Selefi Abdullah Gül’ün güncel konular hakkında her söylediğine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AK Parti yönetimi neden bu kadar sert tepki göstermeye başladı sizce?
Muhalefet partileri söylediğinde o kadar etkili olmayan eleştirilerin, Gül tarafından çok daha ılımlı söylendiği halde halkın kulağında daha çok yankı bulduğunu gözlemeleri olabilir mi?
Ya da bugünün Türkiye’sinde Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı seçiminde rakip olabilecek –şu anda görünen- belki de tek ismin Gül olduğunu düşünmeleri olabilir mi?
Evet, İYİ Parti genel başkanı Meral Akşener cumhurbaşkanı adaylığını açıklayan ilk siyasi parti lideri oldu. Ama Akşener aynı zamanda seçimin ikinci turuna CHP’nin adayının kalması halinde ona destek vereceğini de açıkladı.
Tabii Akşener’in hesabı önemli bir varsayıma, Erdoğan’ın ilk turda yeniden seçilmesi için gereken yüzde 50 artı 1 oyu alamayacağı varsayımına dayanıyor. (Malum, bu durumda ilk turda en yüksek oyu alan iki aday arasında basit çoğunluk esasına göre yapılacak ikinci tur oylama.) Oysa Erdoğan da bütün hesaplarını işi ikinci tura bırakmamak üzerine yapıyor.
Erdoğan ikinci turda karşısına Akşener de çıksa, diyelim adaylığını açıklayıp CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da çıksa kazanabileceğini düşünüyor gerçi; çoğunluğunun muhafazakâr-milliyetçi değerlere sahip olduğu artık belli olan günümüz Türkiye’sinde kendi karşısında bir kadın adayın, ya da Alevi kökenli sosyal demokrat bir adayın şansı olmayacağını hesaplıyor.
Kılıçdaroğlu geçenlerde –ilk defa- adaylığını koyabileceğini ima etti. Siyaset çevrelerinde konuşulana kulak verirseniz, Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı daha çok “Hazır lider koymuyorken öne çıkayım” niyetinde olan CHP’lileri susturmak için olabilir. Bildiğimiz kadarıyla Kılıçdaroğlu henüz kararını vermiş değil.
Tabi CHP için bir seçenek daha var. O da hiç aday göstermemek. Tıpkı Erdoğan’ın hesabında olduğu gibi iş ikinci tura kaldığında cumhurbaşkanlığının Erdoğan’da kalabileceği ihtimalini düşünerek hiç aday göstermemek seçeneği…
Bu durum, evet CHP’liler arasında ciddi sarsıntılara, tartışmalara yol açabilir ama zaten CHP içinde ciddi tartışmalara yol açmayan bir konu var mı ki?
Aday göstermeme seçeneği Gül’ün önünde adaylık ihtimalleri açabilir mi? İşte siyasetin önündeki sorulardan birisi bu.
Şu tahlili dikkate almak lazım: Gül Türkiye’deki bir grup seçmen için ilk tercih olabilecek bir siyasetçi. Ama daha önemlisi bir grup seçmen için en iyi ikinci tercih, “Erdoğan olmasın da kim olursa olsun” keskinliğinde bir grup seçmen için de oy verilebilecek tercih olabilir. Buna merkez sağdan sosyal demokratlara, Kürt seçmene kadar çoğu kesim isteyerek, ya da kerhen dâhil olabilir.
Siyaseti bilimsel anket çalışmalarıyla yakından izleyen AK Parti yönetimi elbette bu durumu görüyordur.
Peki, Gül bu topa girer mi? Erdoğan’a rakip olur mu?
Bence şu aşamada olmaz. Hayır, çekindiğinden, kimi siyaset ve iş çevrelerinin sitemle öne sürdüğü gibi korktuğundan değil. Gül, kendisini ortaya koymaktan, risk almaktan çekinmediğini geçmişte göstermiş bir siyasetçi. Türkiye’de İslamcı siyasetin Necmettin Erbakan gibi efsanevi isminin iradesine rağmen 2000 yılında Fazilet Partisi kongresinde Recai Kutan’a meydan okuması bunun en açık örneği. Gül o seçimi kaybetti ama AK Parti’nin 2001’de kurulup, 2002’de hükümete gelmesine yol açan “Yenilikçiler” hareketinin miladı da o yenilgi oldu. Evet, son açıklamalarından artık AK Parti’yi ilk başbakanlığını, ilk cumhurbaşkanlığını yaptığı parti değil, daha çok Erdoğan’ın kontrolünde bir oluşum olarak gördüğü anlaşılabiliyor. Yine de Gül, yıllarca beraber siyaset yaptığı Erdoğan’a doğrudan cephe almamakta özenli davranıyor.
Gül “korktuğundan” sessiz kalıyor değil. Türk halkını iyi tanıdığından, sokağa çıktığında yanında, arkasında güvenebileceği birilerini bulacağından, lafta kalmayacak desteği göreceğinden az çok emin olmak istiyor. Fillerden şikâyet eden ahalinin Timur’a karşı öne sürüp arkasında durmadığı öyküdeki Nasrettin Hoca gibi yalnız bırakılmak istemiyor belki de, özellikle önceki cumhurbaşkanı sıfatıyla.
Buna iş dünyasında da, siyaset dünyasında da “hesaplı risk” almak deniyor.
Seçime daha çok olmasına rağmen tartışmanın erken başlamasının belki de bir faydası bu oldu. Stratejik önemdeki gelişmeleri günlük iniş çıkışların heyecanıyla değil, daha serinkanlı izlemek imkanı veriyor.