Eğitmen, yazar ve yaşam koçu Sevgi Saybaşılı atların gelişmiş sürü bilinçleriyle insanlar için yeni bir liderlik modeline örnek olduklarını belirtti. Bu yeni modelde liderliğin fiziksel güce veya dominantlığa dayanmadığı, bu görevi gönüllü olarak üstlenmek isteyenin, tecrübesi, farkındalığı, diğerlerinin ihtiyaçlarına karşı duyarlılığı yeterli ise sürü tarafından liderlik rolüne layık görüldüğü ve her durumda liderlik konumunun yeniden sorgulandığı, liderliğin değişken olduğu bir model söz konusu. Bir atın liderliğimizi kabul edeceği şekilde duygu, düşünce ve davranışlarımızı düzenlediğimizde, bizler de bu yeni liderlik modelinin uygulayıcısı haline gelebiliyoruz.
Uluslararası düzeydeki pek çok önemli firmaya eğitimler veren Saybaşılı, kurumlarda Genel Müdür, Başkan Yardımcısı, Direktör gibi en üst düzeydeki yöneticilerin tutum, tavır ve düşünce yapılarına bakıldığında, daha alt seviyelerdeki yöneticilere göre farklılıklar görülebildiğini söyledi. Ağırlıklı olarak en üst düzeydeki yöneticilerin atlardaki bu yeni liderlik modeline daha uygun şekilde davrandıklarının gözlemlendiğini aktaran Saybaşılı, daha alt seviyelerdeki yöneticilerin ise yükselmeleri ve kendilerini lider olarak ekiplerine kabul ettirmeleri için kendilerinde değiştirmeleri gerekenlerin olabildiğini belirtti.
Saybaşılı “Özgün Liderlik” anlayışına göre liderliğe yükselmenin önündeki engelleri “Anlamlı hedef yoksunluğu”, “Güvenli alan bağımlılığı”, “Kurban tutumu” olarak üç maddede sıraladı.
1. Anlamlı hedef yoksunluğu:
Kurum tarafından gösterilen hedefleri dış kaynaklı ve zorlanımlı olarak görüp, anlamlı bulmamak dolayısıyla bunlara ulaşmada iç motivasyon eksikliği yaşamak.
Dışarıdan verilen hedefler kişide zorlandığı duygusunu yaratarak, kişinin onlara ulaşmada tüm potansiyelini kullanmasının önüne geçer. Zamanla, insanlar onlar için anlamlı olmayan işlere saatlerini ve günlerini harcadıkları düşüncesiyle ortaya çıkacak duyguları bastırmak için kendilerini giderek duyarsızlaştırırlar. Bir çeşit gölge benlikle üstlendikleri bu tarz görevleri başarıyla sonuçlandırmak için çabalamak giderek daha da zor hale gelecektir. Bir insanın tüm enerjisi ve yetkinlikleriyle bir görevi üstlenmesi için hedefi anlamlı bulması gerekir. Kişi, ancak anlamlı hedeflerin peşinden koşarken cesur ve dirayetli olabilir, zorlukların üstesinden gelebilir. Başkasının gösterdiği bir hedef bile, kişinin değerleri ile uyumluysa ve kendi özgün, nihai amacına giden yolda atılacak bir adım olarak algılanıyorsa anlamlı görülebilir.
Bunun için öncelikle kurum vizyonu ile şekillenen kurum değerlerinin, bireylerin kendi değerleri ile örtüşen yanlarını keşfettirerek uyumlanması gerekir. Ayrıca gösterilen her hedefi, bireyin kendisine katkısı olacak yanlarını keşfetmesini destekleyecek şekilde sunmak gerekir. Kişinin kendisine düşen ise, özgün amacının ve değerlerinin bilincinde olmasıdır ki böylece sunulan hedefleri kendisi için anlamlı kılabilsin.
2. Güvenli alan bağımlılığı:
Aynı şekilde başarılı olunmayacağı korkusuyla, kişinin kendi etkinliğini ispatladığı şartların, durumların dışına çıkamamak, yeni yetkinlikler gerektireceği ve kendisinde bunların olmayacağı düşüncesiyle yeni oluşum ve girişimlerden kaçınmak. Liderlik doğası gereği vizyonerliği içerir ve bu nedenle yeni olandan, değişimden kaçınmak bir lider olarak hedefe ilerlemenin önüne geçer. İnsanlar yaşadıkları olayları anlamlandırarak zihinlerine kaydederler. Bu anlamlandırmalar ilerideki davranışlarımız için referanslarımızı oluşturur. Bu nedenle yaşananları anlamlandırırken, başarısızlıklara değil, başarılanlara odaklanılması gerekir. Yeni bir girişimde başarısız olunmuş olunsa bile, ‘bu sayede şunları öğrenmiş olduk’ diyerek kazanımlara odaklanılması, olumlu referans yaratmamıza ve gelecekteki girişimler karşısında da daha esnek, rahat, hatta cesur davranabilmemize yol açar. Lider, değişimi, tehdit olarak değil fırsat olarak görebilendir.
3. Kurban tutumu:
Dış faktörler nedeniyle meydana gelen durumlar karşısında, kendi davranışlarının bir etkisi olmayacağını düşünerek inisiyatif almaktan, çözüme yönelik arayıştan kaçınmak.
Bu tutumla, harekete geçmeyen kişi zamanla kendi kendisini güçsüzleştirir. Daha sonraki aşamalarda ise çaresizliğinin haklılığını vurgulamak için sorumluluğu başkalarına atan, hatta suçlayıcı ve eleştirici davranan biri haline gelerek döngüyü besler. Bu döngüyü kırmak için baş gösteren durumları olduğu haliyle, objektif, yargısız bir şekilde değerlendirmek, olanı kabullenmek ve çözüm için kendine düşenlerin sorumluluğunu üstlenerek, başkalarını veya olayları suçlamak yerine bu durumun içinden nasıl çıkılabileceğine odaklanmak gerekir. Ancak bunu yapabilmek için de, zihindeki kısıtlayıcı inanışları temizlemek ve duruma dair duyguları doğru anlamlandırmak gerekir.