Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk kez 2016’da dile getirdiği “altınla borçlanma-ödeme” düşüncesini son dönemde yeniden seslendiriyor.
“Dolarla sürekli olarak dünya bir kur baskısı altında kalıyor. Devletleri ve milletleri bizim bu kur baskısından kurtarmamız lazım” diyerek, dolarla borçlanma yerine altın borçlanma modelini öneriyor.
Altın fiyatlarındaki yakın geçmiş fotoğrafına bakmak aydınlatıcı olabilir. Şu sorudan hareketle; acaba AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 sonunda 100 TL karşılığındaki bir miktarda altın borçlanmış olsaydık bu yıl mart ayında geri ödüyor olsak ne ödeyecektik? Ya da o kadar altını ödemek için ne kadar TL ödememiz gerekecekti? Yanıtı 980 TL.
2002 sonundan 2018 Mart sonuna kadar olan dönemde, altının uluslararası piyasada ons değeri 4 kat artarken, TL’nin de değer kaybı ile birlikte; altının TL karşılığı 10 kata yakın artmış. Bu dönemin başında sadece dolar borcu yapanların, aynı dönemin sonunda getirmeleri gereken TL miktarı kabaca 2.5 kat artarken, altın borcu olanların getirmeleri gereken TL miktarının 10 kat artmış olduğu görülüyor. Böyle bir altın borcuyla, genel fiyatlar bile 3.8 kat artarken “mali açıdan sağ çıkmak” mümkün olamazdı. TL’nin değer kaybına bir de altının değer artışı eklenince bu fotoğraf çıkıyor. Geçmiş deneyim geleceğe de ışık tutar.
Tek başına Türkiye değil, diğer ülkeleri koyarak; kendi ülkesinde ulusal parası ile 100 birimlik altın borcu olanın bugün ne kadar ödeyeceğine bakılsaydı gelişen ülkeler içinde de şampiyonluk bu 10 katlık artışla Türkiye’ye ait görünüyor.
Altın önerisi tek başına bir rezerv tutma, saklama önerisi olsaydı; politik bir tercih olarak görülebilirdi. Bunu yapan ülkeler var; Çin ve Rusya son yıllarda rezervlerindeki altın miktarını hızla yükseltiyorlar.
Sorun şurada; altınla borçlanma ve altınla ödeme günümüz finansal sisteminde yeri istikrarlı olan bir yol değil.
Biri dese ki “Dolarla borçlandırıp, dolarla ödeme sisteminde olunca bize hasar vermeleri kolay oluyor”, bu gibi bir önerme de pek doğru değil. Hasar yaratan kur baskısını yaratan; borçlandığınız ya da ödemede kullanılan paranın cinsi değil, borçluluk düzeyine karşın elinizde yeterince döviz varlığınızın olmaması, yeterince döviz gelirinizin olmamasıdır. Diğer açıdan, borcunuzun yüksekliğine uygun önlemler almamış olmanızdır.
Doların (döviz) yerine altın kullanmak sanıldığı kadar “ferahlık” getirecek bir adım olmaz. Tersine, altın piyasasının kendine özgü koşulları, altının transferinin yapılacağı ödeme sistemleri daha maliyetli bile olabilir.
Yurtiçinde yabancı kaynak borçlanan bir kurum ya da şirket için altın borçluluğu yaratmanın, dolar borçluluğundan daha fazla belirleyici unsura bağlı olduğunu piyasa uzmanları biliyor. Yerleşikler için dolar ya da başka bir para cinsinden kur riski, ulusal paraya karşı değeri iken, altın borçlanmasında kur riskine bir de altının fiyat riski ekleniyor.
Her ülke kendi parasının istikrarını kendisi korurken; altının fiyat istikrarını gözeten sahiplenen de bir kurum yok.
Altın fiyatlarını belirleyen birçok unsur var; küresel boyutta altın madenlerinin üretimi, grevler, çıkarma ve finansman maliyeti, merkez bankalarının altın rezerv hareketleri ve en belirgin unsur rezerv dışı altın talebi.
Finansal araçlar dünyasında, “bir enstrümana sığınma” gibi yalıtılmış bir hayat yok. Altın piyasası, çoklu belirleyici unsura karşılık dolar ya da diğer rezerv paraların borç alışverişinin yapıldığı para piyasasından daha derin değil. Bu yüzden çoklu unsurlardan birindeki değişiklik fiyatları etkiliyor.
Çok daha fazlası, günümüz uluslararası siyasetindeki popülizmin yükseldiği, sabah yatağından attığı tweet ile “füzeler yolda” mesajı atan devlet adamlarının sahne aldığı bir dünyada altın fiyatlarının o füzelerle yarışması işten bile değil.