Merkez Bankası önceki gün ve dün bazı bankaların fon yönetiminden sorumlu yöneticilerini Ankara’ya çağırıp konuştu. Bugün de Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, BDDK ev sahipliğinde İstanbul’da banka genel müdürleri ile görüşecek.
Peki ne oluyor?
“Kırmızı Pazartesi” gibi herkes farkında ki; bayram öncesi Cumhurbaşkanı’nın “faiz konusuna müdahale edeceğiz” demesinin ardından, Başbakan da “ya adam gibi makul bir faiz oranını benimsersiniz, yahut biz bunun tedbirini alırız” demişti. Bayram tatili sonunda, kimi gazetelerde “Merkez devreye girecek” türü haberler yer almıştı. Bankaların çağrılması bu gelişmelerin arkasına geldi.
Merkez Bankası’na çağrılan bankacılarla yapılan görüşmelerin odak noktası şu; Merkez Bankası salı günü 5-6 bankayı arayarak, bankaların fon yönetiminden sorumlu yöneticileri ile çarşamba ve perşembe günleri Ankara’ya çağırıyor ve görüşmeler yapıyor.
Görüşmenin konusu da bankaların TL mevduat olarak topladıkları ama TL-döviz takası (swap) işlemleriyle döviz mevduat hesabı olarak deftere kaydettikleri işlemler. Bankalara, bu işlemlerin “swap” yaparak değil normal TL mevduat olarak kayda geçirilmesini gayet yumuşak bir dille “tavsiye ediyorlar”. Yani banka ve müşterisi arasında aslında TL mevduat getiri oranı üzerinden anlaşılan ama bankanın nihai kayıtlarında döviz hesabı olarak duran tasarrufların, normal vadeli TL mevduat olarak yapılması isteniyor.
Amaç da şu; “swap işlemleri ile daha yüksek faiz veriliyor” düşüncesi var, bunun engellenmesi ile görece yüksek faizi aşağı çekeriz kestirmeciliği.
Peki ne olacak? Swap işlemi ile dövize çevrili duran ama aslında TL mevduat olan işlemler, yeniden TL mevduat olarak yapılmaya başlanırsa fiili faiz oranının 30-50 baz puan daha düşük olması söz konusu olacak. Bankaların bu tarz, arkasında TL mevduat işlemi olan “swap” işlemlerinin tahmini ağırlığına bakılırsa bunun hiç işe yaramayacağını peşinin kabul etmeli Ankara’dakiler. Asıl, bankacıları çağırarak yaratılan “atılan taş” ile “vurulan kuş” dengesinde, yarattığı çalkantı daha maliyetli.
En fazla şu sağlanabilir; bu işlemler nihai olarak döviz mevduatı olarak kaydedildiği için, tasarrufçunun varlık dolarizasyonunun ölçümü konusundaki perdeleme ortadan kalkar.
Bankacılık kaynakları, sistemde döviz mevduatı olarak görünen ama aslı TL mevduat olan hesapların toplamını kabaca 6-7 milyar dolar olarak tahmin ediyor. Yani bu tahmine göre; yerleşiklere ait 165 milyar dolarlık döviz hesaplarının kabaca yüzde 4’ü aslında banka-müşteri “swap” işlemi demektir. Yani TL faizi üzerinden yürütülen mevduatlardan oluşuyor demektir. Diğer taraftan ise kabaca 850 milyarlık TL mevduatın da yüzde 2.7’si demektir.
Bankaların TL ihtiyaçları değişmeyecek. Sadece bundan sonra olasılıkla artık aslı TL mevduat işlemi olan ama kayıtlarına nihayetinde döviz mevduatı olarak yansıyan işlemlerden vazgeçecekler; o kadar. Döviz mevduatlarında azalış, TL mevduatlarında artış göreceğiz. Kayıtların dönüşümü de olasılıkla 6 hafta sürecek. Sadece mali sistem bilgilerini doğru ölçmeye yaklaşacağız o kadar. Oysa bunu yapmak isteyen birey ve şirketler için yol kapanmıyor. Bir banka üzerinden değil de birkaç banka üzerinden isteyen istediği gibi TL-döviz takası yoluyla aslı TL mevduat olan hesapları tutmaya, yapmaya devam edebilecek.
Sorun şurada; faize müdahale etmek hata, ama tam da artık gelişmiş merkez bankalarının bangır bangır gevşek para politikalarını normalleştirmeye başlayacaklarını (faizleri artırma, bilançolarını küçültme) ilan ettikleri, bunun da gelişmiş ülkelerde faiz artışlarına yol açtığı, gelişen ülke paralarında (TL dahil) değer kayıplarının kapısının açıldığı bir dönemde “faiz operasyonuna” girişmek çok daha büyük bir hata. Tersi sonuç vereceğine tanık olacağız.