MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceğini açıkladı. Bahçeli, "Benim aklım hep Türkiye’dir arkadaşlar. MHP’nin Cumhurbaşkanı adayı yoktur. Genel başkan aday olmayacaktır. MHP ittifak olursa ittifakla, olmazsa kendi partisi olarak milletvekilliği seçimlerine girer, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Yenikapı ruhuyla hareket ederek, Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleme kararı alır. Bu kadar nettir" dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP'nin 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday göstermeyeceğini söyledi. MHP'nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Yenikapı ruhuyla hareket ederek, Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleme kararı alacağını belirten Bahçeli, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, anayasa değişikliği ve halkoylamasıyla kabul edilmiştir. Bu süreç 3 Kasım 2019 tarihinde yapılacak olan milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimiyle uygulamaya bütün kurum ve kurallarıyla beraber geçecektir. Böyle bir süreci gölgelemek, tartışmak, farklılaştırmak, demokrasiden yana bilmem kimden yana diye ayrımlarla her türlü kaosu, krizi davet etmek doğru bir şey değildir. “Siyasi şartlar değişti, ben şöyle düşünüyorum” demek durumunda değillerdir. MHP, Cumhurbaşkanlığı adayı göstermeyecektir. MHP’nin Genel Başkanı Cumhurbaşkanı adayı olmayacaktır. Yenikapı diye başlayan bir ruhla hareketle anayasada beraber hareket ettiğimiz, halkoylamasında beraber hareket ettiğimiz, uygulamasına önderlik yapan parti ile beraber sonuç almak Türkiye’nin hayrına olacağı inancındayız. Daha net olarak ifade ediyorum, herhangi bir sebeple Recep Tayyip Erdoğan aday olmaktan vazgeçerse, “ben böyle bir yola girmek istemiyorum” der ise o kendisinin bileceği iştir. Ama başlatılan bir ruha MHP sadıktır. Bu yeni ruh, Yenikapı meselesini de iyi anlamak lazımdır" dedi.
2018 SİYASİ OLARAK HAREKETLİ YIL OLACAK
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, medyanın Ankara temsilcileriyle sohbet toplantısında açıklamalarda bulundu. Bahçeli sözlerine şöyle başladı: "Bazen yanlış yorumlarla MHP’yi küçültücü ve karalayıcı üsluplara da şahit oluyoruz. Anında cevap verme imkanımız olmuyor olsa da arkadaşlarımıza tavsiyemiz sabırlı olmalarıdır. Birçok yanlış bilgi akışı var. Haksız değerlendirmeler var. Gerçekleri belirten konuşmalar var ama bazen de olayları saptıran konuşmalar olmaktadır.Burada bulunan, güzel sofrayı şereflendiren arkadaşlarımız olarak aklınızda ne varsa, ne merak ediliyorsa bunu açıklıkla sormanızı, samimi bir üslupla cevap vermeyi tercih etmekteyim.2018 yılı siyasi olarak çok hareketli olacaktır. TBMM’de temsil edilen siyasi partilerin kurultay süreci bu yıl içinde yaşanacaktır. Belki de 2018 yılının yarısına kadar siyasi partiler büyük kurultaylarını tamamlayacaklardır. Büyük kurultaylarını tamamlamış olan partiler önemli hedefler ortaya koyacaktır. Türkiye’yi ve dünyayı yorumlamanın gayreti içerisinde olacaklardır. Türkiye’nin siyasi gündemi olan 3 konu üzerinde faaliyetlerini sürdüreceklerdir. Yerel yönetimler seçimi bir tanesidir. Bugünkü takvime baktığımızda bunun günü 30 Mart 2019’dur. Diğer ise Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği genel seçimleridir. Bunun da tarihi 3 Kasım 2019’dur."
Bahçeli daha sonra basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Bahçeli'nin verdiği yanıtlar şöyle...
AK PARTİ İLE SEÇİM İTTİFAKI OLACAK MI?
(Cumhurbaşkanı’nın önemli bir ifadesi oldu. “Kimse sürece limon sıkmasın” dedi. Nasıl bir adım süreci izlenecek? Sizin bir cumhur ittifakı ifadeniz var. Bir çalışma yapılacak belli ki. MHP ilk turda kendi cumhurbaşkanı adayını çıkaracak mı? Yoksa Erdoğan’ı mı destekleyecek? sorusu üzerine)
"Sualiniz büyük oranda basınımızın yapmış olduğu tartışmalar ve MHP hakkında vermiş olduğu hükümleri kapsayan bir sual. Bunun net ifade edilmesi gerekiyor, size teşekkür ediyorum. MHP olarak şu an Adalet ve Kalkınma Partisi sayın genel başkanı ve Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey ile ittifak konusunda ve siyasetin geleceği konusunda herhangi bir görüşmemiz olmamıştır. Ancak kamuoyunda tartışılan konular dolayısı ile sayın cumhurbaşkanının gündemine veya bizim gündemimize de düşmektedir. Onun için bu konuyu ilerki günlerde arzu ediliyorsa bir görüşme talebi olduğu takdirde görüşülür. Olmadığı takdirde biz inandığımız konular üzerinde görüşlerimizi tekrarlayarak Türkiye’nin istikrarlı bir ortama kavuşması açısından yükleneceğimiz sorumluluğu yerine getirme gayreti içerisinde olabiliriz. 12 Eylül ara rejimi veyahut darbe sonrası Türkiye’nin yeniden siyasi yapılanma sürecine girdiği ortamda seçim mevzuatı üzerinde görüşmeler olmuş ve bazı kararlar oluşmuştur. Bunu sözün başlangıcı olarak hatırlatmakta yarar görüyorum. Arzulanan ne idi? Arzulanan 12 Eylül ruh ve felsefesini devam ettirebilecek bir siyasi yapının oluşması amacıyla bu düşünülmüştür.
Bir matris düşünün. Matrisin dikey kısmında 1977 yılının TBMM’de temsil edilen partilerin adları yazılı, bu adalet partisi CHP ve MHP’dir. Yatay kısmında ise bilinen ve Türkiye’de uygulanan seçim sistemleridir. Zannediyorum 12 Eylül yönetiminin sorusu şu olmuştur. Kamuoyunda bu da tartışılmıştır ve doğruluk payı da çok yüksek olarak görülmüştür. Denmiştir ki biz Türkiye’de yeni bir 12 eylül felsefesine uygun bir siyasi yapı düşünüyoruz. Bu yapının oluşabilmesi için TBMM’de bulunan siyasi partiler veri kabul edilerek, Milli Selamet Partisi ve MHP dışında iki partili bir parlamenter sistem nasıl olur? Bu seçim sistemi ne olmalıdır? Zannediyorum uygun buldukları çalışmaları ilgili kişilerle yapmışlardır ve sonucunda Türkiye genelinde yüzde 10 barajı seçim çevrelerinde ise yüzde 20-25 barajı öngören çift barajlı uygulamasına geçilmiştir. Buradaki sonuç itibariyle de Türkiye’de Adalet Partisi veyahut o düşüncenin çevreleriyle beraber kapsayacak tarzda bir yapı olarak Milliyetçi Demokrasi Partisi’ni, gelişen sol hareketleri temsilen ve köklü geleneği olan CHP’yi içine alacak tarzda Halkçı Partiyi ön gören bir çalışmanın arzusuyla bunlar yapılmıştır. Merhum Özal Anavatan’ı kurmak suretiyle sürece girmiştir. Bir seçim sonucu elde edilmiştir. Beklenen Milli Selamet Partisi ve MHP dışında, kapsamları aynı olan partilerle sonuç alınmıştır. O zaman yüzde 10 barajı çok yüksek görülmüştür.
O zaman bir çok arayışlar olmuştur. Hatta seçim beyannameleri incelendiğinde bir çok parti barajın aşağıya çekilmesi konusunda vaatlerde bulunmuşlardır kimisi yüzde 5 ile 3 olabilir, kimisi bu hal böyle kalırsa daha iyi olur, kimisi de biraz daha yumuşatılması lazım şeklinde yaklaşmışlardır. Bu gerçek karşısında parlamentodaki partiler beklenilen sonucu verememiştir, toplam seçmenin en az yüzde 20’si dışında parlamento dışında temsil kabiliyetini kaybetmiştir. Bu çok tartışılmıştır, hala da tartışmalar devam etmektedir. Böyle bir durum karşısında partiler çok farklı arayışlara girmişlerdir. Mesela bir parti çıkmıştır. “Ben yüzde 10 barajını aşamam, yüzde 20-25 ağırlığımız olmakla beraber oradan sonuç almış olsak da yüzde 10 barajına takılabiliriz” diyerek kendilerinin bağımsız adaylar göstermek suretiyle Türkiye’nin bir çok bölgesinde bağımsız adaylarla TBMM’de temsil edilmişler ve o günkü şartlarda grup kurabilecek niteliğe de kavuşmuşlardır. Ama bu arada yasada yeri olmayan bir arada hareket etme yönüyle ve öndeki engelleri aşabilme amacıyla partiler bir ittifak kavramı üzerinde çalışmaya başlamışlardır. İşte 91 yılındaki ittifak budur. Yani yüzde 16’ya yakın bir oranda parlamento dışında kalmış olan partiler “Bu seçimde ne yapabiliriz? Sonucu elde edemezsek daha farklı sonuçlar doğabilir. Partilerde bir yok oluş, tükenişe doğru gidebilir. Onun için ya barajı aşağı indirebilecek bir yapıyı mevcut parlamentoda bulunan siyasi partilere ve iktidara anlatmak suretiyle bunu değiştirmeliyiz. Ya da bir başka yol bulmalıyız.
İTTİFAK YAPTIK YARDIMDAN MAHRUM KALDIK
91 yılında Refah Partisi, MHP ve ıslahatçı demokrasi partisi ittifak oluşturmuşlardır. Bu ittifak yasal değildir. yasal olmamakla beraber o zamanki tartışmalar içerisinde zorunlu bir ittifak olarak da nitelendirilmiştir. Ama siyasi partiler önlerindeki engeli aşmak ve demokrasiyi tıkayan unsurları kırmak amacıyla bir çok şeye katlanmışlardır. Söz gelimi MHP gibi, bu sefer Refah Partisi adı altında seçime girilmiştir. Netice itibariyle üç partiden oluşan bu ittifak 62 milletvekili ile TBMM’de temsil edilmiştir. Ancak sonuç itibariyle seçimden Refah Partisi adıyla girildiği için seçim sonuçları Refah Partisi’nin adına yazılmıştır. MHP ile Islahatçı demokrasi partisi’nin ne kadar oy aldıkları belli değildir. hazineden yardım siyasi partiler için yüzde 7 oy oranına sahip partiler yararlanır demiştir fakat yüzde 16 küsür oy oranıyla TBMM’de temsil edilen partilerin oylarının ne olduğu belli olmadığı içindir ki hazine yardımından da mahrum kalmışlardır.
MHP'NİN BARAJ SORUNU YOK
Bu tecrübeyi yaşayan birisi olarak, çekilen sıkıntılar olarak Türk siyasi hayatındaki demokrasinin kökleşmesi siyasi yapının normalleşmesi ve zenginleşmesi açısından bir deneyimi yaşayan bir kişi olarak, önümüzdeki yıllarda göz önüne aldığımız takdirde MHP bir ittifak olayı söz konusu olacaksa bu yasal olmalıdır. Bu yasal olmanın bugünkü imkanı nedir? Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulamaya geçeceği süreç içerisinde çıkartılacak olan uyum yasalarından seçim ve siyasi partiler, milletvekilliği seçimi, cumhurbaşkanlığı seçimi gibi kanunlar olacak ise o zaman siyasi partilere ittifak yapma imkanı, seçim sistemine de bu ittifakın nasıl gerçekleşeceğine dair maddelerin konulması gerekmektedir. MHP üzerinde tartışılması mümkün olabilecek bir yaklaşımı ortaya koymuştur. Bu ittifakı izah edebilmek için partilerin aldıkları oy oranıyla, Türkiye genelindeki geçirdikleri sıkıntıları ifade ederken bir cümle sarf etmişizdir. Hala doğru bir cümledir, “Yüzde 10 barajı ağır bir barajdır” Bu ifadeyi kullandığımız zaman basında yer alır almaz, TV’de daimi personeli haline gelmiş olan yorumcular “MHP barajı endişesine sahiptir. Onun için yüzde 10 barajı ağır demektedirler” Neye göre yorum yapıyorsunuz? 5 tane değerli kamu araştırmacısı değil, kamuoyunu yönlendirmeyle görevlendirilmiş şahsiyetler “MHP çıkış yolu olarak başka bir şey söylüyorlar” diye, sanki 15 günlük parti barajı aşıyor, ama MHP aşamayacak gibi ters bir yorum içerisine giriyorlar. Bu haksızlıktır. MHP’nin baraj diye bir sorunu yoktur. O zaman mesele barajın aşılıp aşılmaması MHP’nin meselesidir. Bir başkasının meselesi olmamalıdır. Eğer Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulama sürecine girdiğimizde Meclis’teki içtüzük değişimiyle beraber uyum yasaları da gündeme gelecek ise MHP diyor ki bugün veya yarın bazı gelişmeleri de göz önüne alarak seçim kanununda, siyasi partiler kanununda acaba bir ittifak kavramı yer alabilir mi? Bu nasıl olabilir sorusunu soruyor. Ve kamuoyunda da tartışılmasını istiyor. Hem kalkacaksınız 16 Nisan referandumunda yüzde 49 oyla hayır kampanyasının önderi olduğunuzu, arkasından da ona destek veren aydınlar ve gazeteciler olarak değerlendirmelerde bulunacaksınız. Bunun gerçekleşmesi içinde yine yasal olmayan yollarla ittifak arayışına gireceksiniz.
OYLAR BELLİ OLSUN
Bunu yapacağınız yerde buyrun Meclis’te bir ittifakı nasıl yapılabileceğine dair yasal ve ahlaki boyutunu ortaya koyalım. MHP’nin söylediği budur. A Partisi seçime girecek, B Partisi seçime girecek, C partisi seçime girecek. Alfabe 29 istediğiniz partiyi koyabilirsiniz. Ama A Partisi seçime girerken; böyle bir durum karşısında MHP C Partisi’ni ittifak olarak takdim ediyor. Yani oy pusulasını gözümüzün önüne getirdiğinizde, bir tarafta A, bir tarafta B partisi bir tarafta da C ittifakı var. Geçmişle mukayese ettiğimiz vakit partilerin siyasi kimliğini ortadan kaldırmadan, yasal haklarına kavuşturarak, varlıklarını sürdürebilmek için C ittifakının altında, hangi partiler var ise o zaman ittifak E ve F partisi ile gerçekleşecek demektir. Devlet Bahçeli olarak sandığa gittiğimde ittifaktaki parti, oy pusulasına bakacağım. MHP’li olduğum için önce MHP’ye vereceğim, sonra da C ittifakını verecek. Bir başkası gelecek F’ye vuracak, diğeri C’ye verecek. İki partinin de oyları belli olacak.
Efendim C Partisini neden kullandınız… Bazı gazeteciler var C’yi sulandırmak için A’dan niye başlamadınız diyor. C’de bir sır vardır o da cumhurbaşkanlığı seçimidir değerli arkadaşlar. Bu önemlidir, bu önemli bir çağrıdır. Kimse farklı farklı yorumlamaya girmesin. Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi ortamda, cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği uygulamalarda her olayı yakından inceleyen MHP, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçişin doğru olacağı kanaatiyle bir çağrıda bulunmuştur. Adalet ve kalkınma partisi, 32 maddelik bir hazırlıkla bizlere gelmişlerdir. Üzerinde uzman arkadaşlarımızla, sayın başbakan ile çalışmalarım sonrasında 18 maddeye düşülmüştür.
TÜRKİYE'DE CUMHURBAŞKANIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ VARDIR
Şimdi Türkiye’nin bir gerçeği şudur. Bu çalışmanın sonucunda TBMM’de 3 madde geçici, 18 madde esas olarak bir anayasa değişikliği yapılmıştır. Bu anayasa değişikliği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Bu kadar nettir bu. Bunu farklı farklı yorumlamaya gerek yoktur. Hayır diyenler buna gölge düşüremez, Evet diyenler ise şımaramaz. Yani Cumhurbaşkanlığı Sistemi, TBMM’de kabul edilmiştir anayasa değişikliği olarak. Sonra referanduma gidilmiştir. Kabul oyu çıkmıştır ve şu an cumhuriyetin kuruluş dönemi 46 çok partili hayata geçiş, şimdi de Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi olarak cumhuriyet tarihinin üçüncü evresi oluşmuştur. Bu yasal yönden doğrudur, irade yönünden kabuldür, üzerinde itiraz söz konusu olmamalıdır. Söz konusu yapmaya çalışanlar zaten başka amaçlara dolaylı veya dolaysız hizmet etmeye gayret edenlerdir.
Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vardır. Efendim referandumda yüzde 49 ile yüzde 51. E olabilir, bir oy dahi geçerli kabul edilmeyecek ise o zaman ne yapacağız? Yani 49 bin 999. Öbür tarafta da 50 bin oldu. Aradaki bir oy bu milletin evladının oyu değil midir? Bir de buna geçmişte örnek göstermek de lazım. Siyasi yasaklar kalktığı zaman, siyasi yasaklarla alakalı referandum yapıldı. Yüzde 49-51 oranında çıktı ve siyasi partiler tekrar partilerinin genel başkanları konumuna geldi. O zaman Doktor No diye de tişört türemişti, bir kısım da evet demişti. Siyasi yasaklar kalktı ve partilerin hepsi genel başkan olma noktasına geldi. Bu gerçeği hatırlamak lazım. Böyle bir durumda yüzde 49 ile 51 arasında Hayır ve Evet farkı vardı. Şimdi hayır diyenler dahil, hiçbir genel başkan ben bu halkoylamasını kabul etmiyorum, partimin de başına geçmiyorum diyen çıktı mı? Hepsi koşarak gitti. Şimdi o dönemde o geçerli, bu dönemde bu anormal. Böyle bir demokratik anlayış olmaz.
MHP ADAY GÖSTERMEYECEK
Buradan özetle ifade ediyorum. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, anayasa değişikliği ve halkoylamasıyla kabul edilmiştir. Bu süreç 3 Kasım 2019 tarihinde yapılacak olan milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimiyle uygulamaya bütün kurum ve kurallarıyla beraber geçecektir. Böyle bir süreci gölgelemek, tartışmak, farklılaştırmak, demokrasiden yana bilmem kimden yana diye ayrımlarla her türlü kaosu, krizi davet etmek doğru bir şey değildir. “Siyasi şartlar değişti, ben şöyle düşünüyorum” demek durumunda değillerdir. MHP, Cumhurbaşkanlığı adayı göstermeyecektir. MHP’nin genel başkanı Cumhurbaşkanı adayı olmayacaktır. Yenikapı diye başlayan bir ruhla hareketle anayasada beraber hareket ettiğimiz, halkoylamasında beraber hareket ettiğimiz, uygulamasına önderlik yapan parti ile beraber sonuç almak Türkiye’nin hayrına olacağı inancındayız. Daha net olarak ifade ediyorum, herhangi bir sebeple Recep Tayyip Erdoğan aday olmaktan vazgeçerse, “ben böyle bir yola girmek istemiyorum” der ise o kendisinin bileceği iştir. Ama başlatılan bir ruha MHP sadıktır. Bu yeni ruh, Yenikapı meselesini de iyi anlamak lazımdır.
DÜŞÜNCEMİZ CUMHUR İTTİFAKI
4’ncü Murat ile bir kayıkçı… Sandalcı arasında gelişen bir olayı vardır. İncelenmesinde de yarar vardır. 4’ncü Murat kayığa biner, denizde gezmeye çalışır bir de kayıkçı vardır. Onunla da sohbet eder. Sohbetler sırasında İstanbul’da çok kapı vardır. Herkes Ağırkapı’yı bilir, Kumkapı’yı bilir. Ama o diyalog sırasında der ki “Şuradan yeni bir kapı açın, ben oradan İstanbul’a gireceğim” der. Sonra bu kapının, bunun hikayesi uzundur. Kayıkçıya da derki nereden gireceğimi bir kağıda yaz ver der. O da bir kâğıt bir şey yazar verir. Herkes Kumkapı ağırkapı zanneder. 4’ncü Murat şuradan gireceğiz der orası Yenikapı olarak. Sonra kayıkçının başını vurdurur. Bir de bakar ki, hangi kapıyı yazmış. Bakın bakalım bunun kağıdına der. Kağıdına bakarlar ki yazdığı Yenikapı’dır. Türkiye’de yeni bir kapı açılmıştır. Bu uygulamalardan doğan aksaklıklardan, faydalardan özetlenerek gelinmiş olan bir yapıdır. Tekraren ifade ediyorum. MHP, Türkiye’nin geleceğini dikkate alarak, birliğini dikkate alarak, eğer yeni bir sürece girilmişse, bunun başlangıcı 3 Kasım 2019 olacaksa, o zaman MHP cumhurbaşkanlığı veya milletvekilliği seçiminde bu yönüyle hareket edecektir. Düşüncemiz, cumhur ittifakıdır. Bu partileri ilgilendiren bir konudur. Cumhur ittifakında büyük bir birlik, anayasa değişikliğindeki birlik devam etmesi gözüküyor ise o zaman cumhurbaşkanlığının ittifakı da bu ittifak olur.
ERDOĞAN'I DESTEKLEME KARARI ALIR
Tekraren söylüyorum, artık o 5 tane televizyoncu, akşam programa başlıyor. Bahçeli ne demek istedi? AKP’nin içerisinde şöyle olur, bunlara benim aklım ermez. Benim aklım hep Türkiye’dir arkadaşlar. MHP’nin Cumhurbaşkanı adayı yoktur. Genel başkan aday olmayacaktır. MHP ittifak olursa ittifakla, olmazsa kendi partisi olarak milletvekilliği seçimlerine girer, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Yenikapı ruhuyla hareket ederek, Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleme kararı alır. Bu kadar nettir."