Türk dışişleri bakanının “Altı ayda gidecek” demesinden altı yıl sonra Türk Cumhurbaşkanı Rus Devlet Başkanının kurduğu masaya Suriye barışının sağlanması adına–dolaylı da olsa- Beşar Esad ile oturmaya hazırlanıyor. Dün Rusya’nın Karadeniz tatil şehri Soçi’de Vladimir Putin’in ev sahipliğinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani arasında varılan “siyasi çözüm” anlaşmasının özeti bu.
Savaşın bir an önce bitmesinden Suriye’nin kendisinden sonra en fazla çıkarı olan ülke Türkiye olacak; en kötü barış, en iyi savaştan iyidir. Türkiye’nin altı yıl önceki devasa Orta Doğu tasarımlarından barışın sağlanması adına geriye kalansa PKK’nın uzantısı YPG’nin masaya oturmasına şerh koymak oldu.
İran mı? İran memnun.
2011’de başlayan iç savaşının IŞİD’in genişleyip Suriye ve Irak’ın kuzeyinin tekfirci Sünni işgale girip işlerin çığırından çıkmaya başladığı 2015 yılında Rusya’yı bütün Akdeniz, Orta Doğu, Kuzey Afrika’daki tek askeri üssü olan Tartus’a ve aslında Suriye’deki Esad rejimine sahip çıkmaya ikna eden İran olmuştu.
Rusya 2015 ortasında geldiği Suriye’de önce mevcut oyunları bozdu, ardından kendi oyununu kurmaya başladı ve artık açmaza girmiş Cenevre barış görüşmelerine giden yolda Astana sürecinden sonra Soçi uzlaşmasının da oyun kurucusu oldu.
Hükümet her fırsatta artık Orta Doğu’da oyun kurucu olduğumuzu söylüyor ama bu oyunu kimse kusura bakmasın Rusya, Rus Devlet Başkanı Vladimir Putin kurdu.
Rus uçağının düşürüldüğü Kasım 2015 sonrasını hatırlıyor musunuz? Rusya’nın uyguladığı ambargoyu? Cavit Çağlar’ın Orgeneral Hulusi Akar’dan Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e kadar şahsi tanışıklıkları sayesinde ve İbrahim Kalın’ın devreye girmesiyle “Kusura bakmayın” formülüyle barışılmasını ya? Ya da Putin’in 2016 Aralık ayında Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesine karşın planını bozmayıp Ocak 2017’de Türkiye ve İran ile birlikte “ateşkes ve gerilimin giderilmesi” çerçevesinde Astana sürecini başlatma kararını?
Hatırlıyorsunuz elbette. O zaman bir de şu son on günün baş döndürücü temas trafiğine ve Putin’in nasıl bütün ipleri elinde topladığına birlikte bakalım.
- 19 Ekim: ABD’nin kara birliği rolü üstlenen belkemiğini YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Rakka’nın IŞİD’den alındığını açıkladı. Aynı gün Putin ABD Başkanı Donald Trump için sarf ettiği keskin sözlerden keskin bir dönüş yaparak “Seçimle işbaşına gelmiştir, katılmasam da saygı duymak zorundayız” gibi bir çiçek attık. Bu kısa açıklama, üç hafta kadar sonra Putin-Trump görüşmesine giden yoldaki buzları eritmeye başlayacaktı.
- 11 Kasım: Putin ve Trump, Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği (APEC) toplantıları çerçevesinde Vietnam’ın Da Nang şehrinde önceden duyurulmamış bir görüşme yaptılar. Bu görüşmeden “Suriye’de askeri çözümün söz konusu olmadığı” ve “çözümün siyasi olması gerektiği” ortak kararı çıktı.
- 13 Kasım: Erdoğan, 2017 içindeki beşinci yüz yüze görüşmesi için Soçi’ye uçmadan önce “Askeri çözüm bittiyse çeksinler askerlerini” sözleriyle Esad rejimi bir milyon insanın öldürülmesinin hesabını vermeden askeri çözüm kapısının ABD ve Rusya tarafından kapatılmasını kınadı. Yaklaşık altı saat sonra, Putin ile görüşmesi ardından –kayıtlarını korumakla birlikte- Türkiye’nin öteden beri siyasi çözümü desteklediğini, Cenevre sürecinde yer aldığını söyledi.
(Bu aşamada Putin’in gelişmelerin kontrolünü ele almaya başladığını görüyoruz. Çünkü o noktada Putin’den başka her aktörle rahatça ve doğrudan konuşabilen kimse kalmamıştı; örneğin ABD ve İran’ın, ya da Türkiye ve Suriye’nin konuşması imkânı yoktu.)
- 16 Kasım: Moskova kaynaklı bir haberde Astana sürecinin üç garantörü Rusya, Türkiye ve İran liderlerinin 22 Kasım’da İran’da önemli bir Suriye toplantısı yapacakları duyuruldu. Aynı gün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Soçi toplantısına hazırlık çerçevesinde Rusya dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile seçim bölgesi Antalya’da toplanacağını duyurdu.
- 17 Kasım: Antalya toplantısı üzerine gazetecilerle konuşan Lavrov, Rus hükümetinin Soçi toplantısından beklentisinin Esad rejimi ile muhalif güçler arasında diyalogun kurulabilmesi olduğunu söyledi.
Ama Moskova, sorunun kimlerin kimleri muhalif, ya da terörist sayması olduğunu biliyordu. Örneğin Türkiye için sadece IŞİD ve El Kaide bağlantılı mücahit örgütler değil, YPG de terörist sayılıyordu. Esad rejimi için ise Türkiye’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu da (hatta Rakka’ya el koyan YPG de) terörist sayılıyordu.
Aynı gün Erdoğan, daha önce ABD tarafından Munbiç’in YPG tarafından boşaltılacağı sözüyle kandırıldığı gibi bu kez de Afrin’deki YPG varlığı konusunda kandırılmak istemediğini söyledi.
- 19 Kasım: Çavuşoğlu, Lavrov ve Zarif Antalya’da buluştu. Çavuşoğlu PYD/YPG’nin Cenevre görüşmesinde yer almasına Türkiye’nin karşı çıktığını söylerken, Lavrov üç ülkenin de aynı görüşe geldiğini, ama “Kürtlerin” bir şekilde Cenevre’de temsil edileceğini söyledi. Bu sözler, baştan beri ABD komutasında IŞİD’e karşı savaşarak meşruiyet kazanma hedefindeki PYD/YPG yerine bir başka Kürt grubun mu Cenevre görüşmelerine katılacağı, ya da SDG bünyesindeki temsil ile YPG’nin kendi adı olmaksızın mı katılacağı sorularına yol açtı.
- 20 Kasım: Türkiye hava sahasını dört yıldır kapalı tuttuğu Rus uçaklarına açtı. Putin, Suriye Devlet Başkanı Esad’ı Soçi’de bütün komuta heyetiyle birlikte karşıladı ve koltuğunu kendi desteğine borçlu olan Esad’dan 22 Kasım’da Türk ve İranlı liderlerle varacağı anlaşmaya karşı çıkmamasını istedi. Buna karşı Esad’ın hassasiyetleri dikkate alınacaktı. Esad’ın dönüş yolunda Rus uçağıyla Türk hava sahasından geçerek ülkesine döndüğü bilgisi ne Türk, ne de Rus makamlarınca ne resmen yalanlandı, ne de resmen doğrulandı.
Bu görüşme ardından Putin yeniden diplomatik temaslara başladı.
İlk aradığı aynı gün geç saatlerde Katar Emiri Samim el-Tani oldu. Katar, Suriye iç savaşında bir yandan cihatçı gruplara (önceleri Türkiye, ABD ve Suudi Arabistan ile birlikte) yardım ederken, diğer yandan ABD öncülüğündeki IŞİD-karşıtı koalisyonun karargâhına ev sahipliği yapıyordu.
- 21 Kasım: Üç ülkenin dışişleri bakanlarının 19 Kasım toplantısı ardından genelkurmay başkanları, Hulusi Akar, Valery Gerasimov ve Muhammed Bakıri Soçi’de bir araya geldi ve 22 Kasım’a son hazırlık toplantısını yaptılar.
Putin’in 22 Kasım anlaşmasına kimsenin itirazı olmaması amacıyla başlattığı önleyici telefon diplomasisi hız kazandı.
Rus dışişleri bakanlığı 21 Kasım saat 20.50’de Putin’in ABD Başkanı Trump ile telefon görüşmesine dair notları yayınladı.
Saat 21.20’de Suudi Arabistan Kralı Salman bin Abdülaziz bin Suud, saat 22.00’de Mısır Cumhurbaşkanı Abdel Fettah el-Sisi ve saat 22.05’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile telefon görüşmesinin tutanakları açıklandı.
Dün Soçi’de Erdoğan ve Ruhani ile görüşmesinden önce Putin böyle kapsamlı bir hazırlık yapmıştı.
Saydıklarımız yalnızca açık kaynaklardan derlediğimiz bilgiler; paralel diplomasi, gizli servis görüşmeleri gibi kapalı bilgiler bu trafikte görülmüyor bile.
Putin bu performans ile yalnızca şu anda Suriye söz konusu olduğunda bütün taraflarla sonuç alıcı konuşma yapabilecek tek liderin kendisi olduğunu sergilemekle kalmadı, aynı zamanda üniversitelerde ders olarak okutulabilecek bir “oyun kurma” örneği verdi.
Altı yıl önce biz gazetecilerin itirazlarına müstehzi bir tebessümle Esad’a altı ay ömür biçen dışişleri bakanımız, sonra başbakanımız olan Ahmet Davutoğlu, söylemde “komşularla sıfır sorun” siyaseti izleyecekti. Altı yıl sonra –tamam hepsi bizden kaynaklanan sorun değil ama- komşularımızın çoğuyla olduğu gibi ABD, Almanya gibi önemli müttefiklerimizle de ciddi sorunlar yaşar durumdayız.
Neyse ki zararın neresinden dönülürse kardır bakışıyla kuran olmasa da kuruluşuna katkı veren bir oyuna katıldı ve Suriye’nin geleceği için harcanacak uluslararası çabaların –Erdoğan’ın adını vermeden koyduğu YPG kaydıyla birlikte- içinde bir aktör olarak yerini aldı.
İran mı? Konuştuk zaten ama fazla ayrıntıya gerek de yok: İran memnun.