Emmanuel Macron sadece iki yıl süren ekonomi bakanlığından sonra Nisan 2016'da kurduğu "En Marche" (Yürüyüş) adlı siyasal hareket ile 39 yaşında en genç cumhurbaşkanı olarak Elysee Sarayı'nın yeni sahibi olurken Fransa da çok kritik bir dönüm noktasına girdi.
10 yıl süren durgunluk, artan işsizlik ve azalan rekabet edebilirlik eski bir yatırım bankacısı olan Macron'u cumhurbaşkanlığına taşıdı. Fransa ekonomisini reformlarla içinde bulunduğu "uyuşukluktan" kurtaracağını söyleyen Macron, hem Avrupa Birliği'nde yeni bir dönem başlatmak için mali esneklik hem de Fransa'da yeni esnek iş yasalarıyla yeni bir dönem başlatmanın peşinde...
Fransa'nın sorunlarının başında ekonomik durgunluk geliyor. 2008 küresel krizinden bu yana tam anlamıyla canlanamayan ekonomi, işsizlik ve mali açıklar yaratıyor. Fransa'nın bütçe açığı 2016'da milli gelirin yüzde 3'ünü aştı. Ancak bu yıl azalması bekleniyor. Yükselişte olan kamu borcunun milli gelire oranı da uluslararası standartların epey üzerinde.
Geniş kitleleri ilgilendiren ve Macron'un acilen çözüm bulması gereken sorun işsizlik... İşsizlik oranı yaklaşık dört yıldır yüzde 10 seviyesinde seyrediyor. Euro Bölgesi ortalaması yüzde 9,4 olmasına karşın Almanya'da işsizliğin yüzde 5,9 olması Macron için önemli bir meydan okuma olacak. Daha da önemlisi genç işsizliği rakamının fazlasıyla yüksek olması -Fransa'da gençlerin yaklaşık dörtte biri işsiz.
İlk ekonomik hedefinin, gençler arasındaki işsizlik oranını azaltmak olduğunu söyleyen Macron'un Fransa ekonomisini canlandırmak için dinamik ancak bir o kadar da tartışma yaratan söylemleri var. Genç politikacı, yıllardır yüksek işsizliğe çare bulunamayan Fransa'da köklü reformlar yapacaklarını ve katı çalışma yasalarını kararnameler yoluyla değiştireceklerini söylemişti. Kuzey Avrupa ülkelerinde olduğu gibi iş piyasasına "güvenceli esneklik" getireceklerini vurguladı.
Ancak Fransa gibi katı iş yasalarının bulunduğu bir ülkede bu tür girişimler çalışanlar ve sendikalar ile hükümeti sert bir şekilde karşı karşıya getirecek. Bank of America Merrill Lynch Kıdemli Avrupa Ekonomisti Gilles Moec'in dediği gibi, Macron'un başarısı sendikalarla yapacağı müzakerelerin sonucuna bağlı olacak.
Fransa'nın 3 bin 300 sayfalık işçi çıkarma konusunda çok katı kuralları olan ve işverenleri yeni eleman istihdam etme cesaretini kıran sert çalışma yasasının gevşetilmesi ekonominin omurgası olan 3 milyon küçük ve orta ölçekli işletmeye nefes aldıracak. Macron, Fransa'nın tartışmalı 35 saatlik çalışma haftası yasasına dokunmayacak, ancak firmaların çalışanları ile görüşerek çalışma saatleri ve ücretleri ayarlamasına izin verecek.
Macron ayrıca kurumlar vergisini kademeli olarak yüzde 33'ten 25'e indirmeyi, kamu çalışan sayısını 120 bin civarında azaltarak beş yılda 60 milyar euro tasarruf etmeyi, bütçe açığı/Gayrisafi Yurtiçi Hasıla oranını yüzde-3'ün altına çekmeyi planlıyor. Uzmanlar bu önlemlerin hiçbirinin kısa vadede yüzde 25'lere varan genç işsizliği aşağı çekebilecek güçte ya da toplam talebi aniden yukarı çekecek boyutta olmadığını savunuyor.
Nitekim 7 Mayıs'ta Macron'un seçim zaferini Paris Borsası, "şampanya patlatıp" karşılamadı. Nisan ortasından itibaren hızlı bir yükselişe geçen borsa, "söylentiyi al, gerçeği sat" taktiğiyle seçimin ertesi günü inişe geçti. Nisan ortasında 5 bin puan seviyesinde olan CAC 40 Endeksi, seçimden önceki cuma günü 5 bin 382 puan ile son dokuz yılın en yüksek seviyesine çıktıktan sonra Macron'un zaferinin ardından pazartesi günü 5 bin 280 puana indi. Endeks mayıs ortasında 5 bin 300 puan seviyesinde seyrediyor.
Borsanın Macron'u ihtiyatlı selamlamasının nedeni, ırkçı Marine Le Pen'e karşı bir zafer kazanarak Elysee Sarayı'na yürüyen bağımsız En Marche hareketinin liderinin yapacağı daha çok iş var. Öncelikli olarak haziran seçimlerinde parlamentoda çoğunluğu sağlaması gerekiyor. Handikabı ise 39 yaşında Fransa'nın şimdiye kadar en genç cumhurbaşkanı olan bu bağımsız politikacının sadece iki yıllık politika tecrübesi olması, bir partisi olmadığı gibi cumhurbaşkanlığı seçiminden önce herhangi bir seçim tecrübesi ve galibiyeti bulunmaması...
Euro cephesinden baktığımızda ise Fransa'nın para birliğinden kaynaklanan kendine özgü sorunları var. Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz'in olduğu gibi... Ancak ülkelerin ekonomik sorunları arasında önemli farklıklar var ve tüm ekonomilere aynı kemer sıkma önlemlerini uygulamak çözüm olmuyor. Örneğin "AB şahinlerinin" önerdiği gibi Yunanistan ile Fransa'ya aynı önlemleri tavsiye etmek fayda getirmiyor.
Önceki cumhurbaşkanı Francois Hollande'nin ekonomi bakanı olarak ülkesinin ve Euro Bölgesi'nin bir dizi ekonomik sorunlarına çözüm bulmaya çalışan Macron, Euro Bölgesi'nin "kemer sıkma yanlıları" Almanya, Hollanda ve Avusturya liderliğinde, Haziran 2016'da Yunanistan'a dikte edilen sert önlemlere karşı çıkmıştı. Macron ortak mali ve finansal birlik mekanizmalarının kurulması ve AB'nin güneyindeki daha fakir ülkelerin borçlarının ortaklaşa üstlenilmesi çağrısında bulunmuştu.
Ancak Almanya tarafı bu önerilere sıcak yaklaşmamış, özellikle borçlar ve mali yardım konusunda temkinli olmayı sürdürmüştü. Almanya, Euro Bölgesi'ndeki tüm ülkelerin sıkı tasarruf politikaları ile kendilerini toparlamalarından yana...
Macron AB'nin ayakta kalabilmesi ve düşük büyüme ile işsizliği aşıp Avrupa ekonomisini canlandırmak için mali yönetimde esneklikten yana. Ortak bir Euro Bölgesi bütçesi yapılması ve altyapı yatırımlarına hız vermek için eurobond borçlanılmasını öneriyor. Ortak bir maliye bakanı, ortak bir hazine ve sadece mali yönetimi denetlemekle yükümlü bir parlamento kurulmasını ve böylece güçlü üyelerden ekonomisi zayıflayan ülkelere kalıcı mali transferler sağlanmasını planlıyor.
Macron nisan ayında da Almanya'nın rekor kıran ticaret fazlasının yeniden yapılanması çağrısında bulunmuş ve "Almanya Euro Bölgesi'ndeki dengesizliklerden fayda sağlıyor ve çok yüksek ticaret fazlaları oluşturuyor" demiş ve Almanya'nın bütçe ve ihracat fazlasını birlikte ihtiyacı olan ülkelere yönlendirmesini önermişti.
Sert kemer sıkma önlemlerine karşı çıkan, esnek çalışma ve maliye politikalarından yana olan Macron'un ülkesinin zorlu ekonomik sorunları için ne ölçüde esnek olacağı şimdilik meçhul. Ayrıca bu önlemleri rahatça hayata geçirebilmek için, 11-18 Haziran'da iki turlu yapılacak genel seçimlerden sonra Fransız Parlamentosu'nda çoğunluğu sağlayabileceği de kesin değil.
BRÜKSEL'DE REFORM ZAMANI
Fransa dünyanın altıncı, Euro Bölgesi'nin İkinci büyük ekonomisi... Küresel ekonomide anahtar role sahip bir oyuncu. Bu nedenle Macron, selefi Hollande'dan görevi teslim aldıktan bir gün ve muhafazakar Edourd Phillppe'yi başbakanlığa atadıktan hemen sonra ilk yurtdışı ziyaretini Berlin'e, Almanya Başbakanı Angela Merkel'e yapınca ilgi odağı oldu.
Değişim hedefleyen, AB ve Euro Bölgesi'nin yeniden ivme kazanmasını hedefleyen Macron'un, "Bürokratik engelleri kaldıran ve vatandaşları için uğraşan yeni bir birlik ruhu arzuluyorum. AB'nin kural ve kriterlerinin değişmez bir tabu olarak ele alınmamasının zamanı geldi" sözleri de Avrupa da yeni bir şeyler yaşanacağının habercisi... Merkel'ln de "AB'nin yeniden yapılandırılması önerisine sıcak baktıkları" sözlerini de unutmayalım. Neticede iki lider AB entegrasyonunu derinleştirmeye yönelik orta vadeli bir reform programı geliştirme konusunda anlaştı.
Paris ile Berlin arasındaki işbirliği 11-18 Haziran'da iki turlu gerçekleşecek Fransa genel seçimleri ve 24 Eylül'de Almanya'da yapılacak Federal Parlamento seçimlerinden sonra daha somut hale gelecek.
Bir de şu var; Macron ve Merkel, AB'yi reformlarla daha dinamik bir hale getirmekte başarısız olurlarsa devamında radikal sağ partilerin seçim kazanabileceğini biliyorlar. Bu nedenle 2018'de AB'de reform tartışmalarının iyice alevlenmesi bekleniyor.
Fransa'da AB yanlısı Macron'un kazanmasından sonra Merkel'in seçimlerde güçlenmesi ve İtalya'da AB destekçilerinin işbaşı yapması, AB'nin "dağılma" beklentilerini geride bırakarak, reformlarla yıllara yayılan başarılı bir değişim dönemi gerçekleştirmesi için fırsat... Ekonomi cephesinde başlayan toparlanma ve Fransa-Almanya ortaklığının getirdiği taze kan bu yönde en büyük itici güç olacak. (Levent Gürses/Forbes Türkiye Dergisi)