Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Soçi'deki Türkiye-Rusya-İran zirvesinin ardından Türkiye'ye dönerken uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, 'Ankara-Şam arasında daha yakın bir temas, ortak çalışma ihtimali düşünülebilir mi?' sorusunu 'Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır' diyerek yanıtladı.
Hürriyet'ten Fikret Bila'nın aktardığına göre, Erdoğan, Soçi dönüşü uçakta özetle şu mesajları verdi:
Rusya Federasyonu, İran ve Türkiye olarak başlattığımız Astana süreci ile ilgili nihai durumu beraberce değerlendirme amacıyla Soçi'de bir zirve toplantısı gerçekleştirdik. Şu ana kadar Astana süreci ile ilgili bildiğiniz gibi yedi toplantı gerçekleştirdik. Olumlu sonuçlar da aldık. Çatışmasızlık bölgeleri, hayata geçirildi, geçiriliyor. İdlib'de üstlendiğimiz sorumluluğu yerine getiriyoruz: Orada oluşturmayı üstlendiğimiz 12 kontrol ve gözetleme noktasından, 3'ünü tamamladık. Süreç devam ediyor.
TOPRAK VE SİYASİ BİRLİKTE MUTABAKAT
Zirvede Astana sürecinde kat ettiğimiz mesafeyi genel olarak ele alma imkânımız oldu. Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliği konusunda mutabakatımız var. Temel amacımız, Suriye halkının kabul edeceği kalıcı ve muteber bir siyasi çözümdür. Bu hususları, ortak açıklamaya da yansıttık. Suriye Ulusal Diyalog Kongresi meselesini detaylı bir şekilde ele aldık. Kongreye kimlerin davet edileceğine, üç ülke beraber karar vereceğiz. Tabii önce, üç ülkenin Dışişleri Bakanlıklarının nezaretinde oluşturulacak alt komisyonlar gerekli ön çalışmaları yapacak. Dışişleri Bakanlığı çalışacak, Genelkurmay Başkanları ve arzu edilirse Milli İstihbarat da katılmak suretiyle bu çalışmalar olgunlaştırılacaktır. Kongreye Suriye'deki bütün grupların, tüm kesimlerin davet edilmesini öngörüyoruz. PYD-YPG gibi terör örgütleri konusundaki tavrımız kesin. Nitekim bu hususu, hem zirvede hem basın toplantısında açıkça ifade ettim.
YENİ ANAYASADA MUTABAKAT
Kongrenin ateşkes ve çatışmasızlık sürecine katkı vermesini bekliyoruz. Burada da iki ana hedef var. Birincisi, yeni bir anayasa yazılması. Bu konuda mutabıkız. Daha önce bazıları, mevcut anayasa onarılsa yeterli olur gibi bir yaklaşım sergiliyordu. Şimdi yeni bir anayasa düşüncesi kabul görmüş durumda. Bunun için Dışişleri Bakanları, Genelkurmay ve Milli İstihbarat'ın yapacakları çalışmada, dar kapsamlı bir şekilde de olsa muhtemelen bir teknokratlar heyetini bu konuyla ilgili çalıştıracaklardır. İkinci hedef ise BM gözetiminde adil ve şeffaf olarak seçime gidilmesi. Bu süreçte Suriye halkının hür iradesiyle hayata geçirebileceği şartların oluşturulması önemli. En geniş manada, Suriye'nin içinde ve dışında nerede varsa, tüm Suriyeliler kendi geleceklerini kendileri belirlemeli. Türkiye olarak, Suriye halkının bu seçimlere katılmalarını, ülkelerinin geleceğini hür iradeleriyle belirlemelerini önemsediğimizi bu zirvede de belirttik.
'İSTANBUL'DA DA DEVAM EDEBİLİR'
Bu süreçte tutukluların serbest bırakılması, mayınların temizlenmesi ve insani yardımların ulaştırması gibi güven arttırıcı adımların atılmasını da öngörüyoruz. Bunları da özellikle gündeme getirdik. Soçi'de yaptığımız üçlü zirveyi, ihtiyaç halinde tekrar yapabiliriz. Bir sonraki yine Soçi'de olsa bile, ondan sonrakileri İstanbul ya da Ankara, daha sonra Tahran şeklinde dönüşümlü olarak devam edebilir.
'TERÖR ÖRGÜTÜYLE MASADA OLMAYIZ'
(Bu süreçte Türkiye PYD konusunda kararlı tek ülke gibi görünüyor. Eğer Türkiye'nin arzu etmemesine rağmen PYD-YPG de siyasal sürece dahil edilirse tavrımız, B planımız nedir?) Bizim B planımız, terör örgütünün masada olmamasıdır. Soçi'de de açıkça söyledik: Türkiye olarak terör örgütünün olduğu bir masada olmayız. Bu konuda tavrımız net. Ayrıca ülkemizi tehdit edecek bir oluşuma da asla sıcak bakmayız. Şimdi bunlar PYD-YPG ne yapacak? Niyetleri ne? (Kuzey Suriye'de bir oluşum…) Bizim o tür bir oluşuma teşebbüs karşısında, ‘Buyurun, hayırlı olsun' diyecek halimiz yok. Biz bunu 7 yıl önceden söyledik. Görüldüğü kadarıyla Suriye'nin kuzeyinde o tür bir oluşum ihtimaline, Esed de muhalif. Onlar da muhalifler o tür bir ihtimale.
(Masada, PYD/YPG yerine şimdilerde SDG adıyla anılan bir oluşumun yer alması gündeme gelebilir mi) Bunlar aslında beraber, hepsi aynı. PYD, YPG, SDG: Bunlar aslında üçlüler. Biz PYD-YPG'nin terör örgütü olduğunu sürekli söylediğimiz için, malum kesimler, ‘Bu adı kullanmayın, SDG adını kullanın ki bunu dünyaya yutturabilelim' diye akıl verdiler onlara. SDG sonradan icat edildi ama aslında aynılar.
'PUTİN, BİZİM PYD/YPG HASSASİYETİMİZİ PAYLAŞIYOR'
(Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, bizim YPG konusundaki hassasiyetimizi paylaştığını söyleyebilir miyiz? Kuzey Suriye'de 60 bin civarında YPG militanı var. Silahları alınsa bile akıbetleri ne olacak? Kandil'e mi dönecekler?) Biz, PYD-YPG konusundaki tutumuzu net olarak ifade ettik. Putin, bizim PYD-YPG konusundaki hassasiyetlerimizi paylaşıyor. Orada bir sıkıntı yok. Paylaşmayan, ABD ve koalisyon güçleri. Ha, PYD-YPG'ye karşı açıkça tavır almaları söz konusu olabilir mi? Orada bizim çizgimiz şu: Ülkemize yönelik herhangi bir tehdit unsuruna karşı, gerek İran'ın gerekse Rusya'nın bizim yanımızda yer almasını istiyoruz. Bu ne demektir? İlla silah gücü olarak yanımızda yer alınmasını kastetmiyoruz. Diplomasi olarak o noktada karşı çıkmamaları yeterli. Şu anda herhangi bir ters duruş da söz konusu değil.
'PUTİN O GÖRÜŞMEYE İLİŞKİN BİLGİ PAYLAŞTI'
(Soçi'deki üçlü zirve öncesinde Putin, (Suriye Devlet Başkanı Beşar) Esad ile de bir görüşme yaptı. Soçi'deki zirvede, o görüşmenin içeriğiyle ilgili size bir bilgi verildi mi?) Bazı şeyleri elbette paylaştı, ama tabii ki paylaşmadığı şeyler de vardır. Örneğin PYD-YPG'ye karşı Esed'in de olumsuz baktığından söz etti. Masada, PYD-YPG'nin yer almasını onun da istemediğine değindi. Bu çok da şaşırtıcı değil. Türkiye olarak bizim Kürt kardeşlerimizle sorunumuz yok. Bizim sorunumuz terör örgütleriyle. Suriye yönetimi ise öteden beri, bırakın YPG gibi bir terör örgütünü, Kürtlerin varlığını bile kabule yanaşmıyordu. Onlara vatandaşlık vermiyordu; kimlik, pasaport vermiyordu. O zamanlar, ‘Bunlar senin vatandaşın, niye pasaport kimlik vermiyorsun' dediğim anlar olmuştur kendisine…
(Suriye de Türkiye gibi PYD-YPG'ye karşı olduğuna göre, bu süreç içinde, bu konuda Ankara-Şam arasında daha yakın bir temas, ortak çalışma ihtimali düşünülebilir mi?) Tam aynı şey değil; Türkiye olarak bizim meselemiz Kürtlerle değil, terör örgütleriyledir. Yarın neler olabileceği, o anki şartlarla alakalıdır. Bu konuda bir şey olmaz türünden peşinen kestirip atma türünden bir anlayışın, bir yaklaşımın içinde olmamız çok da doğru olmaz. Siyasetin kapıları, malumunuz, son ana kadar her zaman açıktır.
'HEDEF KALICI ÇÖZÜM'
(Suriye'deki yapılacak seçimler, Esad'ın geleceği gibi konularla ilgili gelinen nokta nedir?) Temel hedef, Suriye halkının tüm kesimleri nezdinde kabul görecek kalıcı ve muteber bir siyasi çözüm. Suriye'de artık kan akmasın, ülkenin toprak bütünlüğü korunsun istiyoruz. Yeni bir anayasayla, BM gözetiminde yapılacak demokratik, adil ve şeffaf seçimler, Suriye halkının kendi geleceklerini kendi hür iradeleriyle belirlemelerine imkân sağlayacaktır.
(Türkiye'nin dolaylı aracılarla da olsa Esad ile iletişim kurmaya başladığını söyleyebilir miyiz?) An itibarıyla o tür bir durum yok ortada.
'AFRİN İÇİN TAVIRLARINI GÖRDÜK'
(Afrin konusunda bir gelişme var mı?) Afrin konusunda, Soçi'deki toplantı bizim için çok çok önemliydi. Gerek Rusya, gerek İran'ın tavrını görmemiz açısından önemliydi. Şimdi, tavırlarını görmemizin ardından, İdlib'deki kontrol ve gözetleme noktalarının Afrin'de de oluşturulması için arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürecekler. Bizler kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Afrin'in asli sakinlerinin yerlerine dönmeye başlamasıyla beraber şehrin demografik yapısı da normale dönüyor. Afrin'in asli yapısında nüfusun yüzde 50'si Araplardan, yüzde 30'u Kürtlerden, geri kalanı da Türkmenler ve diğer gruplardan oluşuyor. Kamplardan oraya dönüşün başlamasıyla birlikte, şehirler asıl sahiplerine kavuşmuş olacak. Bu, İdlib için de geçerli. Türkiye'de yaşayan İdliblilerin topraklarına dönmeleriyle, orası da eski demografik yapısına kavuşacak.
'ABD KATILIMI İÇİN KARARI 3 ÜLKE VERİR'
(İleriki safhalarda üç garantör ülke Türkiye İran ve Rusya'nın yanı sıra bir garantör ülke olarak ABD'nin de sürece katılımı olabilir mi?) Öyle bir talep olursa, bunun kararını bu üçlü verecek. Biz isim zikretmedik ama buraya dahil etmemiz gereken bir ülke ya da kuruluş olursa, bunun kararını bu üçlü verecek. Bunda mutabıkız."
(Basın açıklamasında Cenevre vurgusu da yapıldı) Doğrudur. Biz attığımız tüm bu adımları, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararını göz önüne alarak atıyoruz. Astana sürecinde gerçekleştirdiğimiz çalışmaların, Cenevre sürecine de ivme kazandıracağına inanıyoruz.
'NE YAPMAK İSTİYORLAR TRUMP'TAN DİNLEYELİM'
(Suriye'de silahların sustuğu ve savaşın resmen sona erdiği ne zaman açıklanır?) Böyle bir süreçte, tarih belirlemek, ‘Bu iş şu kadar zamanda olur' demek mümkün değil. Ama gördüğümüz kadarıyla, halihazırdaki durumun memnuniyet verici olmadığını, meseleye bir çözüm bulunması gerektiğini herkes kabul ediyor. Önemli olan bunu sağlayacak somut adımlar atılması. Türkiye, Rusya ve İran, Astana süreciyle belirli bir mesafe kat ettik. Çözüm için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Bu süreçte ABD ve koalisyon ortaklarının ne yaptıklarına, ne yapacaklarına da bakmak gerekiyor. Bir yanda çözüme yönelik belirli adımlar atılırken, diğer yanda ise ABD'nin Suriye'ye neredeyse 4 bin TIR zırhlı, tank, top, ağır silahlar soktuğunu görüyoruz. Bunlar PYD-YPG'ye parayla getirilen silahlar da değil. ABD ve koalisyon güçleri, silahlarla birlikte bunlara eleman da veriyor. En son, gazetelerden birinde okuduğum veya televizyonlarda izlediğim kadarıyla, PYD-YPG'ye 120 kadar zırhlı Hummer cip vermişler. Bunların Afrin taraflarına gönderildiğinden bahsediliyor. Bu yapılanları anlamak mümkün değil. Bu arada, ABD Başkanı Trump ile belki bir telefon görüşmesi yapabilirim. Önümüzdeki günlerde Dışişlerimiz bu görüşme için ABD'li muhataplarıyla temasa geçebilirler. Gerçi geçenlerde Putin, Trump ile bu konuları ele aldıkları bir telefon görüşmesi yaptı. Ama bizim de ayrıca görüşmemiz iyi olabilir. Kanaatleri nedir? Ne yapmak istiyorlar? Kendilerinden dinleyelim.
SİLAHLARI HALA NEREYE VE NİÇİN GETİRİYORLAR?
Bu silahları hâlâ nereye, niçin getiriyorlar? DEAŞ, DEAŞ, DEAŞ diyorlardı, ama artık DEAŞ diye bir şey kaldı mı? Bölgenin DEAŞ'tan temizlediği söyleniyor. Madem öyle bu silahlar niye geliyor? Hamburg'da bize ‘DEAŞ'ı biz oradan söküp attıktan sonra, elimizde bunların seri numaraları var, biz bütün bu bütün silahları toplayacağız' demişlerdi, topladılar mı? Şimdi Rakka'da yeni bir üs meselesi var biliyorsunuz. Bu ABD'nin bölgedeki 14. üssü. Bunların 5-6'sı hava üssü diğerleri de normal üs. Tüm bu konuları bir konuşup, kendileriyle paylaşalım istiyorum. Diğer konuları da bu vesileyle kendileriyle görüşelim istiyoruz.