Ankara bürokratlarının siyasetçilere bakarak söylemleri ve sunumları ile haklı olarak takdir bekledikleri bir özet var; “kredi büyümesini becerdik”. Özellikle de Kredi Garanti Fonu’na (KGF) sağlanan Hazine kefaletinin 250 milyar TL’ye çıkarılması ile bankaları ve şirketleri içine çeken bir pencere açılmıştı.
Sadece Mart-Mayıs arasında kayda değer bir kredi patlaması oldu; 17 Mart-19 Mayıs arası 10 haftada TL kredilerde 90 milyar TL’ye yakın bir artış oldu. Bir bankacının deyişi ile “Böyle çeviklik görülmemişti; KOBİ’lerin düştüğü aşırı zor durumda, 250 milyarlık program onaylandı”. Doğruydu; mevcut koşullarda çoğu KOBİ batacaktı, sadece bu programla zaman satın alınmış oldu.
Ama arkasından, verilerle de ortaya çıktı ki bu TL kredi büyümesi kadar TL mevduat büyümesi
olamadı. Vadeli TL mevduat aynı dönemde kredi artışının dörtte biri kadar arttı. Tersinden bakanlar için; kredi büyümesi ile artan mevduatın döviz mevduat artışını beslediği görüldü. Yani ‘battaniyeyi’ çekince bu defa ‘ayaklar’ açıkta kalmıştı. TL kredilerin TL mevduatlara oranı rekor seviyede yüzde 140’ı aştı. İşte bu ortamda şu tartışılıyordu; bankaların kredi verecek kaynakları kalmadı, bundan sonrası zorlu olacak.
Hazine kefaleti ile bir ivme sağlandı ama şapkadan sürekli ‘tavşan’ çıkarılması gerekiyor. Kredi büyümesini sağladınız; şimdi kaynak yetmezliğine çözüm bulunması gerekiyor.
Merkez Bankası dün açıkladığı Finansal İstikrar Raporu’nda genelde ‘Alice harikalar diyarında’ kıvamında bir içerik sunuyor. Özellikle “mevduat büyümesi yok, dış kaynak da yeterince gelmiyor” kaygılarını yatıştırmak için “mevduat + diğer kaynaklar” hesabı yapmayı öneriyor. Banka özetle, kredi/mevduat oranında; mevduat dışında öz kaynak, uzun vadeli kaynaklar, sermaye benzeri borçları da eklemek gerekir diyor. Buna göre; kredi/mevduat ve diğer istikrarlı kaynakların oranının 2017 Mart ayı itibarıyla yüzde 82 seviyesinde olduğu not edilmiş. Ancak bunun geçmişi anlattığı, ‘dikiz aynasına bakarak’ yapılan bir analiz olduğu da açık. Bankanın yaptığı da, ‘banka bilançolarından korkmayın’ demek. Sorunu çözmüyor; o da, bugünden itibaren gelecekte, bankalar ilave krediler için ilave TL kaynağı nasıl sağlayacak?
İşte bu noktada, son gelişmelerden görülüyor ki; Ankara’daki ‘cin fikirli’ bürokrat ya da siyasetçiler, bu ihtiyaç duyulan ‘yeni’ TL kaynağın Merkez Bankası’nca sağlanmasına dönük ‘projeler’ üzerinde hala çalışmaya devam ediyor. Şimdi de KGF kaynaklı kredilerin bankalarca banka senedi biçiminde menkul kıymetleştirilmesi, bu banka kredilerinin de Merkez Bankası’nca repo işlemlerine kabul edilmesine dayanan plan kamuoyuna sızdırılıyor. Önce satın alınması fikri pişirilmiş, tepkiler üzerine geri çekilmişti. Hiç fark etmez; Merkez Bankası ister satın alsın, ister repoya kabul etsin; bu bir parasallaştırmadır. Kuru da enflasyonu da patlatır. Tarihin en derin krizine girmiş ABD’de bile, Fed’in devlet tahvili ve kamu nitelikli kuruluşlarca çıkarılan konut kredilerine dayalı menkul kıymetler dışında kıymet satın almadığını, repoya kabul etmediğini biliyoruz.
‘KUR İKRAMI’ SONUCU
Merkez Bankası 17 Şubatta şu kararı almıştı: İhracat ve döviz kazandırıcı reeskont kredilerinde, isteyen şirketin vade uzatabileceği, isteyenin de mayıs sonuna kadar olan vadede döviz olarak yapılması gereken geri ödemelerini TL ile yapabileceği, bunun da yılbaşındaki 3.53’lük dolar kuru üzerinden olacağı açıklanmıştı.
Dün açıklanan Finansal İstikrar Raporu’nda, 17 Şubat-28 Nisan arası dönemde bu ‘imkandan’ yararlanarak düşük kurdan döviz borcunu TL olarak geri ödeyen kredi dosyası sayısının bin 322, miktarının da 3 milyar dolar olduğu açıklandı. Bu tutar, Merkez Bankası’nın bu ‘imkanı’ açıkladığı tarihteki reeskont kredilerinin kabaca 3’te biri. 17 Şubat-28 Nisan arası dönemde dolar kuru, 3.75 ile 3.55 arasında seyretti. Ortalama kurun da 3.65 olduğu hesaba katılırsa bin 322 kredi kullanıcısı şirkete toplam 360 milyon TL’lik bir transfer yapıldı demektir. Bu transfere “faiz eşdeğeri” ile bakılsa kimi şirketin nihai olarak bu kredilerden dolayı faiz bile ödemediği sonucu çıkabilir. Bu uygulamanın devam ettiği mayıs ayı sayılarını bilmiyoruz. Sorun şurada; böyle bir teşvikin adresi Merkez Bankası değil, Hazine olmalıydı.