hapisle cezalandırılan sanık Ahmet Şık'ın savunmalarında, FETÖ'cü olmadığını hatta "FETÖ kumpası" nedeniyle tutuklu kaldığını söylediği ve bunun doğru olduğu belirtilerek, ''Ancak bu yaklaşım bir kara propagandadır. Zira sanık Ahmet Şık için dosyada bulunan deliller FETÖ terör örgütüne yönelik olmayıp, PKK /KCK ve DHKP/C gibi marjinal sol örgütlere yöneliktir. Dolayısıyla bu ilk tespitin bu şekilde yapılması gerekir zaten Cumhuriyet gazetesine yönelik yapılan soruşturmada ana figür FETÖ olsa da sadece ve sadece FETÖ terör örgütünden kaynaklanan bir dava yoktur. Dava, terör örgütlerine yardım davasıdır." denildi.
Sanık Ahmet Şık'ın muhabir olarak çalıştığı gazetenin terör örgütlerine yardım eksenine kayması süreç ve aşamasında 14 Mart 2015'te "Ya Apo Kandil'e ya biz İmralı'ya" başlıklı bir röportajının yayımlandığı anımsatılan kararda, röportajla ilgili şu değerlendirme yapıldı:
''Röportajda muhatap PKK/KCK yöneticilerinden Cemil Bayık'tır. Abdullah Öcalan ile örgütün ilişkisi örgüt teröristlerinin gerilla olarak tanımlanıp yüceltilmesi, terör örgütünün devletten sözde beklentileri, terör örgütünün ateşkes ilan ederek lütufkar davranması ve meydan okumaya devam etmesi yer aldığı gibi terör örgütü yöneticisinin Türkiye Cumhuriyet Cumhurbaşkanı'na yönelik görüş ve açıklamalarına da yer verilmiştir.
Bu röportajda terör örgütünün aslında barış isteyen, tamamen zorunluluk sonucu eylemler gerçekleştiren, devleti dize getirme potansiyeline sahip olan ama bunu yapmayan bir şirket gibi tanıtılması söz konusudur. Yardım ise bu örgütün bu şekilde anlatılıp gerçeğe aykırı bir biçimde tanıtılması ile içte ve dışta bu yargılamalar dışında saygın olduğu kabul edilen gazete üzerinden kamuoyunun oluşturulmasıdır.''
Sanık tarafından kaleme alınan 13 Şubat 2015 tarihli yazının başlığının "Tırdaki sır aydınlandı" olduğu, bu yazıda da sanık yine MİT tırlarındaki silahların Türkmenlere değil, radikal İslamcı örgütlere gittiğini sanık Can Dündar ile eş zamanlı yazarak ve tekrar gündeme getirerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin uluslararası arenada ve BM nezdinde zora düşmesini amaçlayan FETÖ'nin ana argümanını desteklendiği belirtilen gerekçeli kararda, şunları kaydedildi:
"Sanığın 31 Mart 2015 tarihinde İstanbul Adliyesi'nde şehit edilen Cumhuriyet Savcısı'nı şehit eden teröristlerle daha adliyede bulundukları aşamada telefonla yaptığı görüşmeye dair içeriklerin Cumhuriyet gazetesi web sitesinde yayımlanması ve bu haberin basılı nüshada 'Bu eylem mecbur bırakıldığımız bir yöntem' başlığı ile teröristleri, şehit Cumhuriyet Savcısı'nı ve DHKP/C bayraklarını aynı karede gösteren büyük resimle verilmesi, eylemin ve teröristlerin legalize edilmesi amacına yönelik terör örgütü lehine bir yardımdır."
Ahmet Şık'ın yargılamadaki tutumu
Sanığın söz konusu yazılarında, kamusal yarardan ya da haber verme gayretinden daha çok terör örgütlerinin masumiyetine haklılığına dem vuran bir yaklaşımının söz konusu olduğu belirtilen kararda, sanığın sosyal medya paylaşımlarının devleti "katil bir mafya" olarak göstermediği, buna karşın PYD'nin terör örgütü olmadığını tespite yönelik açıklamalarının mevcut olduğu kaydedildi.
Tüm bu delil ve süreç birlikte değerlendirildiğinde sanık Şık'ın, Cumhuriyet gazetesinde terör örgütleri lehine yayın yapılan ve buna yönelik kadroların oluşturulduğu ortaya çıkan dönemde muhabirlik yaptığı haberler çerçevesinde kamusal faydadan daha çok terör örgütlerinin ana argümanlarını ve devlet üzerindeki operasyon girişimlerini destekleyen açıklama bilgi ve yorumlara yer verdiği anlatılan kararda, bunların bir gazete aracılığı ile toplumun geniş kesimlerine iletilmesi eyleminin basit bir propaganda çerçeve ve kastını aştığı belirtildi. Kararda, sanığın yazı içerikleri ve çalıştığı dönem içerisinde gazetenin aynı kastı taşıyan diğer yönetici yazar sanıklarıyla birlikte ve eş zamanlı hareket ettiği, yine sanığın yargılama aşamasında da savunmasını yaparken devleti ve sistemi suçlayıcı bir tavır sergileyip ikazlara rağmen buna devam ettiği vurgulandı.
"FETÖ'cüler de maskelerini çıkararak iç düşman haline gelmiştir"
Kararda, davaya ilişkin şu değerlendirmeye yer verildi:
''Türkiye'de artık yerleşik olarak faaliyet gösteren PKK/KCK, PYD, MLKP, DHKP/C, DEAŞ gibi birden fazla bilinen terör örgütü vardır. Bunların ana amaçları, argümanları, kendilerini var etme ve legalize etme yöntemleri bellidir. Unutulmamalıdır ki, 2013 yılından itibaren gündeme gelen ve artık bir dini cemaat görünümündeki Fetullahçı topluluğun, 15 Temmuz 2016'da darbe girişiminde bulunmasıyla bu Fetullahçı topluluğun bir terör örgütü olarak örgütlendiği, davrandığı sadece dini bir cemaat kisvesi altında kendini gizlediği anlaşılmaktadır. Bu örgütlenmenin belirli bir zamana kadar dinsel cemaat olarak kılıf bulması bu örgütlenmenin eylemlerine bakıldığında artık onun bir terör örgütü olduğunu kabul etmeye engel değildir. Nitekim bu örgütlenme gücünü zirve noktasına taşırken, dinsel sömürüden faydalanmış insanların yardımseverlik zafiyetinden faydalanmış siyasetin oy ihtiyacından faydalanmış ve kendisini gizlemek argümanlarını lanse etmek içinde kamuoyu yapıcılığından faydalanmıştır.
Bu davada ana yargılama noktası bir gazetenin terör örgütleri lehine kamuoyu yapıcılığında hareket etmesi hususudur. Bu davada gazete eski kadrolarının mevcut olduğu zamanda yapılamayacak haberleri, yeni kadro oluşumu ve genel yayın yönetmeninin değiştirilmesi ile rahatlıkla yapar hale gelmiştir. Zaten bu kadrolaşma ve bu terör yanlısı antidevletçi, anticumhuriyetçi, antidemokratik haberlere ilk itiraz, bizzat gazetenin eski gazeteci ve yöneticilerinden gelmiştir. Sonuçta ülke içerde PKK ve aşırı sol örgütler, ülkenin hemen sınırlarında radikal İslamcılar ile silahlı mücadeleye zorlanırken yeni bir görünüm ile artık devletin içine sızmış olan 'olağan vatandaş, dini bütün vatandaş, başarılı vatandaş, devlet çalışanı' kisvesindeki FETÖ'cüler de maskelerini çıkararak iç düşman haline gelmiştir.
İşte böylesine netameli bir süreçten geçen devlet için tam da sırtından vurulma noktasında tahammül sınırı fazla olamayacaktır. Bu nedenle de cumhuriyetin varlığını sürdürmesi ve zor olan bir süreci atlatması için terör örgütleri ile mücadeleye her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Tüm bu gerekçe ile ülkenin içinde bulunduğu durum, dramatik yüzleşmeleri dikkate alındığında, mahkememizce üstelik cumhuriyetin varlığı ile özdeşleşen aydınlanmacı çizgisini vakıf senedine bile koyan gazetenin teröre yardım maksadı ile organize edilerek yayın hayatına devam etmesi müdahale için gerekli ve yeterli bir gerekçe olarak kabul edilmiş. İçinde yaşanılan provokatif dönem şiddetin ülkedeki yakınlığı gözetildiğinde de cezaların orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.''