ABD Merkez Bankası (Fed), küresel piyasaların merakla beklediği faiz kararını açıkladı. Fed’in para politikasını belirleyen Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) eylül ayı toplantısında faiz oranını yüzde 1.00-1.25 aralığında sabit tuttu, bilanço küçültme programına ekim ayında başlanmasına karar verdi. Fed bu yıl bir, 2018’de ise üç faiz artışı sinyali verdi. Fed'in bilançosunu daraltmaya gelecek ay başlayacağını açıklaması ve yılsonuna kadar bir kez daha faiz artıracağı sinyali vermesi doların ateşini yükseltti. Fed Başkam Janet Yellen, bilanço küçültmesinin kademeli ve tahmin edilebilir olacağının altını çizdi. Toplantı sonrasında yayımlanan karar metninde, işgücü piyasasının güçlenmeye devam ettiği, ekonomik aktivitenin şimdiye kadar ılımlı bir şekilde yükseldiği vurgulanarak, “İstihdam son aylarda güçlü bir seyir izledi ve işsizlik oranı düşük seviyelerde kaldı” ifadelerine yer verildi. Bilanço küçültmenin etkisiyle önümüzdeki fırsat penceresinin altı aya kadar daralmış olduğuna dikkat çeken uzmanlar, rüzgarın bir süre dolar lehine eseceğine dikkat çekiyor. Kurlarda kısa süreli dalgalanmalar yaşansa da uzun vadede beklentilerin üzerinde sıçrama olmayacağı görüşünü paylaşan uzmanlar, yeni normal çerçevesinde piyasaların, konjonktürde yaşanacak olağanüstü dalgalanmalara şerbetli durumda olduğunu dile getiriyor.
"YÜZDE 6-7 DEĞER ARTIŞI YAŞANABİLİR"
Gedikportföy Portföy Yönetim Müdürü Eral Karayazıcı, Fed’in eylül toplantısında hem aralık ayında bir faiz artırımı yapacağı mesajını yinelediğini ayrıca 2018 yılı içinde ayrıca üç faiz artırımına daha gidebileceği sinyali verdiğini vurguladı. Aralık ayındaki artışın büyük sürpriz olmadığım, piyasa etkisinin de limitli olduğunu dile getiren Karayazıcı şunları kaydetti:
“Ancak 2018 projeksiyonu piyasa adına sürpriz ve yukarı yönlü hareketin ana besin kaynağı oldu. Çünkü piyasa bu karar seti öncesinde Fed’in 2018 sonuna kadar olan kesitte (Aralık 2017 artışı dahil) en fazla bir artış yapabileceği görüşündeydi. Fiyatlamalar da bu beklentiye göre denge bulmuştu. ABD kendi kalesine gol atmazsa rüzgar bir süre dolar lehine eseceğe benziyor. Trump kaynaklı yeni sansasyon ve belirsizlikler ile karşılaşmazsak, planlanan ve vergi reformu da gerçekleştirilirse ben doların önümüzdeki birkaç ay içinde dünya genelinde yüzde 6-7 değer artışı yaşayabileceği görüşündeyim.”
TÜKETİCİ GÜVEN ENDEKSİ 68.7 OLDU
Geçen hafta yurtiçinde de önemli veriler açıklandı. Bunlardan biri de Türkiye istatistik Kurumu ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası işbirliği ile yürütülen Tüketici Eğilim Anketi sonuçlarından hesaplanan Tüketici Güven Endeksi idi. Buna göre endeks eylülde bir önceki aya göre yüzde 3.4 oranında azaldı; ağustosta 71.1 olan endeks eylülde 68.7 düzeyinde gerçekleşti. Tüketici Güven Endeksi’nin 100’den büyük olması tüketici güveninde iyimser durumu, 100’den küçük olması tüketici güveninde kötümser durumu gösteriyor. Tüketici Güven Endeksi verilerine göre, hanenin maddi durum beklentisi endeksi bir önceki aya göre yüzde 2.5 oranında azalarak eylül ayında 89.6 oldu. Bu dönemde genel ekonomik durum beklentisi endeksi yüzde 3.3 oranında azalarak 94.7, aynı dönemde işsiz sayısı beklentisi endeksi yüzde 2.7 oranında azalarak 70.5, tasarruf etme ihtimali endeksi ise yüzde 10 oranında azalarak 20.2 değerine düştü.
TÜKETİCİ TEMKİNLİ
Ekonomik büyüme, üretim ve ihracatla ilgili göstergeler olumlu seyretmesine rağmen tüketici güveninin son iki aydır düştüğünü ifade eden İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nurullah Gür, enflasyonun beklentilerin üzerinde seyretmesi, işsizliğin henüz tek hanelere düşmemiş olması ve son dönemde jeopolitik risklerin artmasının tüketici güvenini negatif etkilediğinin altını çizdi.
TOBB ETÜ Öğretim Üyesi Dr. Cahit Sönmez ise, dayanıklı tüketim malı, otomobil satın alma ve konut gibi gelirlerin çok üzerinde kaynakla yapılacak tüketim alanlarında hane halkının pek iştahlı görünmediğini vurgulayarak, bunda Merkez Bankası’nın sıkı duruşunun krediler yoluyla iç talebi baskılamasının da etkili olduğunu ifade etti. Tüketicilerin temkinli duruşu tercih ettiklerini ifade eden Sönmez, “Genel ekonomik durum sorusuna verdikleri yanıttan da bu tercihlerini rahatlıkla okuyabiliyoruz” dedi.
ÖZEL SEKTÖRÜN KREDİ BORCU
Özel sektörün yurtdışından sağladığı kredi borcu arttı. Merkez Bankası verilerine göre, temmuz sonu itibarıyla özel sektörün yurt- dışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu 2016 yıl sonuna kıyasla 11.4 milyar dolar tutarında, yüzde 5.6 oranında artarak 213.6 milyar dolar, ticari krediler hariç kısa vadeli kredi borcu ise 2.3 milyar dolar tutarında, yüzde 16 oranında artarak 16.6 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Kısa vadeli kredi borcunun 12.4 milyar dolarlık bölümünün Avrupa, 3.1 milyar dolarlık bölümünün ise Asya ülkelerine yönelik borçlar oluşturdu. Özel sektörün yurtdışından temin ettiği ticari krediler hariç kısa vadeli borçlarının 2.3 milyar doları Almanya’ya, 2.4 milyar doları Hollanda’ya, 3.3 milyar doları ise Birleşik Krallığa yönelik.
Bu arada özel sektörün yurtdışından sağladığı toplam kredi borcu, Temmuz sonu itibarıyla kalan vadeye göre incelendiğinde, bir yıl içinde gerçekleştirilecek olan anapara geri ödemelerinin toplam 69.3 milyar dolar tutarında olduğu gözlendi.
KISA VADELİ BORÇ 108.9 MİLYAR DOLAR
Temmuz sonu itibarıyla, kısa vadeli dış borç stoku 2016 yılı sonuna göre yüzde 11.1 oranında artışla 108.9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Merkez Bankası’nın temel olarak bankaların aylık döviz vaziyeti stokları, özel sektörün yurtdışından sağladığı kredilerin izlendiği veri tabanı, ticari kredilere ilişkin TÜİK ithalat verileri ve aylık döviz vaziyeti kaynaklarından derlediği kısa vadeli dış borç istatistiklerine göre, bu dönemde, bankalar kaynaklı kısa vadeli dış borç stoku yüzde 4.2 oranında artarak 59.8 milyar dolar oldu. Temmuzda 2016 yılı sonuna göre diğer sektörlerin kısa vadeli dış borç stoku yüzde 20.8 oranında artarak 49 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti.
Temmuz sonu itibarıyla, orijinal vadesine bakılmaksızın vadesine bir yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stoku, 170.5 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. Söz konusu stokun 21.6 milyar dolarlık kısmı Türkiye’de yerleşik bankaların ve özel sektörün yurtdışı şubeleri ile iştiraklere olan borçlarından oluştu.
ULUSLARARASI YATIRIM POZİSYONU AÇIĞI
Merkez Bankası’nın geçen hafta açıkladığı uluslararası yatırım pozisyonu verilerine göre, temmuz sonu itibarıyla Türkiye’nin yurtdışı varlıkları 2016 yılsonuna göre yüzde 2.6 artışla 221 milyar dolar, yükümlülükleri ise yüzde 16.1 artışla 670.9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Türkiye’nin yurtdışı varlıkları ile yurt dışına olan yükümlülüklerinin farkı olarak tanımlanan net uluslararası yatırım pozisyonu ise temmuzda 2016 sonuna göre yüzde 24.2 artışla 449.9 milyar dolar oldu.
Varlıklar alt kalemleri incelendiğinde, rezervler 2016 yıl sonuna göre yüzde 1.3 oranında artışla 107.6 milyar dolar, diğer yatırımlar yüzde 3.8 oranında artışla 71.1 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Yükümlülükler alt kalemleri incelendiğinde, doğrudan yatırımlar piyasa değeri ile döviz kurlarındaki değişimlerin de etkisiyle 2016 sonuna göre yüzde 30.8 oranında artışla 185.3 milyar dolar oldu.
GELİR VE YAŞAM KOŞULLARI
TÜİK, geçen hafta gelir ve yaşam koşulları araştırması 2016 verilerini açıkladı. Hanehalkı kullanılabilir gelirinin, hanehalkı büyüklüğü ve kompozisyonu dikkate alınarak hesaplanan eşdeğer hanehalkı büyüklüğüne bölünmesi ile elde edilen eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirine göre, en yüksek gelire sahip yüzde 20Tik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0.7 puan artmak yüzde 47.2, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay 0.1 puan artarak yüzde 6.2 oldu.
Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 50’si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 0.4 puanlık düşüş ile yüzde 14.3 olarak gerçekleşti. Medyan gelirin yüzde 60’ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre ise yoksulluk oranı bir önceki yıla göre 0.7 puan azalarak yüzde 21.2 oldu. Okuryazar olmayanların yüzde 26.2’sinin, yükseköğretim mezunlarının yüzde 1.7’sinin yoksul olduğu gözlendi.
Dr. Cahit Sönmez, toplam gelirden alınan pay açısından en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grup ile en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grup arasında uçurumun devam ettiğini vurguladı. En yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı payın yüzde 47.2’ye yükseldiğini belirten Sönmez, en düşük gelir grubunun aldığı payın ise yüzde 6.2 olduğuna işaret etti. Gelir dağılımındaki adaletsizliğin önlenmesine yönelik alınan tedbirlerin etkisinin görülmediğinin altını çizen Sönmez, orta gelir tuzağının devam ettiğini söyledi. Sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımında eşitliği, 1’e yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade eden Gini katsayısının bir önceki yıla göre 0.007 puan artış ile 0.404 olarak gerçekleştiğini anımsatan Sönmez, Gini katsayısının halen OECD ortalamalarının üzerinde olduğunu aktardı.
“ÖNÜMÜZDEKİ FIRSAT PENCERESİ ALTI AYA KADAR DARALMIŞ GÖRÜLÜYOR"
Prof. Dr. Murat Ferman / Işık Üniversitesi Rektör Vekili
Fed'in son kararı iki ana nokta ile ön plana çıkıyor. İlki Fed'in bu sene bir kere daha faiz artırma eğiliminin ağır basması, ikincisi ise bütçe daraltma operasyonu. Önümüzdeki 90 günde kuvvetle beklenen faiz artışı ve öte taraftan açıklanmayan, bizim projeksiyonlarımızla 4-6 ay arası yoğunlukla devam edecek, ondan sonra regüle edilmiş miktara oturabilecek bütçe daraltma, bizim gibi dış rezerv ve kaynak ihtiyacı olan ülkeler için risk oluşturuyor. Önümüzdeki fırsat penceresinin altı aya kadar daralmış olduğunu görüyoruz. Daha sonraki günlerde yüksek kurlar bizi bekleyecek. Aslında çok söylenen ve beklenen bir durum bu, sürpriz yok burada. Riskler veya tehditler fiili çatışmaya dönüşmediği müddetçe, piyasalar buna yüksek oranda reaksiyon vermiyor. Anlaşılıyor ki, yeni normal çerçevesinde piyasalar konjonktürün olağanüstü dalgalanmalarına şerbetli.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ise bekle gör politikasını sürdürüyor. An itibarıyla Merkez Bankası'nın uyguladığı oranlar, sıcak para ve diğer unsurlar için caydırıcı değil. Her ne kadar ‘sıkı duruş korunuyor’ mesajı verilse de faizler aşağı indirilmiyor. Merkez Bankası’nın kur geçişkenliğinin gecikmeli etkilerine, ayrıca yükselen enflasyon ve katılaşan çekirdek enflasyonun yukarı itici etkilerine kayıtsız kalması mümkün değil. Merkez Bankası için zamanında bankayı yaratıcı ve saygın duruma getiren, hareket alanı sağlayan alet çantasının zenginliği sendromunda darboğaza geldik. Dört koridor bir de geç likidite faizi kafaları karıştırmaya, orijinal hedefinin dışına çıkmaya başladı. Merkez Bankası faiz düzenlemelerinin öncesinde ve paralelinde sadeleştirmeye, bu ‘4+1’ faiz mekanizmasının biraz daha anlaşılır olmasına önem verilmeli.
“BEKLENTİLERİN ÜZERİNDE SIÇRAMA OLMAZ”
Doç. Dr. Nurullah Gür/ İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi
Fed'in faiz artırımına kademeli olarak devam edeceği ve bilanço küçültme operasyonuna başlayacağı uzunca bir süredir piyasalarda konuşuluyordu. Ancak, Fed'in eylül ayı toplantısı sonrasında doların birçok para birimi karşısında değer kazanması uzun zamandır konuşulan bilanço küçültme operasyonunun tam anlamıyla fiyatlanmadığını gösteriyor. Eğer enflasyon aralık ayına kadar Fed’in istediği şekilde yükselme trendine girerse ve hem ABD'nin iç siyasetine bağlı gelişmelerde hem de Kuzey Kore ve Ortadoğu kaynaklı jeopolitik risklerde beklenmedik bir değişiklik olmazsa Fed'in yılsonunda faiz arttırma ihtimali yükselir. Bu durum özellikle gelişmekte olan ülkelerden ABD'ye fon akışına neden olur. Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası fonlardan aldıkları payda kısa vadeli bir azalma yaşanabilir. Bu senaryoda Türkiye gibi hali hazırda sıkı para politikası uygulayan ülkelerin kurlarında kısa süreli dalgalanmalar yaşansa da orta ve uzun vadede beklentilerin üzerinde bir sıçrama yaşanacağını düşünmüyorum. Enflasyonun Fed'in beklediği kadar artmayabileceği, iç ve dış siyaset kaynaklı belirsizliklerin ABD'nin güvenli liman olarak çekiciliğini azaltabileceği ihtimalleri göz ardı edilmemeli. Bu durumda Fed bilanço küçültme operasyonu istediği hızda götüremeyebilir ve aralık ayında faiz artıramayabilir. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda yılsonunda dolar/TL 3.50'nin altında kalabilir.
“DOLAR ILIMLI BİR ŞEKİLDE DEĞERLENEBİLİR”
Dr. Cahit Sönmez/ TOBB ETÜ Öğretim Üyesi
Fed büyük olasılıkla aralıkta 25 baz puan daha faiz artırımı yapacak. Bunun yanı sıra ekimde bilanço normalleşmesi sürecini de başlatacak. Her İki aksiyonda sıkılaştırma yönünde alınıyor. Dolayısıyla dolar bu süreçte ılımlı bir şekilde değerlenecek. Böyle bir konjonktür kuşkusuz dış borçların çevrilmesinde bizi zorlayacak. Özel kesimin 85 milyar dolar bir yılda ödeyeceği borcu bulunuyor. Ya yeniden borçlanarak ödeyecek ya da TL'den dolara dönüşüm ile yaratacağı finansmanla gerçekleştirecek. Gerek dolar faizlerinin artması gerekse doların değerlenmesi her İki ödeme türünü de zorlayacak. Kısacası kur riski bu konjonktürde Türkiye ekonomisi gündeminin ilk sırasında yer alacak. Merkez Bankası verilerinden özel kesimin temmuz itibarıyla yurtdışından sağladığı kredilerde ılımlı bir artışın olduğu gözlemleniyor. Bankacılık ve banka dışı finansal kesimin kredileri toplamda 1.5 milyar dolar artarken, finans dışı kesimin dışarıdan aldıkları kredileri 5 milyar dolar civarında yukarı gelmiş. Bu kredilerin bir kısmının doğrudan TL'ye dönüştüğü diğer bir deyişle açık pozisyonda olduğu gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda kur dalgalanmaları açısından bir risk oluşturduğunu söyleyebiliriz. Hazine Müsteşarlığı verilerde de benzer resmi görüyoruz. Özel kesimin dış borç stoku gerçekten ekonomi açısından kırılganlık yarattığı bir gerçek. Ancak kamu kesiminin borç stoku oldukça makul ve rahatlıkla çevrilebilir seviyelerde.
“FAİZLERİN YÜKSELMESİ YÖNÜNDE BASKI OLUŞACAK”
Hikmet Baydar/3. Göz Danışmanlık CEO'su
Fed beklendiği gibi faizlerde değişikliğe gitmedi. Yılsonuna faiz artırımı beklentisi ise hala devam ediyor. 2017 ve 2019 yılları büyüme beklentilerinin yukarı çekilmesi Fed'in faiz artırımı konusunda da elini kuvvetlendirdi. Bunların yanında ekonomik kriz olmadıkça da bilançonun küçültülmesine devam edilecek. Bu konu bizim için oldukça önemli. Zira Fed bilançoyu küçülttükçe, piyasalardan para çıkışı olacağından faizlerin yükselmesi yönünde baskı oluşacak. Bunun yanında bazı fonlar riskli piyasalardan çekilme eğilimine girebilir. Örneğin Fed bilançosu 2 trilyon dolara düşerse piyasalardan da 20 milyar dolar çıkacağı beklentisi bulunuyor. Bu piyasalardan çıkma ihtimali olan para Türkiye'nin içerisinde olduğu fonlardan çıkarsa o zaman hem kur hem de faizler yükselirken, borsalarda aşağı yönlü bir hareket söz konusu olacak. Burada hem faiz hem de kur yükselişine karşı hedge işlemlerine başvuruluyor. İstanbul Borsası’ndaki hareket global piyasalarla paralel olduğundan dışarıdaki gelişmelere paralel bir seyir izleme ihtimali yüksek. Kısa vadeli dış borç stokundaki gelişmelere baktığımızda; temmuz sonu itibarıyla kısa vadeli dış borç stokunun 2016 yılı sonuna göre yüzde 11.1 artarak 108.9 milyar dolar olarak gerçekleştiğini görmekteyiz. Banka dışı kesimin kısa vadeli dış borç stokundaki artış dikkatimizi çekiyor. Yüzde 20.8 oranında artış hem de dolar bazında oldukça yüksek. Dolayısıyla bankacılık dışındaki kesim kısa vadeli dış borç stokunu ciddi oranda artırarak 49 milyar dolar seviyesine getirdi. Bu veriler dolar bazında olduğundan kur artışları da dikkate alındığında TL cinsinden yükün ne kadar arttığı da anlaşılmış olur. Global faizler yükseldikçe, kısa vadeli kredilerin çevrilmesinde maliyetlerin artacağı unutulmamalı. (Hülya Genç Sertkaya/Para Dergisi)