48. Dünya Ekonomik Forumu’nda “Gelişmekte olan ekonomiler için yeni büyüme paradigması” başlıklı oturumda konuşan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek Türkiye’nin başlıca büyüme anlamında son 15 yılda başlıca başarı hikayelerinden biri olduğunu söyledi ve ortalama yüzde 5.7’lik bir büyüme sergilediğini vurgulayarak, “Ekonomik kriz sonrası ise bu oran daha da yüksek, yaklaşık yüzde 6.7’lik bir büyüme kaydetti. Bu oran son yüzyılda ise ortalama yaklaşık yüzde 4.8’lik bir büyüme kaydetti. Yani ülke olarak güçlü bir büyümemiz var” dedi.
Türkiye’nin bu yıl ve gelecek yılın da ötesinde uzun vadede ekonomik görünümü hakkında iyimser olduğuna dikkat çekerek “Bunun en önemli nedenlerinden biri Türkiye’nin demografik yapısı; Türkiye’de küresel kriz sonrasında 8.4 milyon istihdam yarattık. İstihdama katılım artıyor. Çalışan nüfus yaklaşık yüzde 2 artışta. Yani demografik yapımız büyümeyi destekliyor. İkincisi ise hükümetimiz altyapıya, eğitime yatırımlara, Ar-Ge ekosistemine ve inovasyona öncelik veriyor. Verimlilik artışı da hayli güçlü, OECD ortalamasının üzerinde verim artışları kaydettik.” dedi.
Şimşek konuşmacı olarak katıldığı oturumda Türkiye’nin uzun vadeli görünümü hakkında neden iyimser olduğuna dair yanıtında “Son olarak da kurumların kalitesi bizim için çok önemli. Evet, Türkiye’deki kurumların kalitesi hakkında büyük bir tartışma var. Fakat şu an biz sadece jeopolitik olaylara ve yurtiçi şoklar gerekli tepkileri veriyoruz. Türkiye hukukun üstünlüğüne, demokrasi standartlarına bağlıdır. Kaliteli kurumlar yaratma taahhüdünü sürdürmektedir. Ayrıca hala bir sona gelinmese de hala AB üyesiyiz.Büyümemiz bence bu üç önemli unsura bağlı düşünüldüğünde pozitif bir görünüm içinde" dedi.
Türkiye’de yapılması gereken reformlara ilişkin de konuşan Şimşek, şu değerlendirmeleri yaptı:
“İnsan sermayesine yatırım yapmalıyız. Türkiye’de eğitime erişim oranı ciddi oranda arttı. Bugün okul öncesi eğitimden doktora seviyesine kadar tüm eğitim ücretsiz hale getirildi. Neredeyse herkese burs imkanı sağlıyoruz. Türkiye olarak vergi gelirlerinin yüzde 23’ünü eğitime aktarıyoruz. Bu birinci sıradaki önceliğimiz”
“İstihdam piyasası esnekliği ve mesleki eğitimler, kişilere yetkinlik kazandırmak da insan sermayesi açısından çok önemli, bu sebeple aktif istihdam piyasası politikalarımız mevcut”
“Türkiye’yi FDI için daha cazip hale getirmeliyiz”
“FDI için cazibeli hale getirmekten bahsedersek 85 milyon nüfusa sahip, GSYH büyümesi siyasi risklere rağmen inanılmaz büyüme kaydetmiş bir ekonomi. Satın alma paritesine göre 26 bin dolar kişi başı gelirimiz var. Yani Türkiye zaten şu haliyle de hayli cazip bir Pazar. Ama daha fazla cazip hale getirmek için büyüme destekli reformları gerçekleştirmeliyiz.”
“Bahsettiğimiz reformlar yatırım ortamını iyileştirecektir. Bazen hedeflenmiş teşvikler de işe yarar. Türkiye’ye yatırım yapmak isteyen şirketlere ciddi avantajlar sunuyoruz. Türkiye’nin cari açığını yükselten ithalatı azaltırlarsa ya da ihracatı artırırlarsa ek vergi imkanları sağlıyoruz. Bu korumacı bir tutum ya da çerçeve değil.”
“Brezilya, Çin, Güney Afrika şanslı tabi şu anlamda Suriye gibi artık işlevini yitirmiş devletlere komşu değiller.”
“Siyaset Türkiye ekonomisini yavaşlatmadı. Sadece jeopolitik gelişmeler büyümeyi aşağı yönlü baskıladı. Bölgemizde olanlar önümüze birer yavaşlatıcı etken olarak çıktı. Türkiye dünya üzerinde en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke. Bunlar gerçekler. 3.5 milyon sığınmacı için Suriye krizi başladığı 2011’den bu yana toplam 34 milyar dolar harcadık. Ama Suriye ile 911 km uzunluğunda sınırımız var. Ve bu gerçekle baş etmek zorundayız.”
“Terör de yüksek risklerimizden biri. Fakat tüm bunlara rağmen 2017 yılında – 4. çeyrek rakamlarımız henüz açıklanmamış olsa dahi – reel anlamda yüzde 7’nin üzerinde bir büyüme kaydettik ve bir yılda 1.3 milyon iş yarattık. 28 üyeli Avrupa Birliği bir yılda toplam 1.9 milyon iş yaratabildi.”
“Türkiye ekonomisinin kırılganlığı siyasi değil düşük tasarruf oranı”
“Yani Türkiye momentumu olan bir ekonomi. Kırılganlığımız siyasi değil. Kırılganlığımız aslında düşük tasarruflar. Yatırım oranımız yüzde 29-30 civarındayken, tasarruflarımız yüzde 24-25 oranında. Bu da büyük bir cari açık anlamına geliyor. Bir anlamda küresel risk iştahının vicdanına kalmış durumda gibiyiz. Bu yüzden de son yaptığımız reform ise KOBİ’lerin - Hindistan ve Endonezya’da da olduğu gibi – yabancı para birimleri üzerinden borçlanmasını kısıtlamış olmamız. Yasa bugün imzaya geldi. Liranın güçsüzlüğü enflasyonun en önemli nedeni. Bu yüzden KOBİ’leri regülasyonlarla dövize karşı kırılganlık konusunda korumayı hedefliyoruz”