MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli konuşmasından Bülent Arınç’ı sert sözlerle eleştirdi. Bahçeli, “Bazıları tıpkı karaçalı gibi araya girmek dedikodu çarkı çevirmek için zannedersiniz özellikle çalışıyorlar. Bir kısım siyasi mevtanın MHP'ye marazı varmış. Bunlar gelsinler de dertlerini külahıma anlatsınlar” dedi.
İşte Bahçeli’nin konuşmasından satır başları:
Bazıları tıpkı karaçalı gibi araya girmek dedikodu çarkı çevirmek için zannedersiniz özellikle çalışıyorlar. Bir kısım siyasi mevtanın MHP'ye marazı varmış. Bunlar gelsinler de dertlerini külahıma anlatsınlar. Bunların ipiyle suya inilmez. Her defasında akıllarını başlarına almalarını söylüyoruz, ne çare. Bana mısın demiyorlar. Köksüzlüğün pençesindeler, kimliksizliğin esiri olmuşlar.
Birlik ve beraberlik yara almış olsa, emperyalizm hakimiyet kursa, milli ve yerli ne varsa tökezleyip yere düşse bu kripto niyetler alkışlayacaktır.
İmralı canisine hürmet edenler, FETÖ ile aynı çuvala girenler elbette bize itiraz edecekler, rezilliklerinin altında ezileceklerdir.
Unutmayınız ki iki yüzlünün dilinde kalbinde kahredici fesat gizlidir. MHP'nin milliyetçiliğine itiraz edenlere, yaşlı gözleriyle kum torbasına dönenlere tavsiyem, önce edep, önce adap, önce adamlık öğrenin.
Bir gün camide safa girip, diğer gün kilisede mum yakanlar bizi anlayamaz. Dengesi kaybolanların, korkuyla ürperenlerin dili laçkaya dönermiş.
Bizim Pensilvanya yetiştirmelerinden, FETÖ'cu yurtsuzlardan duyacağımız yoktur.
Türk milliyetçiliğine itiraz edenler, hakaretten geçinenler unutmayınız ki ya kandil ya pensilvanya ya da imralı'ya köle olmuş, yıkım yozlaşma hayranlarıdır. Hiçbir parti birbirine benzemek zorunda değildir, bu doğru da değildir. Her partinin her fikrin kendine özgü bir alanı vardır. Ancak vatan savunmasında millet mücadelesinde milli olmak konusunda ortak zemin, aynı şuur birdir. Ve şu anda bu durum hamdolsun Türkiye'de vasat bulmuştur.
Mısır’ın El Ariş kentindeki camide Cuma namazı esnasında hunhar bir terör saldırısı düzenlenmiştir. 27’si çocuk olmak üzere tam 305 kişi hayatını kaybetmiş, 120’yi akın kişi de yaralanmıştır. Bu korkunç bir terör eylemidir. Şiddetli bir insanlık suçudur. Sayıları 25 ila 30 arasında değişen teröristler bombalarla, otomatik silahlarla ölüm saçmışlardır. Mısır halkına başsağlığı dileklerimi iletiyorum, insanlık dışı eylemi şiddetle lanetliyorum.
Camiye saldırı İslam’a savaştır, mazlumlara kurşun en ağır günahtır. Bu kanlı saldırıyı IŞİD’in yaptığı dile getirilmiştir. IŞİD’li canilerin sakal bırakması boşunadır, bu alçak teröristlerin İslamla en ufak bağlantısı yoktur. Bunlar Müslüman görünümlü müşrik, insan görünümlü canavarlardır. Dün tüm yurtta ve dış temsiliklerde bir günlük yas ilan edilmiştir. Bu siyasi tasarruf isabetlidir. Bu karar terörizme karşı ortak bir cephenin, refleksin tesisinde önemli bir adımdır. Mısır ile tarihsel bağlarımız güçlüdür. Mısır ile kültürel ilişkilerimiz eskilere dayanmaktadır. Mısır’daki vahşete en üst seviyeden tepki gösterilmesi makul ve makbul bir hamledir.
İran Cumhurbaşkanı “IŞİD sona erdi” dese de bu açıklamanın somut bir delilini görmek mümkün değildir. IŞİD diğer terör örgütleri gibi barbardır, gaddardır, vandaldır. FETÖ, IŞİD’in kılık değiştirmiş halidir. İki terör örgütü arasında azımsanmayacak benzerlikler vardır. IŞİD’i kuran çevrelerle, FETÖ’Yü besleyenlerle aynıdır. Her IŞİD’li FETÖ’cü, her FETÖ’cü IŞİD’li PKK’lı Türk düşmanlarıdır. Bunların hepsi aynı tornadan çıkmışlardır.
Ne acıklı bir manzaradır ki İslam ülkelerini adeta ambar gibi deşiyorlar. Bugünkü şartlarda IŞİD’in neden olduğu devasa yıkım üzerine konuşan kaç ülke vardır? IŞİD’in İslama verdiği hasarları, açtığı derin yaraları, ortadoğu’da neden olduğu geniş yarıkları sorgulayan alimler, din adamları ne yapıyor, neden geride duruyorlar?
Teröristlerin Türkiye’de ne yapacakları, hangi ahin saldırıların hazırlığı içinde oldukları belirsizliğini korumaktadır. Küresel güçler PKK YPG PYD’yi silahlandırırken, bir yandan IŞİD ve FETÖ’yü üzerimize kışkırtmaktadır. Nasıl bir karanlık senaryo devrededir? Bu senaryo islam ülkeleri tarafından hangi gerekçeyle görmezden gelinmektedir?
PKK PYD ile aynı karede, gündüz şapkalı gece külahlı parçalarıdır. karşımızda iğrenç bir tertip vardır. ABD Başkanı, “IŞİD’i Obama kurdu” demişti. Şu gerçeği bilmek lazımdır ki hiçbir terör örgütü dış desteksiz yaşayamayacaktır.
Türk milleti varlığının bedelini ödemiş, sırasını savmıştır. Helal ve tertemiz kanlarını döke döke bu toprakları yurt yapmıştır ve konu kapanmıştır. Terör örgütleri kimlere sırtını dayarsa dayasın, haçlı hayalleri gözlerini karartırsa karartsın, vatan Türk’tür, millet Türk’tür, Türk milleti tek bir insanından vazgeçmeyecek, ihaneti zilletiyle birlikte boğacaktır.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Rusya Devlet Başkanı Putin ve Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan, Soçi’de bir araya gelmişlerdir. Bu yıl içinde 8 defa görüşmüşlerdir. Garantör ülkeler şu ana kadar kazasız belasız eşgüdüm halinde çalışmışlardır. Bu durum ümit ve memnuniyet vericidir. Türkiye, İran ve Rusya’nın IŞİD Nusra cephesi ve BM tarafından tanımlanan tüm terör örgütlerinin yenilgiye uğratılmasına yönelik işbirliğini sürdürecek olmaları önemli bir kazanımdır.
Eğer PYD’nin bahsi geçen kongreye katılım halinde Suriye’nin bağımsızlığından bahsetmek anlam ve muhtevasını kaybedecektir. PYD demek PKK demektir. PKK demek düşman demek, bebeklere kurşun sıkan, masumlara bomba fırlatan, hainliği meslek edinmiş şerefsizlik demektir. Türkiye Soçi ruhuna saygılıdır. Soçi’den çıkan sonuç sadece Suriye’yi değil, Türkiye ve bölge ülkeleri birinci derece etkileyecektir. Rusya’nın PYD ile arasına mesafe koyması temennimiz ve arzumuzdur.
Soçi’de süreç bu şekilde işliyorken, Türkiye ile ABD arasında bir telefon diplomasisi yaşanmıştır. ABD Başkanı Trump, cumhurbaşkanı Erdoğan’ı aramıştır. Sanki nedamet getirir gibi değerlendirme yaparak, Ortadoğu’da kaybedilen hayatlardan ve 6 trilyon dolarlık hatanın varlığından memnuniyetsiz olduğunu ilan etmişti. En azından bu sözleri gecikmiş bir vicdan muhasebesi şeklinde yorumladığımızı söylemek isterim. Biz dostlukla gelene hoş geldin, düşmanlıkla gelene ise hoşt demekten gocunmayız.
Sayın Erdoğan telefon görüşmesinin olumlu geçtiğini açıklamıştır. Dışişleri bakanı, PYD’de artık silah verilmeyeceğini açıklamıştır. İster istemez kafalardaki soru işaretleri artmaktadır. Geride kalan yıllarda PKK’nın doğusuna çekeceğini söylemiş, fos çıkmıştı. Silahların seri numaralarını vereceğini söylemişti, asılsız çıkmıştı. Anlık istihbarat paylaşımı yapacaktı, terör örgütleriyle paydaş oldu. Beyaz saray yönetimi bugüne kadar PYD YPG’ye TIR’la silah gönderdi. Hafif ve ağır makineli tüfekler, kızılötesi dürbünler, ABD’nin PKK’ya kirli ikramlarından bazıları olarak da hafızalardadır. Şunun farkındayız ki, ABD’nin hava eğitim ve silah desteği olmadan PKK terör örgütlerinin sınırlarımızın dibinde tutunmaları imkansızdır.
Şu sıralarda ABD’de süren bir yargı süreci vardır. Türk vatandaşı, İran kökenli karanlık bir şahıs üzerinden adeta Türkiye yargılanmak, sorguya çekilmek istenmektedir. Buna hiçbir ülkenin hiçbir gücün hakkı yoktur. Amerika’daki dava yargı yetkisi bakımından hukuki olmaktan çıkmış, siyasallaşmıştır. Sanığı tanığı itirafçısı savcısı ve yargısıyla Türkiye’yi hedef alan komplo senaryosu ortaya konmuştur.
"ZARRAB DENİLEN ŞARLATAN..."
Zarrab denilen şarlatan ABD’nin kendi kanunlarına göre bir suç işlediyse yargılansın ve hak ettiği cezaya çarptırılsın. Buna kim itiraz edebilir? Türkiye’de işlenen bir suç varsa bunun hesabının sorulacağı yer de Türk yargısıdır. Bu kirli şahıs, bu suçlar için Türkiye’ye iade edilmeli, ABD elindeki belgeleri Türkiye’ye vermelidir. Cezası verildikten sonra Türk vatandaşlığından çıkarılmalıdır.
Türkiye’deki bazı çevrelerin bu senaryoyu alkışlamaları, buna ümit bağlamaları bir zillettir. Yandaş görünen çevrelerin her vesileyle FETÖ konusunda günah çıkartmaya çalışanların da ellerini ovuşturduklarını görüyoruz. Zarrab davasından sinsi hesaplarla bu davaya bel bağlamak vatanseverlikle de dürüst siyaset anlayışı ile de bağdaşmayacaktır.
Bizim şahıslarla ilgili bir telaşımız yoktur. Hiç kimsenin avukatı da değiliz. Biz Türkiye’nin onurunun haysiyetinin peşindeyiz. Türkiye ahlaksızca yargılanırsa, Türk bankacılık sistemi ve ekonomi ağır bir hasara uğrarsa siyaset kurumumuz Amerikalı yargıcın elinde oyuncak olursa bundan kim kazançlı çıkacaktır? Böyle bir depremden kim siyasi zafer kazanacaktır?
Siyaset Türk ahlak ve töresine göre yapılır, adam gibi yapılır. Türkiye’nin haysiyeti üzerinden siyaset olmaz. Türk töresinde, Türklüğün geleneğinde pusu kültürüne yer yoktur. FETÖ ihaneti yeni melanetler peşinde koşarken, bu alçakların değirmenine su taşımak neyle izah edilecektir? Siyasi hesaplar uğruna Türkiye’yi sırtından hançerlemek ihanetin daniskasıdır.
Rıza Zarrab’ın yargılanması ancak ve ancak Türk mahkemelerinde sağlanmalıdır. Bu kaçakçının işlediği hangi suç varsa, hukuki sınırlar bellidir. ABD, Türkiye’nin itibariyle saygınlığıyla siyasi ve ekonomik haklarıyla oynamayı nasıl planlamaktadır? Bizim ABD’nin yargı sisteminden alacağımız, duyacağımız hiçbir şey yoktur. Yabancı bir ülkenin ağzına bakarak, bize ne düşer diyerek siyaset yapmak da bizim şerefli mazimizde olmayan, görülmeyen bir ilkesizlik ve ahlaki düşkünlüktür.
Eğer onurumuza sahip çıkmazsak, bağımsızlığımızı korumazsak, ses çıkartmazsak Türkiye’yi bekleyen dış güçlerin mandası altına girmek olacaktır. Bunu Türk milliyetçileri asla kabul etmez ve bunun hesabını sorar. Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır böyle de kalacaktır.