Türkiye ekonomisi 2017'yi yüzde 7,4'lük hızlı bir büyümeyle kapattı ama ekonomi enflasyonun yüzde 10'un üzerine çıktığı, cari açığın arttığı, döviz kurunda yükseliş trendinin sürdüğü zorlu bir süreçten geçiyor. Bir dizi zorluğun yaşandığı bu süreçte ekonomik büyüme için hem finansal kırılganlıkları azaltmak hem de dış politikada gerginlikleri gidermek gerektiğini belirten Türk Sanayici ve iş insanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik, yeni yatırım çekme konusunda yaşanan sıkıntıya dikkat çekiyor. Bu dönemde TÜSİAD olarak Türkiye'nin yeni bir kalkınma hikâyesi yazması hedefine kilitlendiklerini söyleyen Bilecik, Türkiye'nin yeni kalkınma hikayesinin sanayideki dijital dönüşümle yazılacağını belirtiyor.
-Başkanlığınız sürecinde TÜSİAD'da ele aldığınız projelerden söz eder misiniz?
-Başarı için ortak bir hedefe kilitlenmek gerekiyor. Biz 2018'de bir hedefe kilitlendik. Bu hedef, Türkiye'nin yeni bir kalkınma hikayesi yazmasıdır. Biz Türkiye'nin yeni kalkınma hikayesinin sanayinin dijital dönüşümü ile yazılacağına inanıyoruz. Sanayi Politikaları, Dijital Ekonomi, Girişimcilik, Sosyal Kalkınma başta olmak üzere ilgili yuvarlak masalarımızla küresel ekonomide büyük önem taşıyan dördüncü sanayi devriminin ülkemiz sanayisinde de başarıyla gerçekleşmesi için çalışıyoruz.
-Mevcut siyasi ve ekonomik iklim altında 2018 yılını değerlendirir misiniz?
-Son dört yıldır seçimler, referandum, darbe girişimi ve onu izleyen OHAL uygulaması altında Türkiye'nin çok normal bir süreç içerisinde olduğunu söylemek zor. Suriye'deki iç savaş ve Türkiye'ye yansımaları büyük öneme sahip. Şu anda Suriye'de biz de sınır güvenliğimizi tehdit eden unsurları ortadan kaldırmak için savaş halindeyiz. Müttefiklerimizle ilişkilerimiz de oldukça gerilimli geçiyor. 2018'de hem bu siyasi ve jeopolitik sorunlarımızla yüzleşiyoruz hem de finansal açıdan kırılganlıklarımızın olumsuz sonuçlar doğurmaması için çabalıyoruz. 2011'den beri, dışarıda küresel ekonomi durgunlaşıp içeride de siyasi gündem reformların ertelenmesine neden olunca, ekonomik büyüme için genişlemeci politikalara muhtaç kaldık. Bu politikaların kısa vadede büyümeyi olumlu etkilediğini, uzun vadede ise finansal kırılganlıkları olumsuz etkilediğini biliyoruz. Bu ortamda iç taleple hızlı büyü-meye devam etmek çok riskli. Ama olumlu bir gelişme var: Dış talebin yeniden canlanmış olması. Bu bizim için çok iyi bir haber. 2018 kritik bir yıl. Dengeli büyüme için reformların ön plana çıkması gerekir.
-Sözünü ettiğiniz zorluklarla birlikte büyüme ve yatırımlarda beklentiniz nedir?
-Bu yıl için yüzde 4,5 büyüme öngörümüzü paylaşmıştık. Fakat bunun için hem finansal kırılganlıklarımızı azaltmak hem de dış politikada gerginlikleri gidermek zorundayız, içerideyse OHAL'in son bulması ve normalleşme hala büyük bir ihtiyaç olarak karşımızda duruyor.
-OHAL süreci yatırımları nasıl etkiliyor?
-Aslında şu anda iki trend var. ihracatımızdaki artışla sanayide kapasite kullanım oranı yükseldi. Bu, yatırımların artacağına işaret ediyor. Küresel büyümenin canlanmasıyla yatırımların yeniden canlanmasını bekliyoruz. Öte yandan OHAL ve oluşan olumsuz algı maalesef hala etkili. 2017'de gayrimenkul hariç Türkiye'ye gelen doğrudan yatırım 6,2 milyar dolar. Oysa kriz yılı 2009'da bile bu rakam 6,8 milyar dolar olmuştu. Yeni yatırımcıları getirmekte zorlanıyoruz. Bunda jeopolitik riskler ve siyasi belirsizliklerin de rolü var. AB İle ilişkileri güçlendirmek yatırımlar açısından çok önemli. Türkiye AB üyeliği yolunda devam edeceğinin mesajını çok güçlü bir şekilde vermeli.
-Türkiye ekonomisine dair en büyük sorun olarak neyi görüyorsunuz?
-Şu anda en acil sorun, yüksek enflasyon. Bütün dünya bir dezenflasyon sürecinden geçiyor. Bize benzer gelişmekte olan ülkelerde enflasyon yüzde 5 ve altında. Bu ortamda yüzde 10'larda seyreden enflasyon bizim tüm finansal dengelerimizi alt üst ediyor. Bu ortamda sıcak para bile artık Türkiye'ye şüpheyle bakmaya başladı. Ayrıca yüksek enflasyon, faizlerin yük¬sek olmasının en önemli nedeni.
-Bu konuda çözüm öneriniz nedir?
Merkez Bankası'nın siyasetten bağımsız, enflasyon hedeflemesi politikasına ciddiyetle sarılması, hükümetimizin de kendi koyduğu hedefe sadık politikalar uygulaması gerekiyor. Bu ihtiyacı hükümetimizle her görüşmemizde dile getiriyoruz. Bir diğer konumuz, mali politika. Biliyorsunuz, Türkiye bütçe disiplinini başarılı bir şekilde sağladı ve devam ettiriyor. Ancak darbe girişimi sonrası ekonomiyi canlandırmak İçin atılan adımlar, Kamu Özel işbirliği projelerine verilen garantiler ve nakit dengesinde oluşan alışılmadık açıklar epey bir tartışma yarattı. Biz de bu yıl bütçeyi mercek altına alan izleme raporları yayınlamaya karar verdik, ilk rapor, son beş yılın değerlendirmesini ve 2018 bütçesini inceliyor ve yakında yayınlanacak. Bunu, yıl boyunca gelişmeleri takip eden dört ayrı rapor izleyecek.
-Ekonomiye dair mesajlar ön plana çıkıyor. TÜSİAD bu dönemde siyasete bulaş- mamayı mı tercih ediyor?
-TÜSİAD'ın kuruluşundan bu yana siyasete bulaşma gibi bir hedefi kesinlikle yoktur. Ama çalışma yapısına bakıldığında çok temel bir ekseni var ve bu da iş dünyasının İhtiyaçlarını ortaya koymak. Bu çerçevede özgürlükler, hukukun üstünlüğü, her projemizde mutlaka yer alıyor. Bunlar daha iyi bir ekonomi ve kaliteli büyümenin olmazsa olmazları.
“ERKEN SEÇİM İSTEMİYORUZ”
-Olası bir erken seçime bakış açınız nedir?
Erken seçim istemiyoruz. Bu ihtimal çok konuşuluyor ancak bu konuda karar verici olan kişiler de bunun söz konusu olmadığını dile getiriyor. Bu kararlılığın sürmesini ve seçimlerin olağan zamanında yapılmasını bekliyoruz. Seçimlerin ise kutuplaşmanın olmadığı, 21'inci yüzyıl Türkiye’si hakkındaki proje ve düşüncelerin yarıştığı, demokratik bir seçim olmasını diliyoruz. (Sibel Atik/Ekonomist Dergisi)