Bir yıl öncesine kıyasla bu gün dünya ekonomisinin görüntüsü daha düzgün gibi. Bu görüşe katılan pek çok yorumcu var. Hatırlarsanız geçen yıl bu sıralarda dünya ekonomisi adeta düşük büyüme-düşük enflasyon sarmalına takılmış gibiydi ve adeta yol alamaz bir görüntü veriyordu. Ulusal ekonomiler FED’in faiz yükseltmesi olasılığına karşı bir gerilim içindeydi, piyasalar durağanlaşmıştı. Siyaset alanı karmakarışık bir hal almıştı. ABD’de Trump fırtınası ters dönmek üzereydi. Dünya siyasetinde çatışmacılık, ayrımcılık ve popülizm neredeyse hakim siyaset biçimleri haline gelmişti. Avrupa’da güçlü popülist rüzgarlar esiyordu. Orta Doğudaki çatışma iklimi de sürüp gidiyordu. Bu koşullarda ekonomi değerlendirmeleri de genellikle karamsardı. Düşük enflasyon, düşük faiz oranları, düşük verimlilik adeta ekonomileri düşük büyümeye tutsak ediyordu. Geçtiğimiz yılın başlarında hem fiili durum hem de algı açısından dünya ekonomisinin durumu pek iç açıcı değildi anlayacağınız.
Bugün dünya ekonomisinin verdiği görüntü bundan farklı. Dikkat ederseniz ulusal ekonomilerin çoğu, düşük hızda da olsa, pozitif ve sürdürülebilir bir büyüme rayına yerleşmeye hazırlanıyor. Özellikle gelişmiş büyük ülkelerde sorun haline gelmiş olan düşük enflasyon sanki hafiften kıpırdanmaya başladı gibi. Bu önümüzdeki dönemin büyüme performansı için de olumlu sinyaller veren bir gelişme. Bütün bunlar ekonomiye ilişkin değerlendirmelerin geçen seneye kıyasla daha olumlu ve iyimser yöne kaymasına neden oluyor. Algı ve beklentilerin önemli ölçüde olumluya döndüğünün belki de en önemli göstergesi FED’in faiz yükseltmesi olasılığına karşı verilen tepkideki farklılaşma. FED’in faizi yükseltme konumuna geldiğine ilişkin ilk sinyal 2013 yılında gayri resmi bir konuşmada verilmişti. Hatırlarsanız ortalık cehenneme dönmüştü. Bu gün bu konu resmi konuşmalarda dile getiriliyor, yine tedirginlik oluyor ama o ilk tepkiye benzer bir kaygı ve kargaşa yok ortada.
Bu gelişmeler dünya ekonomisinin görece daha iyi bir durumda olduğu izlenimini veriyor. Pek çok gözlemci de bu yönde görüş açıklıyor. Ancak, bütün bu gelişmelere rağmen yerel ve küresel ekonomiler için yapılan değerlendirmelerde hala bir temkinli duruş, bir ihtiyat payı olduğu dikkati çekiyor. Gelişmelerin olumlu yönleri anlatıldıktan sonra, hemen hepsinde, “ama” ile başlayan ve olası çekinceleri sıralayan bölümler var. Bu bölümlerde süregelen risklere dikkat çekilerek olumlu görüntünün sürdürülmesindeki güçlüklere işaret ediliyor.
Temkinli olunmasını söyleyenlerin başında ünlü IMF geliyor. Malum IMF son dünya raporunda küresel büyüme tahminlerini hem bu sene hem de önümüzdeki sene için yükseltti. Bu dünyada iyimserliğin arttığına ilişkin bir adım. Ancak, IMF dünya ekonomisinde işlerin rayına girmeye başlamasının getirdiği iyimserliğin risk iştahını da ateşlediğini ve bunun da uzun dönemli risklerin üstünü örtmek gibi bir sakıncayı beraberinde getirdiğini de değerlendirmelerine ilave ediyor. Yeni koşullarda iyice gevşeyecek olan mali kurumların fonlamada fazlasıyla cömert davranabileceklerine ve bunun da dünya ekonomisini 2008’de olduğu gibi krize götürebileceğine özel vurgu yapılıyor. Böyle bir sürecin tepe yapmış olan bir sorunu daha da olumsuz bir noktaya itmesi muhtemel. Zaten fazlasıyla borç yükü altında olan kurum ve kişilerin daha bonkör bir fonlama sürecinde bu yükü olmaz noktalara taşımaları bunun da ciddi bir risk üretmesi olası. Böyle bir gelişme zaten mevcut olan bir sorunun daha da boyut kazanacağı anlamına geliyor.
Son dönemin ünlü Alman siyasetçisi, eski maliye bakanı Wolfgang Schauble de benzer kaygılar taşıyor. Sert bir “kemer sıkma” yanlısı olan Schauble kriz sürecinde merkez bankalarının ekonomiye pompaladıkları likiditenin sonuçta yeni balonlar üretebileceğinden bunun da olumlu gelişmeleri tersine çevirebileceğinden kuşku duyuyor. Bir başka kaygı noktası da hemen her yerde borçlanmanın tepe yapmış olması. Uluslararası fon akışının yöneticisi olan BIS’de de benzer kaygılar var. BIS kriz sürecinde aktörlerin bol ve ucuz krediye alıştıklarına dikkati çekerek faizlerin yükselecek olmasının dünya ekonomisini yolundan çıkartabileceğine dikkati çekiyor.
Dünya ekonomisinin görece daha olumlu bir yolda hareket etmeye başlaması genel bir memnuniyet yaratıyor. Ama uzmanların işaret ettiği gibi bu süreç krizin biriktirdiği bütün sorunları ortadan kaldırmıyor. İyileşen ortamın rehavetine kapılıp olmaz işlere kalkışmak yeniden krizin batağına yol almak anlamına gelecek. Başı zaten siyasetle yeterince dertte olan dünyanın bir kez daha böyle bir savrulmaya katlanacak takati kalmış mıdır bilinmez. (Taner Berksoy/Dünya)