Haftalardır avukat tanıdıklarımdan ve iş dünyasından bildiğim insanlardan benzer hikâyeler dinliyorum.
Türkiye’de yargı mekanizması durma noktasında. Bir arkadaşım, “Apartmanımızdaki bir sorun için savcılığa gidecek olduk, ‘Çok işimiz var sizin şikâyetinizle ilgilenemeyiz, haberiniz olsun’ cevabı aldık” dedi. Bir başka tanıdığım, 1985 doğumluların hâkim kürsüsüne oturduğunu anlattı; 30’lu yaşlarında insanların koca şehirlere başsavcı olarak atandığı biliniyor.
İcra-iflas mahkemelerinin, daha doğrusu heyetle karar veren mahkemelerin hepsinde heyetlerin eksik olduğu, idari yargıda ciddi duraklama yaşandığı, Yargıtay’da ise tetkik hâkimi bile bulunmadığı avukatların gündelik sohbet konuları.
YARGININ YARISI GİTTİ
15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye doğal olarak ciddi bir FETÖ’cü temizliği yapıyor. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, kendi üyelerinden birkaç tanesi de dahil olmak üzere, ülkedeki hâkim ve savcıların yarıdan biraz fazlasını ya meslekten çıkardı ya açığa aldı. Operasyonların devam edeceği, hâkim ve savcı sayısının daha da azalacağı biliniyor.
Türkiye elbette FETÖ’den emir ve talimat alan, ona bilgi ulaştıran, daha önemlisi FETÖ ile ilişkisi artık açıkça bilinen insanları işten atacaktı. Burada bir tereddüt yok. Ama hâkim ve savcılarımızın yarısını haklı olarak da olsa işten çıkardığımız zaman ortaya çıkacak iş yükünü de görmeliyiz.
YILDA 3.5 MİLYON DAVA, 3.2 MİLYON SORUŞTURMA
Yargı, normal şartlar altında ve tam kadroyla çalışırken bile iş yükünün altında eziliyordu.
Birkaç rakam vereyim, yargının iş yükünü daha iyi anlayın:
Türkiye’nin bütün ceza mahkemelerinde her yıl 1.5 milyona yakın yeni dava açılıyor; bu günde 4 bin dava demek. Aynı ceza mahkemelerinin yılda 1.3 milyondan fazla karar verdiğini, yani günde 3 bin 600 davanın sonuçlandığını da söylemeliyim.
Türkiye’nin hukuk mahkemelerinin iş yükü ise daha fazla. Yılda 2 milyona yakın dava açılıyor, yani günde kabaca 5 bin 200 dava. Aynı hukuk mahkemeleri yılda 1.6 milyon karar veriyor; yani günde kabaca 4 bin 400 karar.
İdari yargının durumu da zor. Yılda 423 bin 533, günde 1.200 dava açılıyor; her yıl 295 bin 882, günde 810 karar veriliyor.
Savcılıklarda ise durum iyice vahim. Yılda 3.2 milyona yakın dosya açılıyor. Yani günde 8 bin 700 dosya. Bunlardan 2.8 milyonu şu veya bu biçimde bir karara bağlanıyor her yıl. Yani günde 7 bin 600 soruşturma.
BANKALAR MASAYA OTURUYOR
Bu denli büyük bir iş yükü bugün eskinin yarısı kadar insanla götürülmeye çalışılıyor ve elbette işler aksıyor, yavaşlıyor, hatta yer yer durma noktasına geliyor.
Ama yargının ister istemez ilgilendiği bazı hayat alanları var ki, oralarda işlerin durması hiç de hoş olmayan sonuçlar üretebiliyor. Özellikle de ekonomi alanında.
Örneğin, özellikle şirketler kesimi bankalara olan borçlarını ödememenin bugünlerde fazla bir yaptırımı olmadığının farkında. Eğer bankaya olan borç yeterince büyükse zaten banka geliyor kapınıza, mahkemeye gitmek yerine size yeni bir ödeme planı öneriyor.
TAHSİLAT MAFYASI GERİ GELİYOR
Ama kişiler arasındaki alacak verecek işlerinde veya şirketlerle kişiler, şirketlerle şirketler arasındaki borç alacak ilişkilerinde bir eski alışkanlığın yeniden depreşmekte olduğuna dair kuvvetli söylentiler var. Tahsilat işi yapan mafyalar yeniden kafalarını kaldırmaya başlamış; devletin sağlayamadığı adaleti onlar bilek gücüyle uygulama peşinde. Benzer şekilde, adı da bilinen iki mafyanın kayyum atanma tehlikesindeki şirketlere gidip “Hisselerin yarısını bize devredin, sorunlarınız çözülsün” tarzı şeyler söylemeye başladığı, tehdit ve yıldırmanın yaygınlaşmaya başladığı avukatlar ve iş dünyasında çok konuşulan konular.
FETÖ’nün ülkeye yaptığı en büyük kötülük de bu zaten. İçine yuvalandığı kurumlar bugün ciddi bir çöküş içinde. Kurumsal çöküşten çıkmak sanıldığı kadar kolay olmayacak.