TEHLİKELİ DÖNEMEÇ
Sonunda Yunanistan’dan iyi bir haber geldi... Yunan ekonomisi uzun yıllar süren daralmayı geride bıraktı ve üç çeyrek yıldır art arda büyüyor. Hatta son üçüncü çeyrek büyümesi de sürpriz bir oran olan yüzde 0,5.
Euro Bölgesi’nde de üçüncü çeyrekte büyüme yüzde 0,3 oldu. Ancak durun, hemen sevinmeyin... Bu bir başarı ama istenilen sonuç değil. Evet, üç çeyrek art arda pozitif büyüme var, Brexit şoku ve Trump belirsizliği atlatılmış görünüyor. Ancak özellikle lokomotif Almanya’nın yapması gereken çok iş var. Almanya üçüncü çeyrekte en olumsuz beklenti olan yüzde 0,2 büyüme açıkladı. Almanya’da dış ticaretin yavaşlaması da bir başka soru işareti.
Büyümede yüzde 0,3 Euro Bölgesi’nin kanatlanması için kesinlikle yeterli değil. Bu rakam yıllık yüzde 1,2 büyümeye denk geliyor ki işsizlikte sürdürülebilir bir düşüş ve yaşam standartlarında yaygın bir artış sağlamanın fazlasıyla gerisinde.
Euro üyelerinin üçüncü çeyrek büyüme oranları da karışık bir tablo çiziyor. İtalya 0,3, Fransa 0,2, Finlandiya 0,5 büyürken Hollanda 0,7, İspanya 0,7, Portekiz 0,8 ile daha canlı görünüyor. Kuşkusuz, yüzde 23 ve 19 ile Euro Bölgesi’nin işsizlik rekortmenleri Yunanistan ve İspanya’nın canlı görünmeleri, önceki çeyrekte 0,1 daralan Fransa’nın artıya geçmesi olumlu gelişmeler.
İnşaat alanındaki artan yatırımlar büyümeye büyük katkı yaptığı gibi Avrupa Merkez Bankası’nın düşük faiz politikasının işe yaradığı sonucunu beraberinde getiriyor.
UniCredit ekonomisti Andreas Rees, her şeye rağmen hiç de dinamik olmayan bu büyüme oranının kaygı verici olmadığını, durgunluğun sona erdiğini söylerken DekaBank uzmanı Andreas Scheuerle, Alman mallarına küresel talebin yeniden artışa geçtiği son çeyrek yılın daha iyi geçtiğini belirtiyor. Almanya’nın 0,2 gibi zayıf bir oranda büyümesi Brexit şoku nedeniyle azalan ihracattan kaynaklanırken pozitif büyümenin motoru iç tüketim oldu. İkinci çeyrekte yüzde 0,4 büyüyen Almanya, Euro Bölgesi’nin canlanmasında büyük pay sahibi. Ancak Avrupa Komisyonu, siyasi belirsizlikler ve daralan küresel ticaret hacmi nedeniyle Euro Bölgesi için büyüme tahminini bu yıl için yüzde 1,7, 2017 için de 1,5’e düşürdü. 2015’te büyüme yüzde 2’ye çıkmıştı.
Avrupa Komisyonu’nun aralarında İtalya, İspanya ve Portekiz’in bulunduğu sekiz ülkeyi, yüksek bütçe açıklarından dolayı AB kurallarını aşma riski ile karşı karşıya oldukları gerekçesiyle uyarması da maliye politikalarındaki dengesizliğin göstergesi. Üye ülkelerin bütçe açığının milli gelirin yüzde 3’ünü aşmaması gerekiyor.
İşin kötüsü Euro Bölgesi’nin yöneticileri büyümeyi hızlandırmak için gerekenleri yapmıyor. Avrupa Merkez Bankası’nın ekonomiyi ivmelendirme politikası, negatif faiz oranları, devalüe olmuş euro (2014’teki yüksek seviyesi 1,40 dolardan bu yana yüzde 24) ve ayda 80 milyar euro’luk özel sektör ve kamu tahvili alımından oluşuyor. Oysa Euro Bölgesi, tüm dünyada olduğu gibi enerji fiyatlarında keskin bir düşüş yaşadı ve bundan yeterince yararlanamadı. Oysa büyüme bölgedeki tüm ülkelerde yapılacak politika reformlarıyla hızlanacak. Bunların başında daha düşük vergiler, daha esnek işgücü yasaları ve ürün piyasalarında daha az yasal düzenleme geliyor.
Ancak Euro Bölgesi gerekli reformlar öncesinde çok kritik bir döneme giriyor. Sırada İtalya, Fransa, Hollanda ve Almanya gibi önemli ülkelerdeki Avrupa Birliği karşıtlarının güçlendiği referandum ve seçimler var. Ayrıca ABD’de Donald Trump’un başkanlığı bir başka belirsizlik nedeni olarak çıkıyor karşımıza. Çünkü Trump’un başta küresel ticaret olmak üzere ekonomi politikaları tahmin edilemiyor ve siyasi deneyimsizliğinin hatalı uygulamalara yol açmasından endişe ediliyor. Özellikle Trump’un korumacı söylemleri Almanya gibi büyük ihracatçıların kaygılanmasına yetiyor.
Euro Bölgesi için başka belirsizlik ise Londra ile Brüksel arasındaki Brexit müzakerelerinin süreci ve sonucu. Uzayacakmış gibi görünen ve nasıl sonuçlanacağı kestirilemeyen müzakere süreci de sıkıntı yaratıyor. Brexit ile başlayan, Trump’un seçilmesiyle süren popülizm dalgasının Avrupa’da önümüzdeki çalkantılı seçim mevsiminde yükselmesi önemli sorunları da beraberinde getirecek.
Seçim dönemi 4 Aralık’ta İtalya’da anayasada önemli değişiklikler içeren reformlara ilişkin referandum ile başlayacak. Reformların halkoyuyla reddedilmesi, İtalya’nın da gelecek yıl seçime gitmesine neden olabilir.
2017’de Hollanda, Fransa ve Almanya’da ve belki de İtalya’da seçimler yapılacak. Hollandalılar mart ayında sandığa gidiyor, Fransa’da başkanlık seçimi nisan ve mayıs ayında iki tur olarak yapılacak. Almanlar ise 2017 sonunda oy kullanacak.
Fransa’da popülist aşırı sağcı Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen’in merkez sağ lideri Alain Juppe ile yarışması kesin gibi... Hollanda’da da aşığı sağcı Geert Wilders, kamuoyu araştırmalarında Başbakan Mart Rutte’nin önünde gidiyor.
Almanya’da ise göçmen karşıtı AfD partisi, Başbakan Angela Merkel’in Hristiyan Demokrat Birliği’nin önünde görünüyor. Bu partiler ağırlıklı olarak göçmen ve AB karşıtı kampanya yapıyor.
Olası seçim sonuçları arasında en büyük fırtınayı koparacak olan ise Fransa’da Marine Le Pen’in başkanlığı olacak. ABD’nin yeni başkanı Trump’a yakınlığı ile bilinen, ‘euro’ karşıtı Le Pen, başkan olması halinde hızla Fransa’nın AB üyeliği konusunda bir referandum yapacağını açıkladı.
AB üyeliğine pek sıcak bakmayan Fransızların, “hayır” demesi, yani “Frexit” yüksek bir ihtimal... Uzmanlar Britanya’nın aksine euro üyesi de olan Fransa’nın AB’den çıkmasının “tam bir finansal felaket” olacağını savunuyor.
İşte böyle... Avrupa’yı belirsizlikler ve popülist politikaların her an yükselişe geçebileceği çalkantılı bir dönem bekliyor.
BREXİT'TEN SONRA İTALYA ŞOKU
İtalya’da 4 Aralık’ta yapılacak olan referandum sonuçları olumsuz çıkarsa özellikle Avrupa için Brexit ve Trump’ın seçilmesinden daha olumsuz sonuçlar doğurabilir, İtalyanlar Başbakan Matteo Renzi'nin hazırladığı ve hükümete yasaların kabul edilmesinde daha çok yetki veren anayasal değişiklikleri oylayacak. "Evet” diyenler ağırlıkta olursa Senato'nun üst kanadının görevleri sınırlanacak ve bölgesel yönetimlerin güçleri azaltılacak. Ancak anketler 41 yaşındaki başbakanın referandumu kaybedebileceğini gösteriyor. Daha önce kaybetmesi halinde istifa edeceğini açıklayan Renzi son dönemlerde bu yönde daha yumuşak açıklamalar yapıyor.
İtalya’nın dünyayı saran “popülist havanın" yeni bir kurbanı olması durumunda, Euro Bölgesi’nde finansal istikrara en büyük risk oluşturması söz konusu. “Hayır” diyenlerin kazanmasıyla Renzi’nin istifa etmesi durumunda, 2017’de erken seçimlere gidilecek. Bu süreçte İtalya’nın reform sürecinden uzaklaşması ve milli gelirin yüzde 135’ine ulaşan borçların çevrilmesinin iyice zorlaşması kaçınılmaz olacak. Bu da İtalyan finans sistemini daha da baskı altına alacak.
TEHLİKELİ SORU: EURO ÇÖKECEK Mİ?
1999’da piyasaya çıktığından bu yana en kötü performansını kasım ayında yaşayan euro zor günler geçiriyor. Avrupa'daki siyasi ve ekonomik belirsizlikle birlikte Avrupa Merkez Bankası’nın canlanma İçin trilyonlarca euro’luk para basma programını genişletme niyetinde... Ayrıca Trump döneminde olası korumacı politikalar Avrupa'ya yaramayacağı gibi Brexit ardından yenilerinin gelme ihtimalinin güçlenmesi uzak ihtimal değil. Buna karşılık Fed faiz oranlarını artırmaya iyice yaklaştı. Bu gelişmeler fazlasıyla tehlikeli ve 'euro çökecek mi’ sorusunu iyice ateşliyor.
Bankacıların ve ekonomistlerin yanında euro’nun mimarlarından sayılabilecek bir isim de tek para biriminin çöküşün eşiğinde olduğunu savunuyor. Avrupa Merkez Bankası’nın ilk kıdemli ekonomisti Profesör Otmar Issing, “Euro’nun İskambil kağıtlarından bir kule” haline geldiğini ve bu haliyle yaşamını sürdüremeyeceğini söylüyor. “Günün birinde bu kağıttan kule çökecektir” diyen Issing, euro’nun çöküşünün ne kadar süreceğini tahmin etmenin güç olduğunu ancak sonsuza kadar da ayakta kalmayacağını vurguluyor.
Issing piyasa disiplininin AMB’nin müdahaleleri ile ortadan kalkmasının, siyasetten piyasalara kadar mali kontrol mekanizmasının çalışmamasının parasal birliğin dağılmasına neden olacağını belirtirken siyasi birlik olmadan parasal birliğin sorunlarının çözümünün imkansız olduğunu da belirtti.
Euro 2008’de 1,60 dolar seviyesine çıkarak zirve yaptı. 2008 İle 2014 ortasına kadar 1,20 ve 1,50 dolar arasında geniş bir alanda dalgalandı. Bu bant 2014’ün İkinci yarısında sert biçimde kırıldı ve 1,05-1,14 bandında oynamaya başladı. Teknik analizde euro'nun trend çizgisi yılsonunda 1,00 doları gösteriyor ve bu güçlü direncin baskılı biçimde kırılması ise 0,82-0,87 dolar seviyelerine işaret ediyor.
LEVENT GÜRSES / FORBES