Gelişmiş ülkelerdeki borsa endekslerinin düşmeye başlamasıyla, küresel fon akımları gelişmekte olan ülkelere yönelmeye başladı. Sermayenin kendi ülkelerine gelmesini sağlamak üzere, bazı ülke merkez bankaları faiz artırma yoluna gidiyor. Ancak, sermaye korkaktır. Siyasi ve ekonomik istikrarın olduğu ülkelere gider. Gelişmekte olan ülkeler, kısa dönemli kâr amacıyla gelen portföy yatırımları yerine, kalıcı doğrudan yatırımları kendine çekmek ister. Biz ise, son dönemde, doğrudan yabancı yatırımlar yerine, portföy yatırımlarını çekebiliyoruz ve cari açığımızı portföy yatırımlarıyla kapatmaya çalışıyoruz.
İşte, ekonomimiz için en büyük risk burada yatıyor. Portföy yatırımlarına daha fazla bağlı olmamız da belirsizlikleri artırıyor.
Merkez Bankası ve Akbank kaynaklı aşağıdaki tablolar, cari açığın finansmanını, ekonomimizin büyümesiyle karşılaştırılmasını ve finansmanın kompozisyonunu gösteriyor.
Büyümeye etki
Yukarıdaki bilgi ve grafiklerden anlaşılacağı gibi, küresel fon akımlarının yönü, ülkemizin 2023 hedeflerine uygun biçimde büyümesinde önemli rol oynayacak. Grafiklerde yer alan (*) işareti cari açığın finansmanının, net doğrudan yatırımlar, net portföy yatırımları ve net diğer yatırımlarla (bankalar-genel devlet-reel sektör dış kredi borcu, mevduat, ticari krediler) karşılandığını gösteriyor. Portföy yatırımları ise, devlet iç borçlanma senetleri (DİBS) ve hisse alımları ile bankalar-özel-kamu sektörlerine verilen dış borçlar olarak ülkemize giriyor.
Faiz seviyelerine etki
2017 yılının ikinci yarısından beri, cari açığın %50’den fazlası, portföy yatırımlarıyla finanse ediliyor. Dolar endeksindeki 103’ten 88’e gerileme olmasa, Dolar/TL döviz kuru 4.70 seviyelerini görebilirdi. Aşağıdaki tablodan anlaşılacağı üzere, sermaye girişlerinin cari açığın üzerinde olduğu dönemlerde, hızlı faiz düşüşleri görüldü. Şubat başından beri hisse senedi ve DİBS çıkışının 1.5 milyar doları bulması faiz artırımı yönünde baskı yaratıyor.
Ancak, bu baskıya elden geldiğince direnmek gerekiyor. (Yaman Törüner/Milliyet)