Tartışmanın fitilini Meral Akşener ateşledi. Akşener’in 656 No’lu KHK ile iç savaş çağrısı yapıldığını savunan tweet’inin mürekkebi kurumadan CHP devreye girdi. Kılıçdaroğlu’nun başkanlığında yapılan toplantıdan KHK’yı Anayasa Mahkemesi’ne götürme kararı çıktı.
Geçmişinde faili meçhul cinayetlerin bulunduğu bir ülkede bu hassasiyetin oluşması normal. Ayrıca 15 Temmuz’un travmasının hâlâ canlı olduğu bir dönemde, iç savaş çağrışımı yapmak ne demek? Bunun ima edilmesi dahi tehlikeli. Peki KHK’da iç savaş çağrısı yapılıyor mu? Öyle bir kıyamet koparıldı ki, algı olgunun önüne geçti.
Bu açıdan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal’ın açıklamaları yerindeydi. Adalet Bakanı Gül “Burada yapılan düzenleme, sadece 15 Temmuz ve sonrasında 16 Temmuz’daki darbe girişiminin püskürtülmesiyle ilgili” dedi. Mahir Ünal “Düzenleme sadece 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz sabahını ifade ediyor” diye konuştu.
NEDEN İHTİYAÇ DUYULDU?
Açıklamalarla yetinmedim. Bu düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu sorusuna cevap aramak üzere AK Parti yöneticileriyle konuştum.
Öncelikli olarak tartışılan konuyu netleştirmek gerekiyor. İki düzenleme var.
1- 8 Kasım 2016 tarihinde çıkarılan 6755 sayılı Kanun’la 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında görev alan kamu görevlilerine “yargılanmama” güvencesi getirilmişti.
2- 8 Kasım 2016 tarihli düzenlemenin 37. maddesi’nde, “15.07.2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında karar alan, karar veya tedbirleri icra eden, her türlü adli ve idari önlemler kapsamında görev alan kişiler ile Olağanüstü Hal süresince yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler kapsamında karar alan ve görevlerini yerine getiren kişilerin bu karar, görev ve fiilleri nedeniyle hukuki, idari ve cezai sorumlulukları doğmaz” deniliyor.
Bu madde ile 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında ve devamında çıkarılan KHK doğrultusunda karar alan hâkim, savcı ve polis başta olmak üzere kamu görevlilerine koruma sağlanmıştı.
3- Tartışmaya neden olan 656 No’lu KHK’nın 121. maddesiyle 15 Temmuz’un bastırılmasında görev alan sivillere yargılanmama güvencesi getirildi.
Peki tartışmaya neden olan sivillere neden koruma getirildi?
Darbe davalarında FETÖ’cü sanıklarının ve avukatlarının şehit aileleri ve gazilere yönelik olarak, “Yargılanacaksınız” şeklindeki tehditleri etkili olmuş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısı üzerine sokağa çıkıp, canı pahasına darbenin bastırılmasını sağlayan sivillere yasal bir güvence getirilme ihtiyacı hissedilmiş. Unutulmasın, 15 Temmuz, dünya tarihine sivillerin bastırdığı darbe girişimi olarak geçti. Darbecilerin sistematik olarak, “Yargılanacaksınız, hesap vereceksiniz” şeklindeki tehditlerinin şehit aileleri ve gaziler üzerinde meydana getirdiği moral bozukluğu üzerine bu düzenlemenin yapılmasına gerek duyulmuş.
Burada tehlikeli olan ileriye dönük terör olaylarının bastırılmasının bu kapsama alınması noktasıydı. Ancak iktidar yöneticileri ısrarla düzenlemenin 15 Temmuz’la sınırlı olduğu konusunda güvence verdiler. Kişisel güvenceler değil, asıl olan yasal düzenlemedir. Buna rağmen yine de ileriye dönük kuşkular giderilemezse, yeniden değerlendirilebilir.
Bu düzenleme hukuk sistemimize ilk kez mi giriyor? Hayır. Anayasa’nın 17. maddesinde, “Ayaklanma ve isyanın bastırılması” hükmü, AİHS’nin 2. maddesinde ise, “Ayaklanma ve isyanın yasaya uygun olarak bastırılması” düzenlemesi yer alıyor.
CHP’nin bu konuda tarihten bulduğu örnekler var. 1931’deki Erciş, Zilan, Ağrıdağ, Erzincan-Pülümür ile Dersim harekâtıyla ilgili. Anlamadığım bir şey var. Bunlar CHP’nin tek parti dönemine ait değil mi? CHP, 70-80 yıl önce kendi yaptığı düzenlemeye neden karşı çıkıyor? CHP kendi tarihiyle kendi tezini vuruyor gibi geldi bana.