ABD'de başkanlık seçimleri hazırlıkları hız kesmeden devam ediyor. 8 Kasım'da yapılacak olan seçimlere ilişkin konuları Sabah'tan Kılıç Buğra Kanat yazdı... İşte o yazı:
1 ABD'de seçimlere sadece birkaç gün kaldı. Demokratların adayı Clinton ile Cumhuriyetçi Trump'ın hangi özellikleri ön plana çıkıyor?
Demokrat aday Clinton genel olarak kendini sahip olduğu devlet tecrübesi ve birikimi ile ortaya koydu. Sekiz sene First Lady olarak devlet işlerine aktif bir şekilde müdahil olması, sonrasında sekiz sene senatör ve bunun dördünde Dışişleri Bakanı olmasını ve bu pozisyonlardayken yaptıklarını önemli bir artı olarak öne çıkardı.
Cumhuriyetçilerin adayı Trump ise tam bu noktada Clinton'ın artı olarak gördüğü tecrübe ve Washington geçmişine karşı Washington dışından ve basmakalıp siyasi pozisyonlar dışından bir aday olarak kendini ortaya koydu. Yaptığı konuşmalarda siyasi doğruculuk yapmayacağının sinyalini verdi. Zaten kendi takımına seçtiği isimler de bir şekilde Washington'daki yerleşik yapıyla sorunlar yaşayan isimlerdi.
2 Adaylık süreçlerinde kritik anlar nelerdi?
Clinton için adaylık sürecinde kendisi hakkında FBI'nın başlattığı e-posta soruşturmasında ortaya çıkan farklı kararlar oldukça önemliydi. Zaman zaman birçok gözlemcinin Clinton'ın adaylığı düşerse ne olacak diye sorduğu anlar oldu. Zaten sürekli olarak kamuoyu yoklamalarında güvenilirlik sorunu yaşayan Clinton için bu soruşturma kampanya boyunca ciddi baş ağrısı yarattı.
Trump içinse kampanya süresince birçok kritik an yaşandı. Mesela Paris saldırıları sonrası Trump'ın oylarında ciddi bir yükseliş gördük. Bir şekilde terörle en iyi mücadele edebilecek aday gibi sundu kendisini bu dönemde. Ancak dış faktörlerden daha fazla Trump'ın kampanyasına iniş çıkışlar yaşatan kendi söyledikleri ve adının karıştığı skandallar oldu. Trump bu iniş çıkışların kampanyanın geneline etkisini kontrol altına almak konusunda Clinton'dan daha başarılı oldu. Bir şekilde kampanyanın son anlarına geldiğimiz bu noktada Trump'ın krizlerden fazla etkilenmediğini görüyoruz.
3 Kampanya sürecinde hangi konular daha fazla gündeme geldi?
Amerika'da seçimlerde genel olarak kampanyaların temel dinamiği iç politika ve ekonomiye yönelik olur. Bu seçimlerde de durum farklı olmadı. Trump kendi ekonomik geçmişi, şirketi ve yöneticilik tecrübesini ortaya koyarak ekonomiyi daha iyi yönetebileceğini sürekli olarak gündeme getirdi.
Bunun yanında Obama yönetiminin uyguladığı sağlık sigortası reformu sürekli olarak gündeme gelen konular arasındaydı. Clinton kampanyasında bu konularda paralel bazı plan ve projeleri ortaya koydu. Özellikle yaptığı orta sınıf vurgusu kampanyanın sembollerinden biri haline geldi.
Son birkaç ay içinde ise siber güvenlik meselesi hem iç politika hem de dış politikayı ilgilendiren bir unsur olarak öne çıktı. ABD'deki 17 istihbarat biriminin Demokrat Parti çalışanlarına yapılan siber saldırıdan Rusya'yı sorumlu tutması ve bunun sonrasında Trump'ın buna verdiği tepki meseleyi oldukça karmaşık hale soktu. Konu bir yandan siber güvenlik, öte yandan ABDRusya ilişkileri ile çetrefilleşti. Clinton kampanyasının şefi John Podesta'nın e-maillerinin de hacklenmesi sonrasında bu tartışma daha farklı bir boyut kazandı. Clinton'ın, Trump'ın seçimi kazanması için Putin'in yardımcı olduğu yolundaki sözleri ve Trump'ın Rusya'yı kınamaktan çekinmesi meseleyi aynı zamanda bir dış politika meselesi haline de getirdi.
4 Adayların başta İran, DEAŞ, Suriye ve PYD olmak üzere Ortadoğu politikaları nasıl farklılaşıyor?
Bu başkanlık seçim kampanyasının en önemli özelliği hiçbir dış politika meselesinde adayların uzun ve kapsamlı bir diyalog veya tartışma içine girmemesiydi. Dolayısıyla dış politika ve güvenlik konularında oldukça sığ bir performans izledik adaylardan. Trump'ın Obama yönetiminin Ortadoğu politikası konusunda yaptığı bazı eleştirilerinde haklılık payı vardı. Ancak kendinin bu konuda ne yapmak istediği konusunda çok doyurucu bir açıklama yapmadı. İran ile nükleer anlaşma ve İran'ın özellikle Irak'ta kazandığı ağırlık konularında Trump oldukça açık sözlü ve sertti. DEAŞ konusunda ise özellikle San Bernardino saldırısından sonra takındığı ve Müslümanların ABD'ye girişinin geçici olarak durdurulmasını bu probleme çare olarak gören yaklaşımı ise oldukça sorunluydu. Hem Trump hem de Clinton'ın Suriye'de bir güvenli bölge oluşturulması konusunda hemfikir olduğunu da gördük ancak ülkedeki sorunun nasıl çözülmesi konusunda iki aday da ortaya herhangi bir çözüm önerisi koymuş değil.
Clinton'ın DEAŞ ile mücadele konusunda sürekli olarak PYD'ye silah verilmesini öne çıkarıp daha detaylı bir fikir ortaya koyamaması bu konuda onun ne yapacağı hakkında soru işaretlerine sebep oldu. Ancak şunu da söylemekte yarar var. Hem Clinton'a yakın düşünce kuruluşları hem de Clinton'ın anıları Suriye ve DEAŞ konusunda daha proaktif bir politika takip edebileceğinin işaretlerini taşıyor. Bununla birlikte Clinton'ın seçimi kazanması durumunda Bill Clinton'ın özellikle Ortadoğu politikalarında daha aktif rol oynamasını beklemek yanlış olmayacak. Özellikle kendi başkanlığı sırasında büyük bir sermaye harcadığı Ortadoğu Barış Süreci'nde bazı adımların atılabileceği birçok gözlemci tarafından öngörülüyor. Bunun yanında Dışişleri Bakanlığı sırasında Asya Pivotu politikasını başlatarak ABD'nin artık Asya-Pasifik'e daha fazla yoğunlaşması gerektiğini savunan Clinton'ın bu noktada Ortadoğu'ya ne kadar önem vereceği sorusu da oldukça zor bir soru.
5 Adayların Türkiye'ye 5 yaklaşımlarında bir farklılık var mı?
Şu ana kadar iki aday da Türkiye konusunda çok açık bir pozisyon ortaya koymuş değil. Türkiye'nin dışında ancak Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren bazı meselelerde adayların yaptığı açıklamalardan bazı çıkarımlar yapıldı şimdiye kadar. Mesela Clinton'ın PYD'ye silah verilmesi konusunda takındığı ısrarlı tavır ya da Trump'ın DEAŞ'la mücadelede Türkiye gibi müttefiklerden destek alınması gerektiği konusundaki sözleri. Türk-Amerikan ilişkileri ve özellikle Ortadoğu'da iki ülkenin güvenlik alanındaki endişeleri açısından bu konuda seçim biter bitmez seçilecek başkanın bazı açıklamalarda bulunması ve pozisyonunu belli etmesi gerekiyor. Özellikle son üç senedir yaşanan gerilim artık ikili ilişkilerdeki stratejik boyuta ciddi anlamda zarar vermeye başladı.
Dolayısıyla mesele Suriye, DEAŞ, Irak ve hatta Ortadoğu Barış Süreci olduğunda Türkiye'nin bu konularda söyleyeceği sözler olduğu gibi aktif bir iş birliğinin de ciddi olumlu yansımaları olacaktır.