Türkiye ekonomisi, ‘sorumluluklarımızı yerine getirmekten kaçınabiliriz ama sonuçlarından kaçınamayız’ çizgisinde ilerliyor.
Nedenlere ‘tedavi’ yerine, sonuçlara ‘pansuman’, epeydir tanık olduğumuz bir yaklaşımdı. Ama şimdi, tehlikeli bir yola girerek, “matbaayı” çalıştıracak yollara sapılması gibi girişimler ortaya çıkıyor.
Şimdi bu tehlikeli bir ‘cin fikrin’ kapısı açılıyor. O da, Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli’nin dün Bankalar Birliği Genel Kurulu’ndaki konuşmasında belirginleşti; kamu projelerinin dolaylı olarak Merkez Bankası’nca finanse edilmesi.
Canikli, bankaların aktiflerinin menkulleştirilerek nakit sağlanmasına dair “Banka senedi” projesinin teknik çalışmaları tamamlandığını, SPK’nın da düzenlemeleri yapmasından sonra ‘banka senedi’ çıkarılabileceği, herhangi bankanın bilançosunda duran kredilerin menkulleştirilip pazarlanabileceğini anlatıyor.
Peki bu nereden çıkmış?
Genel Müdürünün, Ziraat Bankası’nın üçüncü havalimanı için kullandırdığı kredilere yurtdışından talep geldiği açıklamasından sonra.
Asıl ‘bomba’ şurada; Planlanan banka senedinin Merkez Bankası’nca gerektiğinde “likidite enjekte etme aracı olarak kullanabileceği” anlatılıyor Canikli tarafından.
Özeti şu; en başta kamu bankalarının belli sektörlere verdiği krediler ki yine en başta büyük kamu projeleri geliyor, menkul kıymetleştirilecek. Bir çeşit, varlığa dayalı menkul kıymet (VDMK) yaratılacak.
Sonra da, bunu götürüp Merkez Bankası’na verilip karşılığında para basılacak.
Tam bir parasallaştırma, mega projeler için paranın Merkez Bankası tarafından basılması yolunun açılması demek.
Biri bakana hatırlatmalı ki; Merkez Bankası’nın açık piyasa işlemleri kredi verme amacıyla yapılamaz. Banka bilançolarındaki krediler VDMK haline getirilip Merkez Bankası’nın bu tahvilleri alması olanaklı değil.
Merkez Bankası Yasası, “Açık piyasa işlemleri, yalnızca para politikası amaçları için yürütülür ve Hazineye, kamu kurum ve kuruluşları ile diğer kurum ve kuruluşlara kredi amacıyla yapılamaz” diyor.
Ama Canikli’nin sözlerinden belli ki; ‘kılıf’ bulunmuş, “likidite enjekte etme aracı olarak”.
Mevcut yasası itibariyle olanaklı değil ama Meclis’ten yasa değişikliği ile bilemediniz KHK ile değiştirmek mümkün. Ama mevzuata uygun bile olsa, sonuçları itibariyle ekonomiye büyük hasar yaratacak ‘cin fikirleri’ hayata geçirmenin düşüncesi bile ‘ekonominin bacağına ateş etmekten’ farklı değil.
Canikli’nin dünkü konuşmasında bahsettiği bu girişim hayat bulursa, Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin düşüşe ve döviz kurunun yükselme eğilimine gireceği çok açık.
Bir süredir “kalkınmacı merkez bankacılığı” gibi bir safsata dile getiriliyordu; belli ki bu ‘cin fikir’ de o kulvardan akıp vücut buluyor.
Basiretli bir para politikası yerine ‘yan yollara’ sapılması, yurttaş ve şirketleri de orta vadede kendi pozisyonlarını almaya götürür. Bunun tek açık ‘varış adresi’ var; bireylerde ve şirketlerde tam güç dolarizasyon.
Kredi garanti mekanizmasındaki Hazine kefaletinin artırılmasında da böyle olmuştu. Hükümet nedenleri ortadan kaldırmak yerine semptomlara ‘pansuman’ yapmayı tercih etti. Hem şirketlerin, hem de bankaların ‘üstüne atladığı’ kredi garanti programını başlattı.
Merkez Bankası verilerine göre Nisan sonu itibariyle TL kredi büyümesi yılbaşına göre 119 milyar TL, TL mevduat artışı ise 15 milyar TL oldu. Asıl, döviz mevduatında ise 15 milyar dolarlık büyük bir artış gerçekleşti.
İşte bu tablo, Hazine kefaleti ile TL krediyi garantiye alan şirket ya da bireylerin döviz aldığına dair işaretler veriyor.
Başka bir ülkede olsa politika yapıcılar buradan çok önemli dersler çıkarırdı.
Politikacılar ekonomi politikasında gereken adımı atmadıklarında yurttaşların ya da şirketlerin kendi önlemini kendilerinin almaya başlaması kaçınılmaz.
Enflasyon konusunu ciddiye almayıp faizleri düşük tutmaya çalıştığınızda, önünde sonunda yurttaşlar kendi ‘hedge’ (korunma) mekanizmasını kendi buluyor; döviz varlıklarını artırıyor. Son 7-8 yıl içinde kabaca milli gelirinin yüzde 20’si kadar döviz borcu yapan şirketler kesiminin yapacağı da, ilk fırsatta kendisine sunulan mekanizmaları kullanarak en riskli gördüğü zayıflıklara önlemini kendisinin alması.
Banka senedi çıkarıp bunu Merkez Bankası’nda nakde çevirme fikri de, bu ‘kendi göbeğini kendi kesme’ sürecini hızlandırır.