Bir hafta kadar evvel Lübnan’ın Başbakanı Saad al Hariri kısa bir süre için ortadan kayboldu. Sonra da bir evvelki haftanın cumartesi günü Suudi Arabistan’ın Başkenti Riyad’da ortaya çıktı. Sonra da Lübnan Başbakanlığından istifa ettiğini söyledi, televizyona geçti ve Suudi Arabistan televizyonunda, istifa ettiğini dünyaya belirtti. Çevresindekilerin nerede ise hepsi şaşırmışlardı.
Bu işler olurken de bir Arap Prensi de Suudi Arabistan kökenli ve akrabası olan birçok prensi, hileli para dümenleri ve üçkâğıtçılık yaptıkları iddiası ile tevkif etti. Hepsi dolar zengini olan 11 prens ve daha bir sürü insan bir otelin berbat odasında yer şiltelerinde uyumaya mecbur kaldılar. Onları esarete alan, 81 yaşındaki Kral’ın oğlu, mühürü elinde tutan, 32 yaşındaki Prens Muhammed bin Salman idi.
Bin Salman, İran’ın kendi vatandaşlarını S.Arabistan gönderip ortalığı karıştırdıklarını ve soygun yaptıklarını söylerken, bütün sorunların Tahran kökenli olduğunu da iddia ediyordu. Ona göre İran, Hizbullah ile de işbirliğinde idi. Aralarındaki fark ise Sünni- Şii farkı idi.
Ayni günün sonuna doğru ise İran’a dayanan Yemen kökenli Houthi’ler bir balistik füzeyi Riyad’a attılar ama Suudi kuvvetleri tarafından savunma yapıldı, füze Riyad’a varamadan havada imha edildi.
Prens Bin Salman tarafından 200 kadar kişi “içeri alınmıştı”, yani hapis olmuştu ve The Economist dergisine göre, içeri alınanların toplamının 800 milyar dolar kadar parasına da el konulmuştu. Çünkü bu kişiler, prensler dahil, 100 milyar dolar kadar bir fonu “yürüterek” ülkeyi ziyana sokmuşlardı.
İçeri alınanlar arasında dünyanın en zengin insanlarından olan, işadamı ve milyarder Prens Alwaleed bin Talal da vardı. Ona S.Arabistan dışında “Warren Buffet of Arabia” adı takılmıştı.
Suudi Arabistan’da Riyad’daki lüks otel Ritz Carlton daha önce Donald Trump’ı ağırlamak için kullanılmıştı, ama daha sonra da ayni otel bu sefer hapse alınan üçkâğıtçı milyonerler için hapishane olarak kullanılıyordu.
Hapse alınan sayısı artarken de bankalara, yakalanan kişilerin banka hesaplarına da el konulması emredilmişti.
Bir yandan petrol fiyatları artarken, diğer taraftan da hisse senetleri fiyatları düşmekte idi. Zengin Suudi vatandaşları ise bankalardaki mevduatlarını bozdurarak çoktan nakde geçmeyi seçmişlerdi.
ABD Başkanı Trump ise gelişmeleri duydukça “Kral ve Prens ne yaptıklarını biliyorlar!” diyerek olanları destekliyordu.
Bu arada tabii dedikodular da gündeme gelmeye başlamıştı. Mansour bin Muqrin adlı ve daha önceki Prens adayı, Yemen hududunda, bir helikopter kazasında ölmüştü ve böylece fırsat yeni Kral ve oğluna kalmıştı. Ama kim bilebilir ki bu kazada neler olduğunu?
Ortadoğu’da olanları izlemeye ve de özetlemeye devam edeceğiz!