“İyi bir bankacı olmak için donanımlı olmak gerekir. İyi bankacı, hem bankacılığın gerektirdiği bilgi birikimine uzmanlık düzeyinde sahip olan hem de piyasalardan haberdar olan ve bankacılıktaki gelişmeleri yakından izleyen kişidir. Bizim için müşteri memnuniyeti esastır.”
“Vakıfbank geçmişten geleceğe değerlerimizi taşıyan bir misyon bankasıdır. Evrensel bir bankadır. Piyasa odaklı bir bankadır. Proje finansmanın da, ticari ve kurumsal kredilerde Vakıfbank’ın payı her zaman yüksek olmuştur. Vakıfbank çalışanları piyasada iyi bankacı olarak tanınır.”
Sözlerin sahibi, geçtiğimiz Perşembe günü toplanan Genel Kurul ‘da Vakıfbank’ın Genel Müdür koltuğuna oturan Mehmet Emin Özcan. 4 yıldır Yönetim Kurulu Başkanvekili olarak görev aldığı Vakıfbank’a kısa bir süre, KKTC Merkez Bankası Başkanlığı nedeniyle 3 ay uzak kalan Özcan, hizmetini artık Genel Müdür olarak sürdürecek.
Mehmet Emin Özcan, ömrü bankacılık sektöründe çalışmakla geçmiş bir isim. Üç kamu bankası, bir katılım bankası bir de özel bankada görev almış. Kendi deyimiyle, son 10 yılda üç tane büyük kamu bankasında görev yapan tek yönetici.
Meslekteki büyük kariyeri, yetenekleri ve derin tecrübesiyle Türk bankacılığını çok iyi tanıyan, analiz eden, atılması gereken adımların önünü açan Özcan, sektör için üç önemli konuyu şöyle özetliyor: “Müşterinin moralitesi, kredinin karlılığı ve verimliliği…”
Barış Bekar’ın, Vakıfbank Yönetim Kurulu Başkanvekili’yken Vakıf Hayat Dergisi adına yaptığı röportaj, Mehmet Emin Özcan’ın bankacılık kariyerinde herkese nasip olmayacak başarı çizgisini de gözler önüne seriyor, özel hayatına dönük çok keyifli ayrıntıları da…
Her yanıtıyla, sektöre, Vakıfbank çalışanlarına ve gençlere dolu dolu mesajlar veren, Türkiye’nin ve Vakıfbank’ın kazanmasını sağlayacak stratejinin altını çizen yeni Genel Müdür Mehmet Emin Özcan’ı yakından tanımak, düşüncelerini öğrenmek için büyük fırsat…
İşte harika soru-cevaplar…
İŞ BANKASI TEFTİŞ KURULU SINAVLARINI BİRİNCİLİKLE KAZANDIM
-Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Mehmet Emin Özcan: 1960 Beytüşşebap doğumluyum. İlkokulu Beytüşşebap’ta okudum. İlkokulu bitirdikten sonra girdiğim devlet parasız yatılı okul sınavlarında başarılı olarak Diyarbakır Maarif Koleji’nde (daha sonra adı Anadolu Lisesi olarak değiştirildi) eğitimime devam ettim. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girmeye hak kazandım. Fakültede okurken Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın memurluk sınavını kazanınca okulla birlikte çalışmaya da başladım. 1982 yılında Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü’nden mezun oldum.
-Bankacılık kariyeriniz, okuldan sonra hemen başladı mı?
Mehmet Emin Özcan: Aynı yıl meslek sınavlarına girdim ve İş Bankası Teftiş Kurulu sınavlarını birincilikle kazanarak müfettiş yardımcısı olarak Aralık 1982’de bankacılık kariyerine ilk adımımı attım. 1986 yılının sonunda İş Bankası’ndan ayrılarak Teftiş Kurulu’nu kurmak üzere Albaraka Türk Katılım Bankası’na geçtim. O tarihte katılım bankacılığı, özel finans kurumu olarak biliniyordu. Gerek hukuki gerekse finansal manada mantıklı ve tutarlı bir karşılığı olmayan ‘özel finans kurumu’ tabirinin yerine ‘katılım bankacılığı’ adının verilmesinde emeğim vardır. Bu kavramı literatürde ilk kez, halen Albaraka Türk Genel Müdür Yardımcısı olan değerli arkadaşım Temel Hazıroğlu ile birlikte kullandık. Albaraka Türk’te 15 yıldan uzun bir süre çeşitli departmanlarda üst yönetici olarak görev yaptım.
-Kamu bankalarına geçişiniz bundan sonra mı oldu?
Mehmet Emin Özcan: 2003 yılında Türkiye Halk Bankası Yönetim Kurulu Murahhas Üyeliği’ne getirildim. O tarihte, Türkiye Halk Bankası ile Türkiye Ziraat Bankası’nda farklı bir yönetim modeli vardı. Kemal Derviş’in Ekonomi Bakanı olduğu dönemde yeni bir düzenleme yapılmıştı. Ziraat Bankası’nda 5 murahhas üye, 6 düz üye; Halk Bankası’nda da 5 murahhas üye 6 düz üye vardı. Düz üyeler, hem Halk Bankası’nda hem de Ziraat Bankası’nda ortak üye olarak görev yapıyordu. Her iki bankanın yönetim kurulu başkanı ve başkan vekili aynı kişilerdi ve düz üyeler arasından seçiliyorlardı. Bir anlamda kamu bankalarının ortak yönetim kurulu oluşturulmuştu. Murahhas üyeler, sadece kendi bankalarında icrai görevler üstlenmişlerdi. Her bir murahhas üye kendi sorumluluk alanında genel müdür yetkisinde hareket ediyordu. Ben Dış İlişkiler ve Hazineden Sorumlu Murahhas Üye olarak görev yaptım.
İKİ BANKAYI BİRLEŞTİREN EKİBİN PARÇASI OLMAKTAN MEMNUNİYET DUYUYORUM
-Çok ciddi bir dönemde kamu bankalarında görev almışsınız…
Mehmet Emin Özcan: Ben Halkbankası’nda göreve başladığımda şartlar oldukça ağırdı. Ülke, 2001 finansal krizinin açtığı yaraları yeni yeni sarıyordu. TMSF’nin el koyduğu banka sayısı yirminin üzerindeydi. Türkiye Emlak Bankası’nın da tasfiye edilmesine karar verilmişti. Böylesine ağır bir ekonomik ve finansal kriz yaşayan Türkiye’de, bankacılık yapmak da hayli zordu. Halk Bankası’nın iki önemli sorunu vardı. Birincisi, insan kaynakları sorunuydu. Devlet memuru statüsünde bulunan banka çalışanları, 2001 yılında sözleşmeli personel statüsüne geçmeye zorlanmış, kabul etmeyenler Bakanlıklara ve diğer kamu kuruluşlarına nakledilmiş. Böylece çalışan sayısı 16.000’den 8.000’e kadar düşmüş. Geriye nispeten yaşlı ve heyecanını yitirmiş bir kadro kalmıştı. İkincisi ise bilişim ve teknik altyapı sorunuydu. Bankanın bilgi işlem sisteminin hali içler acısıydı. Dağıtık sistem kullanılıyordu, yani her şubenin bilgi işlem sistemi ve muhasebesi bağımsızdı. Konsolide bilançonun hazırlanması aylar sürüyordu. Çok ciddi operasyonel riskler mevcuttu.
-Bu sorunları nasıl çözdünüz?
Mehmet Emin Özcan: Bankanın sorunlarını kısa zamanda çözmenin tek çaresi, o sıralarda TMSF’nin el koyduğu Pamukbank’ı devralmaktı. Çünkü Pamukbank’ın 3000 civarında çalışanı vardı. Halk Bankası’na göre daha genç bir kadrosu vardı. Ayrıca Pamukbank’ın hem organizasyonu, hem de bilgi işlem ve teknik altyapısı oldukça iyi durumdaydı. Hükümetimiz, BDDK ve TMSF’nin vermiş olduğu büyük destek sayesinde 16.07.2004 tarih ve 5230 sayılıyasa ile Pamukbank’ı TMSF’den devraldık. İki bankayı aslında Halkbank tabelası altında ama Pamukbank altyapısında birleştirdik. Bu operasyon 3 ay gibi rekor denecek kadar kısa bir sürede tamamlandı.
ÜÇ BÜYÜK KAMU BANKASINDA DA ÇALIŞMAK BANA NASİP OLDU
-Sonra Ziraat Bankası’na geçtiniz…
Mehmet Emin Özcan: 2005 yılının Mayıs ayında Halkbank’tan ayrıldım ve İç Denetim ve Risk Yönetiminden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi olarak T.C. Ziraat Bankası’na atandım. Bu dönemde kamu bankalarındaki ortak yönetim modeli sona erdi; murahhas azalık statüsü kaldırıldı ve tüm icrai yetkilerin genel müdürde toplandığı klasik yönetim modeline geçildi. Ziraat Bankası’nın çok geniş bir uluslararası iştirak ağı bulunuyordu. Ben özellikle Orta Asya ülkelerindeki iştirak bankaların yönetimlerinde görev almak istedim. Bu vesile ile başta Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan olmak üzere ata yurdun neredeyse tamamını yakından tanıma imkanı buldum. Ayrıca Bosna Hersek ile Almanya’daki iştirak bankalarda da belli aralıklarla yönetim kurulu üyeliklerinde bulundum. 24 Mayıs 2010 tarihinde Ziraat Bankası’ndan ayrıldım ve aynı tarihte yapılan Halkbank Genel Kurul Toplantısı’nda, Halkbank Yönetim Kurulu Üyeli görevine seçildim ve Başkan Vekili oldum. Ayrıca Halkbank’ın Hollanda’daki iştiraki olan Demir-Halkbank’ta Yönetim Kurulu Üyeliği yaptım. 29 Mart 2013 tarihinde yapılan genel kurul toplantısı sonucunda VakıfBank Yönetim Kurulu Üyeliği’ne getirildim ve Başkan Vekili olarak görevime başladım. Kısacası, 27 Mart 2003 tarihinden bu yana kamu bankalarında görev yapıyorum. Üç büyük kamu bankasında da çalışmak bana nasip oldu.
-Albaraka Türk’e geçişiniz nasıl oldu?
Mehmet Emin Özcan: Albaraka Türk’ün yönetiminde Mülkiye’den tanıdığım kişiler vardı. Bana iç denetim birimini kurma teklifi gelince hiç düşünmeden kabul ettim ve 1986 sonuna doğru İş Bankası’ndan ayrılarak Al Baraka Türk’e geçtim. Katılım bankacılığına geçişim bilinçli bir tercihti. Üniversite yıllarımda alternatif bankacılık modelleri, özellikle faizsiz bankacılık ilgimi çekiyordu.
-Üç büyük kamu bankasında da en üst düzeyde görev yapmış bir yönetici olarak ‘VakıfBanklı’ olmak nasıl bir şey?
Mehmet Emin Özcan: Bildiğim kadarıyla, son 10 yılda 3 büyük kamu bankasının yönetim kurulunda görev yapan benden başka kimse yok. Şahsıma tevdi edilen emanetin ağırlığını daima yüreğimde ve vicdanımda hissederek kamu bankalarında büyük bir şevk ve heyecanla görev yaptım ve mesleki bilgimi ve tecrübemi milletimin hizmetine sunma fırsatı buldum. VakıfBank’ın sermaye yapısını göz önüne aldığımızda, buradaki sorumluluğun daha ağır olduğu söylenebilir. Bu banka, ecdadımızın yüzlerce yılda biriktirip kurduğu vakıflar yoluyla vakfettiği mal varlığından sağlanan kaynakla tesis edilmiş.
-Peki, nasıl bir yöneticisiniz, risk alır mısınız?
Mehmet Emin Özcan: Bankacılık, niteliği gereği en riskli işlerden birisidir. Önemli olan riski iyi kontrol etmek ve yönetebilmektir. Günümüzde risk yönetimi, başta merkezi Basel’de bulunan Bank For International Settelments(BIS) olmak üzere uluslararası kuruluşların ve ülkelerin düzenleyici ve denetleyici otoritelerinin büyük önem verdiği bir konudur. Bankacılıkta riskler, kredi riski, operasyonel risk ve piyasa riski olmak üzere üç ana kategoriye ayrılmaktadır.
-İyi bir bankacı size göre nasıl olmalı?
Mehmet Emin Özcan: Bankacı, bir yandan oldukça ayrıntılı düzenlenmiş mevzuat çerçevesinde hareket etmek, diğer yandan keskin rekabet ortamında rakiplerinden daha hızlı olarak müşteriyi bankanın ürün ve hizmetlerini kullanması konusunda ikna etmek, müşteriyi kazanmak zorundadır. İyi bir bankacı aynı zamanda iyi bir risk yöneticisidir. Müşterinin moralitesi, kredinin karlılığı/verimliliği ile kredinin teminatı... Bu üç hususu dikkate alarak, risk-teminat dengesini iyi kurduğumuz takdirde, riskleri minimize edebiliriz.
İYİ BİR BANKACI OLMAK İÇİN DONANIMLI OLMAK GEREKİR
-Bankacılık stresli bir iş… Çalışma koşulları ve alınan ücretlere baktığımızda, 30 yıllık bir bankacı olarak gençlere bankacılığı önerir misiniz ya da neler önerirsiniz?
Mehmet Emin Özcan: Bankacılığı; işletme, iktisat, maliye ve endüstri mühendisliği gibi alanlarda eğitim gören genç arkadaşlarıma öneririm. İyi bir bankacı olmak için donanımlı olmak gerekir. İyi bankacı, hem bankacılığın gerektirdiği bilgi birikimine uzmanlık düzeyinde sahip olan hem de piyasalardan haberdar olan ve bankacılıktaki gelişmeleri yakından izleyen kişidir. Bizim için müşteri memnuniyeti esastır.
-VakıfBank nasıl bir banka?
Mehmet Emin Özcan: VakıfBank da diğer ticari bankalar gibi karlılık ve verimlilik esasları çerçevesinde faaliyet gösteren global bir bankadır. Ancak VakıfBank’ı farklı kılan, vakıf ruhunu geçmişten geleceğe taşıyan bir misyon bankası olmasıdır. VakıfBank çalışanları, bankanın kuruluş sermayesinin kaynağının, ecdadımızın bu aziz vatan topraklarında yüzlerce yıldır yüksek değerler uğruna vakfettiği mal varlığı olduğunu bilir, vakıf şuuruyla hareket eder. Bana göre VakıfBank, bu anlamda yerel değerlerimizle evrensel bankacılık kurallarını en iyi sentezleyen bankadır. VakıfBank uzun yıllardır piyasada en aktif oyunculardan birisi olarak var olmuştur. Proje finansmanında, ticari ve kurumsal kredilerde VakıfBank’ın payı her zaman yüksek olmuştur. VakıfBank çalışanları, piyasada iyi bankacı olarak tanınır.
-İş dışında neler yaparsınız?
Mehmet Emin Özcan: Farklı coğrafyalara (yurtiçi veya yurtdışı) seyahat etmekten hoşlanırım. Kitap okumak, benim için dünyanın en güzel keyiflerinden biridir. Evimde hatırı sayılır bir kütüphanem var. Tarihe, edebiyata ve bilim felsefesine meraklıyım. Ayrıca iyi bir Klasik Türk Musikisi ve Türk Halk Müziği dinleyicisiyim. Beni en çok dinlendiren şey, toprakla uğraşmak. Küçük bir bahçem var, fırsat buldukça bahçede vakit geçiriyorum. Sporla, yürüyüş dışında pek aram yok. Ama voleybol takımımızın maçlarını televizyonda da olsa seyretmeye çalışıyorum ve başarılarından büyük gurur duyuyorum. Hobi olarak ise tesbih koleksiyonum olduğunu söyleyebilirim.