KİMİLERİ için politika bir tutkudur.
Hatta sevda.
Yıllarca aktif politikanın içinde yer alan ve Almanya’nın özellikle iç politikasının şekillenmesinde etkin rol oynayan iki politikacı, 24 Eylül’de yapılacak genel seçimlerde yeniden aday olmayacaklarını aylar önce ilan etti.
Bunlardan biri, Yeşiller’den Hans-Christian Ströbele.
Ströbele, 1939 yılında Halle kentinde doğmuş.
Liseyi bitirdikten sonra Heidelberg Üniversitesi ile Berlin Hür Üniversitesi’nde hukuk ve politik bilimler öğrenimi yapmış.
1960’lı yılların sonlarına doğru Almanya’daki öğrenci hareketlerinin öncülüğünü yapan solcu Sosyalist Almanya Öğrenci Birliği’nde (SDS) aktif görev almış.
1970’li yıllarda Kızıl Ordu Cephesi (RAF) teröristlerinin avukatlığını üstlenmiş.
“Terör örgütüne destek” verdiği gerekçesiyle duruşmalara katılması engellenmiş.
1970 yılında Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) üye olmuş.
Ama RAF teröristlerine yazdığı bir mektupta “Sevgili yoldaşlar” dediği için SPD’den kovulmuş.
Ströbele, 1978 yılında da Berlin’de kurulan Demokrasi ve Doğa Korunması İçin Alternatif Liste’nin (AL) kurucu üyelerindendir.
İlk kez 1985 yılında Federal Meclis’e Yeşiller’den milletvekili olarak girdi.
Ancak tüzük gereği uzun süre bir daha milletvekili olamadı.
1998 yılında yeniden Yeşiller’den Federal Meclis’e milletvekili olarak girdi.
2002 yılındaki seçimlerde listede seçilme şansı olmayan bir sıraya yerleştirilince restini çekti.
Türkiye kökenlilerin de yoğun olarak yaşadığı Brelin’in Kreuzberg-Friedrichshain İlçesi’nden direkt aday oldu ve kazandı.
2005, 2009 ve 2013 yıllarındaki genel seçimleri de direkt aday olarak kazanıp Federal Meclis’e girdi.
Göçmenlere yerel seçim hakkı verilmesini istedi.
Çifte vatandaşlığın kabul edilmesi için çaba gösterdi.
Hatta bu ‘adaletsizliğe’ dikkat çekmek için o dönemdeki Alman kökenli Papa 16. Benedikt’in Vatikan vatandaşı olması üzerine Alman vatandaşlığının iptal edilmesini gündeme getirdi.
Alman Milli Marşı’nın Türkçe’ye çevrilmesi önerisi çok tartışıldı.
Kendisiyle birçok kez söyleşi yaptım.
Bunlardan birinde, “Ben Kreuzberg’den de Kreuzberglilerden de çok memnum. Onların arasında kendimi onlardan biri gibi hissediyorum. Onlar da bizlerden biri. Onlar da artık buralı. Hepimiz buralıyız” demişti.
*
Aktif politikaya vedaya hazırlanan politikacılardan diğeri de Wolfgang Bosbach.
Bosbach 1952 yılında Bergisch Gladbach’ta doğmuş.
Süpermarketlerde yöneticilik yapmış.
Sonradan liseyi bitirip hukuk fakültesini bitirmiş.
1972 yılında Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi’ne (CDU) üye olup aktif politikaya atılmış.
Uzun yıllar avukatlık yapmış.
1994 yılında Federal Meclis’e milletvekili olarak girdi.
Hem de direkt aday olarak.
Daha sonraki dönemlerde de öyle.
Bosbach bir içpolitika uzmanı.
2003 yılında Almanya’da ‘kara ses’ olarak bilinen Cemalettin Kaplan’ın oğlu Metin Kaplan’ın Türkiye’ye sınır dışı edilmesini engelleyen mahkeme kararının temyize götürülmesine, “Geri çevrilirse Almanya gibi bir hukuk devleti gülünç duruma düşer” gerekçesiyel karşı çıktı.
Bosbach, Türkiye’nin Avurapa Birliği’ne (AB) tam üyeliğine hiçbir zaman sıcak bakmadı.
Ama kendisiyle yaptığım bir söyleşi de, Türk komşusuyla içten bir aile bağı bulunduğunu söyledi.
Hatta bunun Almanya’nın eski Başbakanı Helmut Kohl’de (Kohl’ün oğlu Türk kökenli bir kızla evli) de olduğu gibi bir akrabalıkla sonuçlanabileceğini de söylemişti.
Kansere yakalanan Bosbach, birkaç yıl önce bir etkinlikte karşılaştığımızda, “Sakın ara sıra doktora gidip kontrolden geçmeyi ihmal etmeyin” uyarısında da bulunmuştu.
Geçen hafta Federal Meclis Başkan Yardımcısı Claudia Rath’un yönettiği oturumda yaptığı konuşmasında da, “Bu benim burada son konuşmam. Hepinizi çok özleyeceğim, hatta Claudia Roth’u bile” diyerek espri yaptı.
*
Evet, Ströbele ve Bosbach gibi yılların politikacıları aktif politikaya veda ediyor.
Tabii başkaları da var. Ahmet Külahçı / Hürriyet