Yazdır

Döviz borcu olan Türk şirketleri

Tarih: 16 Ocak 2017 - 06:38

Dolar kurundaki yükselişin perde arkasında döviz borcu ortaya çıktı

Dolar kuru geçtiğimiz hafta sert yükseliş yaşadı ardından Merkez Bankası'nın haftalık repo ihalesi açmaması ve dolar endeksindeki düşüş nedeniyle kur aşağı geldi. Ancak dolardaki yükselişin nedeni tam olarak bilinmiyordu. Dünya Gazetesi yazarı Alaattin Aktaş konuyu köşesine taşıdı. İşte o yazı:

Cuma günkü yazımızı bir saptama ve bir soruyla tamamlamıştık. Yabancı yatırımcıların 9 Aralık’tan 6 Ocak’a kadar geçen dört haftada çok büyük tutarda olmasa da, (368 milyon dolar) hisse senedi ve devlet iç borçlanma senedi (DİBS) aldığını belirtmiş ve şöyle devam etmiştik:

“Eğer içinde bulunduğumuz hafta (geçen hafta) yabancıların kayda değer miktarda alım yaptığı ortaya çıkarsa, bir saptamada bulunacak ve bir de soru soracağız.

Saptama şu olacak: Demek ki yabancı yatırımcılar kurun bu düzeyini TL’ye dönmek için uygun gördüler; aynı zamanda kurun daha da artmayacağına ikna oldular ve Türk menkul kıymetlerine yatırım yaptılar.

Soru ise şu: Yabancı döviz getirdi ve Türk menkul kıymetlerine yatırdı ise, döviz kurunu böylesine rekor düzeylere taşıyan talebin kaynağı neydi?

Soruyu devam edelim: Yabancı döviz talep etmiyor, hatta tam tersine döviz getiriyorsa, bu talebi yaratan acaba döviz borçlusu Türk şirketleri mi?” Sorumuz, yazımızın bu köşede yer aldığı cuma günü Başbakan Binali Yıldırım’ın bir açıklamasıyla yanıtlanmış oldu. Başbakan Yıldırım yaptığı açıklamada dövizdeki artışın döviz borcu olan şirketlerin bu ödemelerini yapmak için alıma yönelmelerinden kaynaklandığını söyledi.

Zaten yabancıların döviz talebinde bulunmadığı Merkez Bankası’nın verisiyle ortadayken belli ki bu talep ya vatandaştan geliyordu, ya şirketlerden. Yani talep yurtiçi kaynaklıydı, yurtdışı değil. Nitekim bu görüş, Başbakan’ın açıklamasıyla doğrulanmış oldu.

Dövize bağlı borçlar çok arttı

Türkiye, çok uzun süre Türk parasının değerli kalması sonucunu veren politikalar uyguladı. Doların faizi de çok düşüktü. Şirketler de bunu gözeterek TL yerine dövizle borçlanmayı tercih etti.

Büyük şirketler yurtdışından borçlandı. Çoğu şirket de yurtiçindeki bankalardan döviz kredisi ya da dövize endeksli kredi kullandı.

Yurtdışındaki borçlanmalardan doğan net döviz borcunu son zamanlarda sık sık yazdık. Merkez Bankası verilerine göre geçen yılın ekim ayı itibariyle reel sektör kuruluşlarının net 212.6 milyar dolar döviz borcu bulunuyor.

İşte bu borcu ödemek için örneğin dün 1 dolar karşılığında 3 lira gerekirken, şimdi yaklaşık 3.75 lira bulmak zorunlu hale geldi. Kaygı, yarın 3.75’in de yetmeyeceği, 4 liranın ya da daha fazlasının gerekeceği.

Başbakan Binali Yıldırım’ın vurguladığı da bu. Döviz borcu olan şirketler, bu borçları için alıma yönelince haliyle kur yukarı gidiyor.

Üçte biri döviz kredisi

Ama döviz borcu yalnızca yurtdışına karşı değil ki... Yurtiçinden de doğrudan döviz ya da dövize endeksli borçlanmak mümkün.

Merkez Bankası’nın 6 Ocak tarihli son verisine göre yurtiçinde kullandırılan 1 trilyon 681 milyar lira tutarındaki kredinin 551 milyar liralık kısmı yabancı para cinsinden. Yani yurtiçinde kullandırılan her 100 liralık kredinin 66 lirası TL, 33 lirası yabancı para cinsinden açılmış.

Dövize endeksli olarak TL cinsinden açılmış kredilerin bir an önce kapatılması döviz kuru üstünde elbette bir baskı yaratmıyor. Sonuçta ödeme TL ile yapılacak.

Ama kredinin döviz cinsinden kullanılmış olması durumu değiştiriyor. Borçlu şirketler için döviz edinmek acil bir hal alıyor. Vade dolmamış olmakla birlikte bir an önce döviz temin etmek ve borcu kapatmak için çaba gösteriliyor. İşte bu da dönüp dolaşıyor ve sonuçta döviz talebi olarak karşımıza çıkıyor. Haliyle bu talep de kurlar üstünde baskı doğuruyor.

Hani yabancıların oyunuydu

Döviz kurunun Türkiye’ye karşı yürütülen bir “ekonomik savaş” yüzünden arttığı görüşünü defalarca dinledik. Başbakan Binali Yıldırım artıştaki temel faktörün döviz borcu bulunan şirketlerin alımları olduğunu dile getirdi ama yine de yabancıların Türkiye’yi zayıf düşürmek için Türkiye üstüne oyun oynadıkları söylenmeye devam ediliyor. Edilecek de...

Kaldı ki birileri Türkiye’ye karşı ekonomik yönden gerçekten düşmanca bir tutum takınmış olabilirler. Biz güçlü olalım ve bu saldırıları savuşturabilelim.

Ama kimlerden geldiği bir türlü açıklığa kavuşturulamayan bu saldırgan tutumlarla bağlantılı olarak da taban tabana zıt görüşler duyabiliyoruz.

Kimi zaman deniliyor ki “Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenler böyle davranıyor”...

Kimi zaman da “Türkiye çok güçlendiği için bize karşı hasmane bir tutum takınılıyor” görüşü dile getiriliyor.

Bir karar versek! İlk görüşü dikkate alırsak, biz henüz yeterince güçlü olmayan bir ülkeyiz; yok ikinci görüşü doğru kabul edersek biz çok güçlüyüz.

Sorular soruları doğuruyor... Güçlenmemiz istenmediği için üstümüze üstümüze geliniyorsa, bizden daha güçsüz çok ülke var, niye onlarla kimse uğraşmıyor ki? Bu görüş dile getirilirken “Çok güçlü olmaya ramak kaldı, o engellenmeye çalışılıyor” mu denilmek isteniyor yani.

Güçlü olduğumuz için üstümüze geliyorlarsa niye bizden daha güçlü ülkelere karşı düşmanca tavır alınmıyor ki? Örnek mi, Japonya’ya, Güney Kore’ye, Fransa’ya, Almanya’ya değil de, niye bize? Rusya’yı, Çin’i hiç saymıyoruz; onların üstüne gitmeye niyetlenebilecek başka güç görmediğimiz için...

Site adresi: https://www.finansingundemi.com/haber/dolardaki-yukselisin-nedeni-turk-sirketleri-mi/1158727